1 Temmuz 2016 Cuma

"İspanya-Madrid" 3. Bölüm

Bugün Madrid’de son günüm ve gün boyu serbesttim. Kendime oldukça yoğun bir program hazırladım, hepsini gerçekleştirebilmeyi umut ediyorum. Bu nedenle sabah hava tam ısınmadan erkenden yola çıkıyorum. İlk durağım şehrin doğusunda ve biraz dışında yer alan Boğa Güreşi Arenasını (Plaza de Toros- Las Ventas) gezmek. Sol Meydanından metro ile Las Rosas hattını kullanarak arenaya ulaşıyorum. Arena, Madrid’in Salamanca ilçesinin Guindalera bölgesinde yer alıyor ve kısaca Las Ventas olarak adlandırılıyor.

25.000 koltuk kapasitesine sahip olan arena, 1931 yılında açılmış. Neo-Mudejar (Mağribi) tarzının en güzel örneklerinden birisi kabul edilen binanın dış cephesi kırmızı tuğla ve seramiklerle kaplı.


Plaza de Toros - Las Ventas
Boğa Güreş Arenası (Plaza de Toros - Las Ventas)
Madrid’in 1874 yılından kalma ve yeterince büyük olmayan “Carretera de Aragon” adındaki eski boğa güreşi alanı, 1913-1920 yılları arasında kullanılmış. Boğa güreşleri, İspanya’da ulusal bir tutku halinde halen sürdürülmekte. İspanya’nın 1895-1920 yılları arasında yaşamış en genç ve en ünlü matadoru Jose Gomez Ortega, kısa adıyla "Joselito” tarafından, İspanya'nın bu miras ve kültürünün tüm Madrid’e yayılabilmesi için yeni bir anıt inşa edilmesi gerektiği söylenmiş. Bunun üzerine mimar arkadaşı Jose Espeliu tarafından arena projesi üzerinde çalışılmaya başlamış.


Plaza de Toros - Las Ventas
Boğa Güreşi Arenası (Plaza de Toros - Las Ventas) 
1920 yılında Madridli Jardon ailesi tarafından elli yıl boyunca işletilmesi şartıyla, arena arsası Madrid İl Genel Meclisine hibe edilmiş. 19 Mart 1922 tarihinde inşaatına başlanan arenanın maliyetinin 12 milyon peseta tutacağı planlanmış. Ancak "Las Ventas" planlanandan iki yıl gecikmeyle 17 Haziran 1931’de yardım amaçlı düzenlenen bir boğa güreşiyle tam kapasiteli olarak açılmış. İspanyol Sivil Savaşı süresinde durdurulan boğa güreşleri Mayıs 1939 tarihinde yeniden başlatılmış.

Arenayı hafta içi ziyaret ettiğim için giremiyorum. Arenada koltuklar tribünler şeklinde onarlı sıralar halinde yer alıyor. Koltuk fiyatları ise arenaya ne kadar yakın olduğuna ve gölge ya da güneş altında olmasına göre değişiyormuş. Boğa güreşi sezonu Mart-Ekim aylarındaymış. Güreşler, San Isidro Festivali boyunca her gün, her Pazar ve sezon boyunca tatil günlerinde yapılıyormuş. Güreşler 18:00 yada 19:00 başlıyor ve 2-3 saat sürüyormuş. Arenada sezon dışında konserler de düzenleniyormuş.


Plaza de Toros - Las Ventas
Boğa Güreşi Arenasında (Plaza de Toros - Las Ventas)
Arenanın giriş kapısı ve önünde çok ünlü İspanyol matadorların heykelleri ve bina içinde seramiklere yazılmış isimleri yer almakta. Ayrıca Las Ventas Meydanı adında İspanyol dans müziği “Pasa Doble” bestelenmiş. Hepimizin aşina olduğu Pasa Doble’yi https://www.youtube.com/watch?v=4Z81q8ke0iE adresinden keyifle dinleyebilirsiniz.

Plaza de Toros - Las Ventas
Boğa Güreşi Arenası (Plaza de Toros - Las Ventas) 

Plaza de Toros - Las Ventas
Boğa Güreşi Arenası (Plaza de Toros - Las Ventas) 
Arena gezim sırasında bir de ilginç olay yaşıyorum. Arena kapısında Hintli genç bir kız UNICEF adına çocuklar için bir yardım kampanyası yürüttüğünü söyleyerek benden kampanyaya katılmamı talep ediyor. Elinde üzerinde UNICEF logosu bulunan bir takım evraklar var. Kızgın güneş altında çok da fazla irdelemeden işin içine çocuklar olduğu için tereddütsüz kabul ediyor ve hemen bir imza atıyorum. Hintli kız bu sefer imzamı kimliğimden kontrol etmek istediğini söylüyor. Ben çantamı açıp kimliği bulmaya çalışırken bir yandan da kimliğimde imza olmadığını düşünüyorum. Bu arada genç kızın eli, benim çantamın içinde. Son anda uyanmamla birlikte bir yankesicinin tuzağına düştüğümü kavrıyor ve kızı kendimden yüksek sesle uzaklaştırıyorum. Sesime çevremdeki insanlar yetişiyor. Kız anında ortalıktan yok oluyor. Yaşlıca bir İspanyol bayan vücut diliyle cüzdanımı kontrol etmemi isterken, diğer yandan da kaçan kızın arkasından bağırıyor. Bu uyanık geçinen bana gerçekten güzel bir ders oluyor….

Bu olayın üstüne biraz gergin ancak daha dikkatli bir şekilde metro durağına iniyorum. Bir yandan da düşünüyorum, parasız kalsam tek başına buralarda ne yapardım… Metronun serinliği aklımı başıma getiriyor ve yeniden yola devam ediyorum. Metro ile Cibele Meydanı (Plaza de Ciebles) ve Cibele Sarayı (Palacio de Ciebles)nın yer aldığı Cibele Meydanına geçiyorum. Meydan Madrid Meydanı (Plaza de Madrid) ve Cibele Meydanı olarak da adlandırılıyor.

Meydanda dört önemli bina, İspanya Merkez Bankası, Buenavista, Linares ve Cibele Sarayları yer alıyor. Bu yapılar, Centro, Retiro ve Salamanca olarak adlandırılan üç komşu ilçenin dört ayrı mahallesinde bulunmakta. Meydandaki Cibele Sarayı ve Cibele Çeşmesi ile diğer mermer heykeller Madrid’in önemli neo-klasik sembolik anıtları arasında yer almakta.

Palacio de Ciebles
Cibele Sarayı (Palacio de Ciebles)

1909 yılında posta hizmetleri genel merkezi olarak inşa edilen Cibele Sarayı binası, 2007 yılına kadar Posta ve Telgraf Müzesine ev sahipliği yapmış, daha sonra Madrid Belediye Binası olarak kullanılmış. Cybele Sarayı, 2011 yılına dek “İletişim Sarayı” adıyla anılmış.

Şu an Madrid’in en önemli üçüncü kültür merkezi ve müzesi durumunda olan kültür merkezini ayda ortalama 110.000 kişi ziyaret ediyor. Giriş ücreti 2 € olan merkez Salı-Pazar günleri saat 10:00-20:00 arasında açık.

Palacio de Ciebles
Cibele Sarayı (Palacio de Ciebles)
Giriş katındaki sergi salonu ve zemin altındaki dinleti salonu ile sarayın kulesi hariç toplam 6 kattan oluşan binanın giriş katında satış mağazası, turizm bilgilendirme ofisi, çalışma ve dinlenme alanları ile kafeterya bulunmakta. Burada dinlenerek kahvenizi yudumlayabilir, rehberli tura katılarak müzeyi gezebilir veya çeşitli konularda düzenlenen çalıştaylara katılabilirsiniz. Ayrıca kültür merkezin giriş katında bir cam galeri, 2. ve 5. katında ise günlük gazete okuma alanları bulunmakta.


Palacio de Ciebles
Cibele Sarayı (Palacio de Ciebles)



Palacio de Ciebles
Cibele Sarayı (Palacio de Ciebles)
































Merkezin diğer 3 katında ise uygulamalı sanatlar, dizayn, moda, fotoğraf, mimari, sosyal entegrasyon ve bağımlılık gibi çok ilginç konularda geçici sergiler yer almakta. Benim ziyaret ettiğim gün Anna Gamazo De Abello tarafından hazırlanan "Latin Ateşi" isimli belgesel, Luis Arturo Agutrre isimli fotoğraf sanatçısının cinsiyet sorgulaması hakkındaki sergisi ile varoluşa ilişkin kısa metrajlı film gösterimi çok ilgimi çekmişti.


















En üst katta ise bir restoran ile kuleye çıkış bölümü yer alıyor. Sarayın cam balkonlu kulesinden Madrid manzarasını seyretmeye doyamıyorsunuz.


Madrid Manzarası
Cybele Sarayından Madrid Manzarası

Kuleden aşağıya baktığınızda ilk dikkatiniz çeken şey, Cibele Sarayı önündeki meydanda yer alan Cibele Çeşmesi (Paseo de Recoletos).


Paseo de Recoletos
Cibele Çeşmesi (Paseo de Recoletos)

Cibele Çeşmesi, III. Charles döneminde 1777-1782 yılları arasında inşa edilmiş. Çeşme, iki aslan tarafından çekilen bir arabanın üzerinde oturan Frig tanrıçasını resmediyor. Tanrıça ve araba ile aslanlar farklı iki mimarın eseri. Heykelin bulunduğu alan Real Madrid futbol takımının büyük şampiyonalar sonrasında kutlama alanı olarak kullanılıyormuş ve Real Madrid bayrağı heykelin etrafına sarılıyormuş.

Kültür merkezi gezimden sonra şehir merkezine yaklaştığımı düşünerek yürümeye başlıyorum. Bu sefer karşıma Madrid’e ilk geldiğim gün taksi ile otelime giderken gördüğüm Toledo Kapısı (Puerto del Toledo) çıkıyor.


Puerto del Toledo
Toledo Kapısı (Puerto del Toledo)
Madrid’in güney batısında yer alan şehir kapısının güneyi Toledo’ya, kuzeyi Madrid’e bakıyor. 19 m. yükseklikte, 3 kemerli granitten yapılmış. Kapının inşasına, 1812 yılında Napolyon Hükümeti zamanında Napolyon’un en büyük kardeşi ve İspanya Kralı olan Joseph Bonaparte zamanında başlanmış. Ancak devrilen hükümet zamanında durdurulan inşaat, VII. Fernando tarafından yeniden başlatılarak 1827 yılında tamamlanmış. 1995 yılında ise yenileme çalışmaları gerçekleştirilmiş.

Aklımdaki nokta, Flamenko gösterisini izlediğim geceden aklımda kalan ve yakınından geçtiğim halde ziyaret edemediğim Madrid Kraliyet Sarayı (The Royal Palace – Palacio Real). Oriento Meydanında (Plaza de Oriento) yer alan Madrid Kraliyet Sarayı, şehir merkezde Bailen Caddesi (Calle de Bailen) üzerinde, Manzanares Nehrinin doğu kıyısında yer alıyor. Saraya metro ile Opera istasyonunda inerek kolayca ulaşıyorum.

Saray, İspanyol Kraliyet Ailesi'nin resmi konutu ve sadece devlet törenlerinde kullanılmakta. Avrupa'nın en büyük kraliyet sarayı olup 135.000 m2 alana ve 3418 odaya sahip. Saraydaki birkaç oda dışında diğer tüm odalar halka açık. Şuan ki İspanyol Kralı VI. Felipe ve Kraliyet Ailesi Madrid eteklerinde yer alan mütevazı Zarzuela Sarayında (Palacio de la Zarzuela) ikamet ediyorlar. Kraliyet Sarayına giriş ücreti 11 € .


The Royal Palace – Palacio Real
Madrid Kraliyet Sarayı (The Royal Palce - Palacio Real)
Sarayın içi sanatsal zenginliği, inşaatta kullanılan farklı materyaller ve odaların dekorasyonu ile öne çıkmakta. Caravaggio, Velazquez ve Francisco de Goya gibi sanatçıların resimleri ile Corrado Giaquinto, Juan de Flandes, Giovanni Battista Tiepolo ve Anton Raphael Mengs’in freskleri (duvar resmi) bulunmakta. Madrid Kraliyet Cephaneliği, porselenler, saatler, gümüşler ve dünyanın tek hasarsız Stradivarius marka beşli yaylısı gibi büyük tarihi ve sanatsal öneme sahip koleksiyonlar binada korunma altında.  

Madrid Kraliyet Sarayının tam karşısında ise Katolik Katedrali (Santa Maria la Real de La Almudena) yer alıyor.

Santa Maria la Real de La Almudena
Katolik Katedrali (Santa Maria la Real de la Almudena)
İspanya'nın başkentinin 1561 yılında Toledo’dan Madrid'e taşındığı sırada Madrid’de hiç katedral yokmuş. 16. yy başlarında Madrid’e yeni bir katedral inşa edilmesi çok sık gündem gelmiş ancak çeşitli sebeplerden dolayı Virgin of Almudena’nın inşaatına 1879 yılında başlanılmış. Katedralin 1083 yılında Madrid’i fetheden VI. Alfonso tarafından yıkılan bir orta çağ camisinin üzerine inşa edildiği düşünülmektedir.



Santa Maria la Real de La Almudena
Katolik Katedrali (Santa Maria la Real de la Almudena)

Francisco de Cubas tarafından Gotik canlandırma tarzında tasarlanan katedralin inşası İspanyol İç Savaşından 1950 yılına kadar durdurulmuş. Daha sonra Fernando Chueca Goitia tarafından Cubas’ın planı barok tarzı unsurların eklenmesiyle uygulanmış. Katedral, 1993 yılında Papa II.John Paul tarafından takdis edilene kadar tamamlanmış.

Katedrali gezdikten sonra, Kraliyet Sarayına tam karşıdan bakan merdivenlerinde gölgede dinlenen insanlarla birlikte bende biraz soluklanıyorum. Bu sırada çok güzel bir keman sesi dikkatimi çekiyor.


Santa Maria la Real de La Almudena
Katolik Katedrali (Santa Maria la Real de la Almudena)

Bir sokak çalgıcısı kendi doldurduğu CD albümünü katedralin önünde dinlenmekte olan insanlara tanıtıyor ve satmaya çalışıyor. Müzik o kadar hoş ki ve çok severek dinlediğim parçalar var, tereddütsüz hemen bir CD’yi alarak bu günün anısına saklıyorum.  Daha sonra katedralin yan duvarında çeşitli boy ve kalınlıktaki cam bardaklarla müzik yapan başka bir sokak sanatçısını ilgiyle dinliyorum.


Street Artists
Madrid'de Sokak Sanatçıları

Street Artists
Madrid'de Sokak Sanatçıları


Evet artık bu kadar tarihi geziden sonra kalan zamanımda yapmak istediğim şey Madrid Hayvanat Bahçesini (Zoo Aquarium De Madrid) gezmek. İncelediğim broşürlerde burada çok büyük ve güzel bir bahçenin olduğunu öğreniyorum. 

Hayvanat Bahçesine ve İspanyolların ünlü yemekleri hakkındaki izlenimlerim Madrid'le ilgili son bölüm yazımda sizleri bekliyor :)  





Özlem ŞENOL
28.06.2016




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder