7 Aralık 2015 Pazartesi

SOFYA'DA BİR GÜN


SOFYA'DA BİR GÜN

İstanbul’dan yaklaşık bir saatlik uçuşla Bulgaristan'ın başkenti Sofya’ya ulaşıyorum. Sanki şehirler arası bir yolculuk yapmış gibi hissediyorum. Bu Sofya’ya yaptığım ikinci seyahatim. İlkini 2006 yılının Şubat ayında gerçekleştirdiğim günden bugüne kadar Sofya’da nelerin değiştiğini çok merak ediyorum açıkçası…
Bulgaristan ve Sofya hakkında bazı genel bilgilerle gezimize başlamak istiyorum.
Bulgaristan, Güneydoğu Avrupa’da, Balkan yarımadasının doğusunda, Karadeniz'e kıyısı olan bir ülkedir. Yunanistan, Romanya, Sırbistan, Makedonya ve Türkiye ile sınır komşusudur.
Bulgaristan'ın toplam nüfusu yaklaşık 7.4 milyon kişidir. Başkent Sofya ise 1,3 milyon kişi ile ülkedeki en büyük şehirdir ve Balkanların Paris’i diye anılmaktadır. Yüz ölçümü yaklaşık 111.000 km2 olan Bulgaristan, Avrupa’nın büyüklük açısından 15.ülkesidir. Bu itibarla, Bulgaristan, Avrupa topraklarının %2’sini oluşturan küçük bir ülkedir.
Deniz seviyesinden ortalama 550 m. yükseklikte bulunan Sofya, kuzeyde Balkan Dağları, güneyde Vitosha ve Lyulin Dağları ile çevrilidir. Vitosha dağı (2290 m.), Sofya merkezine 8 km uzaklıktadır ve dağda uluslararası kış sporları merkezi bulunmaktadır. Ayrıca Avrupa’nın en uzun teleferiği özelliğini taşıyan 6780 metre uzunluğundaki teleferik ile dağa çıkılabilmektedir. Yolculuk yaklaşık yarım saat sürmektedir. Zengin flora ve faunasını 12adet Milli Parkı ile sergileyen Bulgaristan’ın doğası görülmeye değer…
Bulgaristan'ın resmi dili Bulgarca, resmi alfabesi ise Kiril alfabesidir.
Bulgaristan’da halkın %76’sı Ortodoks Hristiyan, %10’ Müslüman, %0,8’i Katolik, %1,1’i Protestan ve %0,2’si diğer dinlere mensuptur.
Bulgaristan AB üyesi olmasına rağmen para birimi halen Bulgar Levasıdır. 100 Euro (€) yaklaşık 196 Bulgar Levası (BGN). Yani yaklaşık 2 Leva, 1 Euro. Yani Bulgar Levası, Türk Lirasına göre daha kıymetlidir.

Sofya’da gezmenin en güzel şekli yürüyerek kaybolmaktır. Şehrin sembolü Sofya heykelini merkez kabul ederek, şehrin bütün yönlerini yürüyerek gezmenizi tavsiye ediyorum. Ayrıca şehirde raylı sistem taşımacılık çok yaygın, neredeyse her sokakta tramvay ve troleybüs çalışmakta. Şehir dışından merkeze doğru metro hattı ve otobüsler de bulunmaktadır. Toplu taşımada ücret 1 Leva. Troleybüs ve otobüs biletini araç içinde şoförden satın almanız mümkün. Biletlerin araç içinde yer alan bir çeşit zımba ile mutlaka delinerek işaretlenmesi gerekiyor. Aksi halde diğer yolcular tarafından uyarılıyorsunuz… Troleybüsler ile farklı hatları kullanarak tüm şehri yürümeden de gezebilmeniz mümkündür. 

Bu arada Sofya’da taksilerden de bahsetmeden geçmeyeyim. Sofya’da çok sayıda kaçak taksi şirketi bulunmakta. Taksilerin ön camlarında ücret tarifesi ve araç içinde taksimetre bulunmakta. Ancak sadece üzerinde OK yazılı taksiler denetime tabi taksiler. Mecbur kalmanız durumunda bu taksileri kullanmanız öneriyorum. Şehrin bir ucundan diğer ucuna en uzun taksimetrede yazacak tutar 10-12 Levayı geçmiyor. Ancak kaçak taksiciler taksimetre olmasına rağmen bu tutarın çok çok üstünde bir ücret talep edebiliyor. Aman dikkat…
Sofya’da bir gün içerisinde, çoğunlukla yürüyerek gezdiğim yerleri görünce şaşıracağınızı umuyorum… Tabi ki bunu gerçekleştirebilmek için seyahate çıkmadan önce bir ön hazırlık ve sağlam bir şehir haritası gerekiyor. Umarım paylaştıklarım sizin içinde yararlı olacaktır…

TARİHE KISA BİR BAKIŞ

Sofya şehrinin tarihi 7000 yıl geriye gitmekte ve Bulgarlar tarafından Avrupa’daki en eski şehir olarak kabul edilmektedir. Lyulin ve Gora dağ sıraları ile çevrili Vitosha dağı eteklerindeki 1000km2’lik ova tarih boyunca stratejik öneme sahip olmuştur. Bu sebeple Bulgaristan tarihinden kısaca bahsetmek gerekirse;
Bulgaristan'ın ilk sakinleri Hint-Avrupa kökenli bir kavim olan Trak’lardır. Milatla birlikte Romalılar Trakların bağımsızlığına son vermiştir. Romalılar tarafından Sofya’ya Serdika adı verilmiş ve şehir önemli bir ticari ve idari merkez olmuştur. Doğu Roma İmparatorluğunun kavşak noktası olması isebiyle şehir hep akınlara uğramış ve şehir büyük ölçüde zarar görmüştür. Şehir bir daha eski büyüklüğünü elde edememiş, yalnız kale ve bugün başkentin de adı olan Aya Sofya Kilisesi tamir edilmiştir.
6. yüzyılda, Justinianus zamanında, Serdika tekrar Doğu Roma İmparatorluğu'nun önemli bir şehri haline gelmiştir. Akabinde Balkan yarımadasına hücum eden Slavların akınlarına maruz kalan şehir tamamıyla slavlaşmıştır. 9. yüzyıllarda Bulgar hanı Krum zamanında Serdika adı, bir slav ismi olan Sredets’e dönüşmüştür.
Daha sonra Bizans İmparatorluğu egemenliğine girilmiştir. Bizans İmparatorluğu yıkılıncaya değin savaşıp hâkimiyet alanlarını genişleten Bulgarlar, 1018-1186 yılları arasında yeniden Bizans İmparatorluğunun egemenliğine girmiştir.1186 yılında İkinci Bulgar İmparatorluğu kurulmuştur.
14. yüzyılda Türklerin Rumeli'ye çıkmasından sonra bağımsızlıklarını yitirerek Osmanlı Devleti'nin egemenliğine giren Bulgaristan, 1396-1878 yılları arasında yaklaşık 500 yıl Osmanlı Devletinin egemenliği altında kalmıştır. Sofya 1382 yılında Osmanlıların eline geçerek Rumeli beylerbeyi buraya yerleştirilmiştir. Sredets adı ise 14. yüzyıl sonunda Sofya olmuştur. Bu sebeple Bulgaristan ile geçmişten gelen kuvvetli tarihsel bağlarımız bulunmaktadır.
Osmanlı Devletinin gerilemeye başlaması ve Çarlık Rusya’sının desteğiyle, Balkanların tümünde olduğu gibi Bulgaristan'da da ulusal kurtuluş hareketleri başlamış, 1877-1878 yıllarında (93 Harbi) Osmanlı-Rus Savaş'ından yenilgiyle çıkan Osmanlı Devleti, Bulgaristan'ı 1878 yılında içişlerinde bağımsız prenslik olmuştur. Sofya, 3 Nisan 1879 tarihinde başkent ilan edilmiştir. Bulgaristan 1908 senesinde ise tam bağımsız çarlık olarak tanımıştır.
I. Dünya Savaşı'nda Osmanlılarla aynı cephede savaşa katılan Bulgaristan, II. Dünya Savaşı'na da Almanya saflarında katılmış ve her iki savaştan da yenilgiyle çıkmıştır.
II. Dünya Savaşı sırasında, Almanlar tarafından işgal edilen Sofya, 1944 yılında Sovyet Kızıl Ordu birlikleri tarafından kurtarılmış ve Bulgaristan sosyalist rejime geçmiştir. Soğuk savaş yıllarında Varşova Paktı'nın üyesi olarak kalmıştır. Sovyet işgalinin sonucunda, Almanya'nın müttefiki olan Bulgaristan hükumeti devrilerek, 1946 yılında Halk Cumhuriyet ilan edilmiştir.
Doğu Blok’unun çözülmesiyle birlikte sosyalist rejimin yıkıldığı Bulgaristan Cumhuriyeti yeni anayasası 12 Temmuz 1991 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bulgaristan, 29 Mart 2004 tarihinde NATO’ya, 1 Ocak 2007 tarihinde Avrupa Birliği'ne katılmıştır.
SOFYA’DA GEZİLECEK YERLER

v    ALEKSANDR NEVSKİ KATEDRALİ
İstanbul’da Sultanahmet ve Ayasofya Caminin önü nasıl bütün turistlerin ilk ziyaret ettikleri yer ve buluşma noktası ise, Sofya’da da Aleksandr Nevski Katedrali’nin önü de öyle bir yer.
Katedral, Rus Çarı II. Aleksandr onuruna inşa edilmiş. 1882 yılında inşaatına başlanan katedral 1912 yılına kadar tamamlanamamış. Osmanlı-Rus Savaşından sonra Bulgaristan'ın bağımsızlığı adına Ruslar tarafından hediye edilen, dünyanın en büyük Doğu Ortodoks katedrallerinden biridir. Belgrad'daki Aziz Sava Katedrali'nden sonra Balkanlar'daki ikinci büyük katedralidir. 
















Katedrale çıkan yolun sağında bir bitpazarı mevcuttur. Eski komünist rejiminden kalan eşyalar, şapkalar, madalyonların yanı sıra yağlı boya tablolar, ikonalar antika fotoğraf makinaları vs. ne ararsanız pazarda bulabilmeniz mümkün. Tabii alışverişe karar verirseniz pazarlık yapmayı da ihmal etmeyin…






v    AYA SOFYA KİLİSESİ

Aleksandr Nevski Katedraline çıkan yolun solunda yer alan Aya Sofya Kilisesi, Sofya’nın 4 önemli sembolünden birisidir. Sofya’nın zengin arkeolojik mirasının en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. 


Kilise, arkeolog, tarihçi, mimar ve korumacılardan oluşan büyük bir takımının uzun süren zorlu bir projesi sonucunda ortaya çıkarılmıştır. Aya Sofya Kilisesi, 4. yy.’da inşa edilmiş olan bir kilisenin temelleri esas alınarak birkaç aşamadan sonra 6.yy sonunda tamamlanmıştır. Orta Çağda kasaba katedrali olarak kullanılmıştır. 1818 ve 1858 de depremlerinde zarar görmüştür. 1935, 1982 ve 1998-2001 yıllarında restore edilmiştir. Kilisenin zeminde yer alan mozaikler 4.yy.’dan kalmadır. Kubbesinin altında ise duvar resimleri yer almaktadır.

v   MEÇHUL ASKER ANITI

Tarih boyunca savaşlarda çok kan dökülen yerlerde ölen askerleri anmak için yapılan Meçhul Asker Anıtlarından birisi de Sofya’da yer almaktadır. Aleksandır Nevski Katedraline çıkan yolun sonunda, Ayasofya Kilisesinin arkasında yer almaktadır.



Anıtın önünde de hiç sönmeyen bir ateş “Eternal Flame” bulunmaktadır. Bu tarz anıtlara daha önce Moskova, Bakü, Saraybosna, Yeni Delhi’de rastlamıştım. Bulgaristan için ölen askerlerin anısına inşa ettirilen anıt 1981 yılında açılmış. Anıtın önünde Bulgaristan’ın ulusal sembolü kabul edilen bronzdan yapılmış “Aslan heykeli” bulunmaktadır.

v   ÇAR II. ALEKSANDR ANITI
Aleksandr Nevski katedralinin önünde yer alan meydandan sağ aşağı inilen caddenin ucunda Narodro Sabvanie Meydanında, Radison Blue otelinin önünde yer almaktadır. Anıtın yönü Bulgar Ulusal Meclisine dönüktür.

15 Eylül 1903 yılında İtalyan Heykeltraş Amoldo Zocchi tarafından yapılmıştır. Bulgaristan'ın Osmanlı yönetiminden ayrılmasını sağlayan Rus Çarı II Aleksandr onuruna dikilmiştir. 










Anıtın orta kesiminde Yunan mitolojisinde “Nike”, Roma mitolojisinde ise “Victoria” olarak adlandırılan kılıcını havaya kaldırmış zafer tanrıçası tarafından yönetilen Rus ve Bulgar askerleri gösteren bir grup asker figürü yer almaktadır. Askerlerin etrafında da ünlü generallerin portreleri bulunmaktadır.

v   ULUSAL OPERA VE BALESİ
Aleksandr Nevski katedralinin yer aldığı meydanın iki sokak sol paralelinde, G. S. Rakovski Caddesi üzerinde, Ivan Vazov anıtının arkasında yer alan Sofya Opera ve Balesi, ulusal bir kültür kurumudur. 1921 yılında tasarlanan binanın 1947-1953 yılları arasında büyük bir bölümü tamamlanmıştır. 

Bulgaristan'da ilk opera, Merkez Opera ve Tiyatro Şirketi’nin bir parçası olarak 1890 yılında kurulmuş ancak mali güçlükler nedeniyle kısa sürede kapanmıştır. Arkasından 1908 yılında kurulan Bulgar Opera Derneği tarafından ilk opera 1909 yılında sergilenmiştir. Kurumun adı 1922 yılında Ulusal Opera olarak değiştirilmiştir. 1928 yılında ise bir bale şirketi kurularak ilk performansını sergilemiştir. Sofya’nın 1944 yılında bombalanmasından sonra bir süre aktivitelerini durdurmuş ancak kısa bir süre içinde yenilenmiştir.

v   IVAN VAZOV ULUSAL TİYATROSU
Sofya’nın görülmesi gereken en önemli yapılarından birisi de Ivan Vazov Ulusal Tiyatrosudur. 1904 yılında kurulan tiyatro, Bulgaristan'ın en eski ve yetkin tiyatrosudur. Viyana’nın ünlü tiyatro mimarları Hermann Helmer ve Ferdinand Fellner tarafından tasarlanan tiyatro, 1906 yılında bitirilerek, 03 Ocak 1907 yılında açılmıştır.


Önceleri Ulusal Tiyatro ismini taşıyan tiyatro, 1952-1962 yıları arasında Krastyo Sarafov adını almış fakat sonra ünlü yazar Ivan Vazov’un ismiyle anılmaya başlanmıştır. Vazov’un “Dışlanmışlar” oyunu tiyatronun ilk oyunu olarak bu tiyatroda sahnelenmiştir.
Şehrin merkezinde yer alan tiyatronun ana giriş kapısı “Kent Parkı-City Garden”a bakmaktadır.


Tiyatro, 1923 yılında bir yangında büyük hasar görmüştür. Ancak Alman mimar Martin Dulfer tarafından 1929 yılında yeniden inşa edilmiştir. Ayrıca tiyatronun bir parçası olarak 1925 yılında bir Tiyatro Okulu açılmıştır. 2. Dünya Savaşı sırasında Sofya’nın bombalanması sonucunda önemli hasara uğrayan tiyatro, 1945 yılında yeniden inşa edilmiştir. 1971-1975 ve 2006 yıllarında ise bina tekrar yenilenmiştir.
Ivan Vazov Ulusal Tiyatrosunun 750 kişilik tam donanımlı bir ana sahnesi, 120 kişilik küçük bir sahnesi ve dördüncü katta 70 kişilik ek koltuğu bulunmaktadır.
Binanın cephesi, 1999 ve 2006 yıllarında çıkarılan, 50 Bulgar Levası’nın ön yüzünde tasvir edilmektedir.

v   BANYABAŞI CAMİ
Banyabaşı Camii, Osmanlı döneminden kalan İslâmî kültür abidelerinden birisi kabul edilmektedir. Cami ibadete açıktır. Molla Kadı Seyfullah Efendi adında bir hayırsever tarafından kurulduğu için buna Molla Efendi Cami ve Kadı Seyfullah Efendi Cami de demektedir.


Caminin önünde yer alan tanıtıcı levhada, geniş bir hamam kompleksinin bir parçası olan Banya-Bashi Caminin adını buradan aldığı yazılıdır. Ayrıca, bir efsaneye göre Bulgaristan'ın güneyinde Rodopi’de Shiroka Luga köyünden olduğu söylenen Koca Mimar Sinan tarafından inşa edildiği tahmin edilmektedir. Bulgaristan’da Mimar Sinan, aralarında Edirne’de II. Selim Camisinin de yer aldığı 81’den fazla cami inşa eden mimar olarak bilinmektedir.
Binaya ait koruma altına alınmış başlıkta caminin 1567 yılında Mimar Sinan tarafından inşa edildiği yazılmış ise de 1553 yılında Sofya’dan geçen Alman Gezgin Hans Dernschwham’ın gezi notlarında “Hamamın yanında Sultanın yaptırdığı binalara benzeyen, çok güzel bir Türk camisi bulunmaktadır” notu düşülmüştür.


Bugünkü duruma cami birçok onarımlar sonucu getirilmiştir. Caminin temel onarımı 1913 yılında Sofya Büyükelçiliğine atanan Ali Fethi Okyar’ın malî yardımıyla gerçekleştirilmiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra ve son yıllarda çeşitli hayırseverlerin yardımı ile sıva, boya ve tabandan ısınma tesisleri yapılmıştır. Ayrıca 2007 yılında caminin duvarları ünlü Kütahya çinileriyle süslenerek daha cazip bir hale getirilmiştir. Banyabaşı Cami'nde Cuma günleri 700, bayramlarda ise 2000 mü’min ibadet yapabilmektedir. Bir zamanlar cami etrafında Molla Efendi Kadı Seyfullah’ın ve Emin Dede’nin kabirleri ve yakın mesafede bir hamam bulunmakta imiş. Ancak bugün cami külliyesinden sadece ibadet kısmı kalmıştır.

v   CENTRAL MARKET HALL - MERKEZ PAZAR MEYDANI
Şehir merkezinde, Marie Louiza Bulvarı üzerinde, Banyabaşı Caminin tam karşısında yer alan kapalı pazar yeridir. 1911 yılında açılmıştır. Romalılar döneminde de pazar yeri olarak kullanıldığı tespit edilen alan, 2000 yılında restore edilmiştir.









3 katlı pazar yerinin zemin katında, sebze, meyve, peynir, zeytin, et ürünleri, şarap ve diğer alkollü içkiler, ekmek, hamur işleri, vb. ürünler satılmaktadır. Ayrıca giyim, aksesuar ve takı, parfümeri, hediyelik eşya vb. tezgahlar da bulunmaktadır. En üst katında bir market ile fast-food büfeleri yer almaktadır. Yöresel yiyecek ve içecekleri görmek acısından gezilmesi gereken keyifli bir mekandır.
  
v   SOFYA SİNAGOGU
Sofya Sinagogu, “Merkez Pazar Meydanı”nın hemen arkasında şehrin merkezinde yer almaktadır. Biri Plodiv’de bulunan Bulgaristan’daki iki Sinagogdan biridir. Güneydoğu Avrupa'nın en büyük, Avrupa'nın üçüncü büyük sinagogudur. 1300 kişi kapasitelidedir. Mimarı Avusturyalı Friedrich Grünanger’dir.

Sinagog inşası hazırlıklarına 1903 yılında başlamıştır ancak inşaatına 13 Kasım 1905 tarihinde başlanılmıştır. Büyük bir yeni sinagogun inşaatı Bulgar Yahudi toplumunun yeniden yapılanma çabalarının bir parçasıdır. Sinagog inşaat alanında eski bir sinagog yer almaktaymış. Yeni Sinagog Bulgaristan Çarı I. Ferdinand tarafından 9 Eylül 1909 tarihinde resmen açılmıştır.
659 alanda yer alan Sinagog’un sekizgen şeklindeki kubbesi 20 m çapında ve 31 m yüksekliğindedir. Tavanında Antik Filistin'den geldiği söylenen 107 ton ağırlığında Balkanlar'ın en büyük avizesi yer almaktadır. İç mekânda çok renkli Venedik mozaiklerinin yanı sıra mermer sütunlar ve dekoratif ahşap oymaları bulunmaktadır.
8 Mayıs 1992 tarihinden bu yana Sofya Sinagogu Tarihi Yahudi Müzesine ev sahipliği yapmaktadır. Sinagogda bir de hediyelik eşya dükkânı bulunmaktadır.
Sinagog’un büyüklüğüne rağmen ibadete gelenlerin sayısı, Bulgaristan’dan İsrail’e göç edenler ve yerel Yahudi nüfusun laikliği sebebiyle 50-60 kişiyi geçmemektedir.

v   VİTOSHA CADDESİ
Sofya’nın kalbinin attığı yerdir. Ana cadde araç trafiğine kapalıdır. İstanbul’un İstiklal Caddesi havasında, sağlı sollu birçok kafe, mağaza ile sokak sanatçılarının performanslarını sergilediği canlı bir caddedir. 

Caddenin bir ucu Ulusal Kültür Sarayının bahçesinden başlamakta, diğer ucu ise Sveta Nedelya Kilisenin yer aldığı meydanda bitmektedir.

v   ULUSAL KÜLTÜR SARAYI - NDK (Natsionalen Dvorets na Kulturata)
Ulusal Kültür Sarayı, güneydoğu Avrupa'nın en büyük çok işlevli konferans ve sergi salonudur. 1981 yılında Bulgaristan'ın 1300. yıl dönümü kutlamalarında açılmıştır.


Merkezin kurulması fikri, Bulgaristan’ın eski komünist lideri Todor Jivkov‘un kızının önerisi ile başlatılmıştır. Proje Aleksandr Georgiev Barov (1931-1999) önderliğinde yerli ve yabancı mimarlar oluşan bir ekip tarafından tasarlanmıştır. Ulusal Kültür Sarayı'nın önünde yer alan Bulgaristan Meydanı’nın peyzajı ise Atanas Agura liderliğindeki mimar ve peyzaj mühendisleri tarafından yapılmıştır. Bina sekizgen şekilde ağır, koyu renkler kullanılarak tasarlanmıştır. Binanın dış yüzeyinde yer alan büyük parlak duvarlarda tarihi figürler, küçük salonlardaki duvarlarda da olaylar tasvir edilmektedir.
Konferans merkezi, konserler, konferanslar, sergiler ve gösteriler de dahil olmak üzere çeşitli etkinlikler için tasarlanmıştır. Sekiz kat üzerinde 123.000 m² alana sahiptir. Ulusal Kültür Sarayında 13 sergi salonu ve 15.000 m2 sergi alanı vardır. Ayrıca içinde bir ticaret merkezi ve otopark bulunmaktadır. Ana salonun kapasitesi 3.000 kişidir. Merkez, 2005 yılı Temmuz ayında, Ulusal Kültür Sarayı Kongre Merkezleri Uluslararası Örgütü tarafından yıl için dünyanın en iyi kongre merkezi seçilmiştir.
Ülkede 90’lı yıllarda yaşanan siyasi model değişikliğinin ardından NDK’nın da işletmesinde de değişiklikler yaşanmıştır. 2011 yılından bu yana, ticari bir şirket işletilen merkezin mülkiyeti devletindir. Şirket devletten herhangi bir sübvansiyon almamakta ve kendi kendine sürdürülebilir şekilde işletilmektedir. Gelirlerinin önemli kısmı yeni projeler ve kültürel etkinlikler için değerlendirilmektedir.

v   SVETA NEDELYA KİLİSESİ
Kutsal Pazar, Aziz Nedelya, Aziz Pazar kilisesi olarak adlandırılan kilise birçok kez yıkıma ve saldırıya uğramış olan Doğu Ortodoks kilisesidir. Ünlü Bulgar Mimari ekip Vasilyov-Tsolyov tarafından dizayn edilmiştir. 10.yy’da inşa edildiği düşünülmektedir.













Kilise çok popüler bir mekândır. Neredeyse her saat başı bir nikah töreni ile karşılabilmeniz mümkündür.

 v   SOFYA HEYKELİ
Şehrin en büyük iki caddesinin, Todor Alexandrov Bulvarı ile Maria Luiza Bulvarının kesiştiği noktada yer almaktadır. Şehrin sembolü kabul edilen Sofya heykeli, 24 metre yükseklikte, 4 ton ağırlığında bronz ve dövme bakırdan yapılmıştır.
 Sofya’nın bir elinde barış ve bereketin sembolü olan defne yapraklarından bir çelenk, diğer elinde ise bilgeliğin sembolü baykuş yer almaktadır. Başındaki altın taç ise gücün sembolüdür.











Sofya heykelinin yüzü, eski Komünist Parti binasına bakmaktadır. Daha önceleri heykelin bulunduğu noktada komünist döneme ait olan Lenin heykeli kaldırılarak, Ocak 2001 yılında Sofya heykeli buraya yerleştirilmiştir.
Heykelin tam karışında ortada, eski Komünist Partisi (LARGO) binası, solunda komünist dönemde Merkez Başkanlık Mağazası (TZUM) olarak kullanılan şu an ise AVM olan bina, sağında ise Başbakanlık Sarayı ve Ulusal Arkeoloji Müzesi yer almaktadır. 











v  ST. GEORGE KİLİSESİ - ROTONDA SVETİ GEORGİ
Aziz George Kilisesi, Sheraton Otelinin avlusu ve Başbakanlık binası arasındaki avluda, modern şehir kaldırımlarının birkaç metre altında, Serdica antik kent kalıntıları arasında bulunmaktadır. Kırmızı tuğladan inşa edilen kilise, erken Hıristiyanlık döneminin en eski yapısı olarak bilinmektedir. 
4. yüzyılda, Romalılar tarafından yapıldığı düşünülen bir Roma tapınağıdır. Yapının freskleri, 12-14. yüzyıllar arasındaki döneme aittir. 2 metre yükseklikteki taç kubbenin üzerinde, 22 peygamberin freskleri yer almaktadır. Ancak Osmanlı döneminde cami olarak kullanılan kilisede, üstleri kapatılan freskler, 20. yüzyılda ortaya çıkarılmıştır.


v   ULUSAL ETNOGRAFYA MÜZESİ -KRALİYET SARAYI-
Ulusal Etnografya Müzesi, şehir merkezinde Prens Aleksander Bulvarında, Ivan Vazanov Ulusal Tiyatrosunun yakınlarında bulunmaktadır. Müze, 19. yüzyılın sonundan itibaren eski Kraliyet Sarayı tesislerinde yer alan kültür ve eğitim merkezidir. Amacı, Bulgaristan ait etnik ve kültürel bağlı olan her türlü zenginliği toplamak, korumak ve ortaya çıkarmaktır. Bulgaristan Bilimler Akademisi ile Etnografya Enstitüsü de müzede yer almaktadır.


Müze; giysi, kumaş ve nakışlar, ev döşeme, halı, el sanatları, kuyumculuk, bakır objeler, törensel nesneler, tarım, seramik vb. kategorilerde olmak üzere 50.000 adet koleksiyon ögesine sahiptir. Koleksiyonun, Bulgar folklorunun en belirgin özelliklerinden biri olduğuna inanılmaktadır. Müze, Balkan Yarımadasının en zengin müzesi olarak nitelendirilmektedir.



 v   ULUSAL ARKEOLOJİ MÜZESİ

Ulusal Arkeoloji Müzesi Sofya’nın merkezinde, Sofya Heykelinin tam karşısında sağında yer almaktadır. Sofya’nın en büyük ve en eski camisi olan Büyük Cami işgal edilerek kurulmuştur. Caminin Osmanlı döneminde Fatih Sultan Mehmet tarafından 1474 yılında inşa edildiği düşünülmektedir.
 

1880-1893 yılları arasında Milli Kütüphane olarak kullanılan Cami’de 1893 yılında itibaren Müze ayrı bir kurum olarak oluşturulmuştur. 1905 yılında müze resmen açılarak şehirdeki tüm arkeolojik eserler buraya taşınmıştır. Bulgar Bilimler Akademisi tarafından yönetilen müzenin, Prehistorya, Ortaçağ, Orta Salon, Hazine ve Özel Geçici Sergi Salonu olmak üzere beş salonu bulunmaktadır.

v   ADALET SARAYI
Vitosha Bulvarı üzerinde, Alabin, Laveleye ve Positano Caddesi ile çevrili 85000 m2’lik alanda yer almaktadır. Sofya Adalet Sarayı anıtsal bir yapı olarak kabul edilmektedir. Sofya’daki tüm mahkemeleri bir araya toplayabilmek amacıyla 1929 yılında inşasına başlanılmış ve 1940 yılında bitirilmiştir. Daha sonra şehrin simgesel yapıları kabul edilen Bulgar Ulusal Bankası 1930’lu yıllarda, Largo (eski Kominist Partisi Binası, şu anki Ulusal Meclis Binası) ise 1950’li yıllarda inşa edilmiştir. 


İlk mimari planı Nikola Lazarov tarafından tasarlanan bina, daha sonra Pencho Koychev tarafından yeniden düzenlenmiştir. Toplam 6 kat (4+2 yeraltı katı) olan bina içinde 24 mahkeme salonu, kütüphane, banka vb. tesis bulunmaktadır. Ön cephesinde beş büyük kapı, 12 sütun ve 2 adet aslan heykeli bulunmaktadır.

Adalet Sarayının önünde her gün saat 11:00 ve 18:00’de yaklaşık 2 saat süren ücretsiz yürüyüş turları düzenlenmektedir. Bu turlara katılabilirsiniz…

v   ASLANLI KÖPRÜ
Vladaya nehri üzerinde yer alan köprü, 1889-1891 yılları arasında Çek mimar Vaclav Prosek tarafından yapılmıştır. Köprünün tüm metal elemanları Avusturya da üretilmiştir. Elektrik ışıklandırması ise 1900’lü yılların başında gerçekleştirilmiştir.




Adını köprü giriş ve çıkışına yapılmış 4 adet bronz aslan heykelinden alan köprü, Bulgar para birimi olan “Leva” üzerinde, banknotlardan birinde, bu aslan heykeli tasvir edilmiştir.


v   SOFYA HAYVANAT BAHÇESİ
Sofya Hayvanat Bahçesi, Güneydoğu Avrupa'nın en eski ve en büyük hayvanat bahçesidir. 1 Mayıs 1888 tarihinde kraliyet kararnamesi ile kurulmuştur. 36 hektar alanda, 840 tür hayvanı temsil eden 4.850 hayvanı barındırmaktadır.
Hayvanat Bahçesi ilk olarak eski Kraliyet Sarayının bahçesinde, Bulgaristan’da yakalanan ve bir kafese konan Avrasya Siyah Akbabasını sergilemek üzere kurulmuştur. Daha sonra sülün ve geyik koleksiyonuna eklenmiştir. Ancak mevcut tesislerin bir çift kahverengi ayıya ev sahipliği yapmakta yetersiz kalması durumunda Bulgaristan Çarı Ferdinand tarafından hibe edilen bir arazide eski botanik bahçesinin arazisi üzerine şehrin eteklerine kurulmuştur. Zaman içinde yerli ve yabancı hayvan türleri eklenerek hayvanat bahçesi büyümüştür. En kayda değer gelişme ise 1892 yılında hayvanat bahçesine yerleştirilen bir çift aslanın aynı yıl yavrusunun dünyaya gelmesi olmuştur.

Giriş ücreti Avrupa'daki diğer bahçelere göre oldukça uygun, 4 Leva. Bahçenin açılış saati ise sabah 10:00.





SOFYA’DA NE YENİR?

Bulgarlar, damak zevklerine çok düşkün bir millet. Bu bakımdan yemeklerinden memnun kalacağınızı düşünüyorum. Yemekleri tat ve lezzeti hatta isimleri (kavurma, kapama, kebap, baklava) Türk yemeklerine çok benzemektedir. Osmanlı mutfağının bunda etkisinin olduğu açıkça görülmekte.
Bulgaristan’da üretilen alkollü içkiler özellikle şarap ve erikten yapılan Bulgar rakısı çok ünlü ve oldukça çok tüketilen içecekler arasında.
Vitosha Caddesi üzerinde ve caddeye bakan ara sokaklarda geleneksel Bulgar yemeklerini tadabileceğiniz çok güzel kafeler ve restoranlar bulabilmeniz mümkündür.
Sizlere bu anlamda tavsiye edebileceğim restoranlardan biri Hristo Belchev Caddesi 18 numarada yer alan “Hadjidraganovite izbi". Restoranda 60’dan fazla değişik menü (aperitifler, ana yemek, salata, tatlı) tahta tabaklarda adeta bir şölen sofrası şeklinde müşterilere sunulmaktadır. Restorana ilişkin detaylı bilgiye http://www.izbite.com/en adresinden ulaşılabilmesi mümkündür.
Restoranın girişinde Kendinizi taş duvarlarla çevrili 18 inci yüzyıldan kalma Bulgaristan has geleneksel ögelerle (ahşap şarap fıçıları, at arabaları, geleneksel kostümler, ahşap oymaları vb) çevrili bir atmosferde bulacaksınız. 







 


 SOFYA’DAN NE ALINIR?

Bulgaristan gül esansı ve gül yağı ile ünlü bir ülke. Gül tarihi 16.yüzyıl sonlarında başlıyor, yani 400 yıllık bir geçmişi var.

Gül yağı sıvı altın olarak tanımlanmakta ve yağın büyük çoğunluğu Amerika, Fransa, Japonya gibi ülkelere ihraç edilmektedir.  Gül yağı üretimi %90’ı dünyada 2 merkez (Isparta ve Bulgaristan-Kazanlık) tarafından gerçekleştirilmektedir ve toplam üretim 3-4 ton civarındadır. Bulgaristan’da resmi istatistiklere göre, yılda 1,3-1,5 ton gül yağı ihraç edilmektedir. Gül yağının fiyatı ise kilo başına 4.800- 5.000 Euro arasında değişmektedir. Parfüm dünyasında gül esansı ve gülyağı hayli değerli ve pahalı bir ürünlerdir. Kozmetikte tonik olarak kullanılan gül suyunda da Bulgaristan bir numaralı ihracatçı ülkedir.

Bulgaristan’da her yıl Haziran ayı başında, Kazanlık’ta gül festivali düzenlenmektedir. Festivalde gülden yapılmış reçel, likörü, rakı vb. ürünlerin tatlarına da bakabilmek mümkündür. Sofya’da gezerken hediyelik eşya dükkânlarında, tahta ve bez kullanılarak yapılmış, her boyda yerel kıyafetli Bulgar bebekleri göreceksiniz. Bu bebeklerin ellerinde veya bebeklerin içinde ufak şişelere koyulmuş gül esasları bulunmaktadır. Çok güzel bir hatıra veya hediye olarak alabilirsiniz…

Ve tabi ki hanımlar tarafından örülen, el emeği göz nuru danteller, yerel kıyafetlerin modernize edilmiş hali rengarenk işli pamuk gömlekler, Bulgar şarabı, rakısı ve peynirleri de atlanmaması gereken alternatifler…

MUSTAFA KEMAL VE  SOFYA
Turistik gezi bölümü dışında iş için bulunduğum Sofya’da, Büyükelçimiz Sayın Süleyman GÖKÇE’ye yaptığımız nezaket ziyareti sırasında, kendisinden ulu önderimiz Atatürk'e ilişkin Sofya’da 1913-1915 yıllarında Askeri Ateşe olarak bulunduğu dönemine ait birbirinden ilginç anıları dinleme şansımız oldu.
Büyükelçilik konutu (residance) -ki Sofya’daki en güzel residance diyebilirim- Atatürk'ümüzün eşyaları ile donatılmış çalışma odasını görmek, o havayı teneffüs etmek ise tarif edilemeyecek bir duygu…
  

Atatürk’ümüze ait en duygusal ve ilginç bir anı ise Elçiliğimizin Atatürk odasında duvarında yer alan çerçeveli bir telgraf metni… 23 Mart 1915’te Türkiye Orta Elçiliği-Sofya Beşinci Ordu’dan M. Kemal’in annesini aramak için yolladığı telgrafta “İstanbul’a seyahat etmekte olan annemi araması için Dedeağaç’taki konsolosumuza emir verilmesini rica ederim. Dedeağaç’dan mektubunu aldığımdan orda olduğunu zannediyorum. M. Kemal” yazmaktadır. 


Söz konusu dönemde Atatürk’e ilişkin anıların en güzelini, İlber Ortaylı’nın “Başkomutanın Sofya Yılları” başlıklı Milliyet Gazetesinde 27.10.2013 tarihinde yayınlanan makalesinden okumak en güzeli….

Mustafa Kemal, Balkanlar’ın en Prusyalı denen başkenti Sofya’da Balkan tipi hayatı, Osmanlı’nın henüz buram buram koktuğu bu ülkelerdeki modernleşmeyi yakından gözleme fırsatını elde etti
Bundan tam yüz yıl önce 27 Ekim 1913’te Binbaşı Mustafa Kemal Bey, Sofya askeri ataşeliğine atandı. Sofya sefiri yakın arkadaşı Fethi Bey (Okyar) idi. Sofya, Osmanlı Erkan-ı Harbiyesi için mühim bir merkezdi; bu nedenle uhdesine verilen Belgrad ve Çetine (Karadağ Prensliği) nezdindeki askeri ataşeliklere de bir-iki kere uğramış olmalıdır. Yakın zamanlarda Karadağ Cumhurbaşkanı Filip Vujanoviç, Topkapı Müzesi’ni ziyaret ettiğinde kendisine ebedi önderin ülkelerinde askeri ataşe olduğunu söylediğimde heyecanlandı ve bir müddet sonra eski başkent Çetine’deki imparatorluk devri sefaretimizin restorasyonu ile birlikte önüne bir Atatürk büstü de konuldu.

Bu görevlerdeyken Mustafa Kemal Bey, 1 Mart 1914’te yarbaylığa yükseldi. Osmanlı devleti 28 Temmuz’da başlayan krizin içinde etkin olarak yerini aldı ve 29 Ekim 1914’te savaşa girdi.

Yarbay Mustafa Kemal Bey’i Sofya’da tutmanın imkanı yoktu, ısrarla cephede görevlendirilmesini istedi ve Çanakkale’de henüz olmayan bir tümenin başına tayin edildi. Tümeni kendisinin tertiplemesi istendi. Ocak sonunda (20 Ocak 1915) on beş aylık ataşemiliterlik görevi sona erdi.

Temsil ettiği ülke askerliği ile şöhretli bir devletti
Genç zabitin Fransız dilini bütün kurmay arkadaşları gibi imparatorluk sınırları içinde öğrendiği bir gerçektir. Sicilinden kendisinin Bulgarca anladığı ve bir parça konuştuğu da anlaşılıyor. Selanikliydi, tıpkı İzmir ve Beyrut gibi imparatorluğun kozmopolit kentlerinden biri olan bu Makedonya metropolünde Bulgarca konuşanlar kalabalık bir gruptu. İmparatorluğun yapısı ilginçtir. İlk Bulgar gazetesi de ne Bulgaristan’da ne de Makedonya’da, İzmir’de hayata geçti. Konstantin Fotinov adlı bir işadamı “Lyuboslovye” adlı gazeteyi İzmir’de çıkartmıştır. Genç kurmay subayın Fransız dilini Osmanlı kozmopolit muhitinde görevli bulunduğu Halep ve Şam gibi üçüncü dil olarak Fransızca da konuşulan şehirlerde ama her halükarda kütüphanede okuyarak geliştirdiği anlaşılıyor.

Fransa’daki tek gezisi 12 ila 18 Eylül 1910’da Osmanlı askeri heyetinin üyesi olarak katıldığı Picardie manevralarıdır. Sonraları harp içinde Veliaht Mehmet Vahdettin’le yaptığı Almanya ve Avusturya resmi gezisi ve tedavi için gittiği Avusturya Çekya’sındaki Karlsbad (Karlovy Vary) kısa ikameti ile Avrupa gezileri tamamlanır. Bu nedenle 1913 Ekim sonuyla savaş başlangıcı arasındaki Sofya görevi onun için önemlidir.

Mustafa Kemal Bey, Londra, Berlin, Paris hatta Roma gibi yerlerde uzun boylu bulunamadı. Dolayısıyla Osmanlı Tanzimat aydınının bu başkentlerdeki temasları ve yaşamı sonucu çok defa duçar olduğu Batı tipi modernleşmeden çekinmek veya doğrudan o hayata ve sisteme dalmak gibi bir tutumu görülmez. Genç komutan Balkanlar’ın en Prusyalı denen başkenti Sofya’da Balkan tipi hayatı, Osmanlı’nın henüz buram buram koktuğu bu ülkelerdeki modernleşmeyi yakından gözleme fırsatını elde etti. Bulgar askeri erkanının hayatına kolayca girdi. Unutmayalım genç subayın temsil ettiği ülke askerliği ile şöhretli bir devletti.

Bulgar köylüsünün duruşunu hayranlıkla izledi
Mustafa Kemal’in Sofya’nın yüksek çevrelerinde bulunmaktan geri durmadığı anlaşılıyor. Genelkurmay mensuplarının toplantıları kadar opera ve baloları ve çay saatlerini de takip ediyordu. İlk anda operaya da gitmiştir. Balkanlar’da Sofya, Bükreş operasıyla birlikte en ünlü olanıdır. Kendisine refakat eden Sobranye (Bulgar Millet Meclisi) üyesi Şakir Zümre Bey’e o günkü temsilden sonra “Adamların Balkan Savaşı’nı niye kazandıklarını şimdi anladım” demiş.


Opera bir tertip ve disiplin işidir. Wagner’in tabiriyle (bir Gesamtkunstwerk-bütün sanatların ortaklığı). Hayatı boyunca operayı Türkiye’de kurmak için çabaladı. 1933’te İran şahı geldiğinde “Özsoy” operasının (Adnan Saygun’un bestelediği ve “Şehname”den Münir Hayri Egeli’nin uyarlayarak librettosunu yazdığı İran ve Turan halklarının birliği üzerine bir konu içeren bir opera) tek perde temsilinden sonra güçlü seslere sahip gençleri Berlin’e göndertti. Tiyatro ve operayı kurmakla görevlendirdiği Karl Ebert’e bu iş için kaç yıl gerektiğini sormuş. Aldığı cevap onun kısaldığını hissettiği ömrü için pek iç açıcı olmamakla birlikte, girişime devam edilmesini istedi.

Bulgaristan’daki eğitimin hızlı seyri bütün Osmanlı Meşrutiyet erkanını hayran bırakmaktaydı. Mustafa Kemal Bey bunu yerinde gördü. Özellikle Bulgar köylüsünün durumu ve duruşunu hayranlıkla izlediği görülüyor. Bir gün Sofya bulvarlarındaki bir kafede otururken kafeye zengin bir köylü girer. Otantik kıyafetler içindedir. Garsonlar bu kılıktaki bir adama hizmet edemeyeceklerini söyleyerek onu sepetlemeye kalkarlar. Adamın cevabı ilginçtir: “Bulgaristan benim kazandığımı ve ürettiğimi yiyerek geçiniyor. Paramı da ödedikten sonra niye buradan gidecekmişim!”

Askeri ataşemiz bu tavırdan çok etkilendi ve Şakir Zümre’ye harfiyen anladığı anlaşılan bu itirazı şöyle değerlendirdi: “Şakir, bizim köylümüzün de bu adamlar gibi kendinden emin ve hakkına sahip olması gerekir.”

Bulgaristan macerası Bulgar literatüründe ele alındı
Balkan modernleşmesini, politik uyanışları gözleyerek yerinde değerlendirdi. Atatürk’ün Bulgaristan macerası Bulgar literatüründe ele alındı. Türkiye’de sadece Altan Deliorman bu dönemi kaleme almaya çalıştı.

Yeni cumhuriyetin Bulgaristan Çiftçi Partisi hareketi ve başındaki sosyalist lider Stanbuliski ile sıcak ilişkiye girmesi hiç tesadüf değildir. 20’nci yüzyıl başında bir Osmanlı subayı geniş imparatorluğun her köşesinde görev görürdü. Asayiş görevi yüzünden çarpıştığı kabileleri yakından tetkik etme imkanına da sahip olmuştur. Cumhuriyeti kuran kadroların nerede olursa olsun geniş bir tecrübeye ve geniş bir dünya görüşüne sahip olduğunu bu nedenle anlamak mümkündür. Genç kurmay subay Mustafa Kemal Şam’da, Makedonya’da, Selanik’teydi, Trablusgarp’ta hem görev gördü hem de İtalyanlara karşı savunma yaptı. Üstüne Balkan Savaşında karşı cephede yer alan üç ülkenin başkentinde askeri ataşe olarak bulundu. Karadağ'daki eski büyükelçimiz Birgen Keşoğlu Atatürk’ün bu dönemde yazdığı raporları değme diplomatın zor kaleme alabileceğini söylemişti. Bu dönemin Türk subaylarında hele kurmay statüsünde ise etrafa nüfuz etme yeteneği güçlü oluyordu.
14-17.10.2015
Özlem ŞENOL




1 yorum:

  1. Özlem hanım cok detaylı ve güzel bir seyhat olmuş verdiğiniz bilgiler için çok teşekürler ilk fırsatta gitmeyi planlıyorum

    YanıtlaSil