SOFYA'DA
BİR GÜN
İstanbul’dan
yaklaşık bir saatlik uçuşla Bulgaristan'ın başkenti Sofya’ya ulaşıyorum. Sanki şehirler arası bir yolculuk yapmış gibi hissediyorum. Bu Sofya’ya yaptığım
ikinci seyahatim. İlkini 2006 yılının Şubat ayında gerçekleştirdiğim günden
bugüne kadar Sofya’da nelerin değiştiğini çok merak ediyorum açıkçası…
Bulgaristan ve
Sofya hakkında bazı genel bilgilerle gezimize başlamak istiyorum.
Bulgaristan, Güneydoğu Avrupa’da, Balkan yarımadasının doğusunda, Karadeniz'e kıyısı olan bir ülkedir. Yunanistan, Romanya, Sırbistan, Makedonya ve Türkiye
ile sınır komşusudur.
Bulgaristan'ın toplam nüfusu yaklaşık 7.4 milyon kişidir. Başkent Sofya ise 1,3 milyon kişi ile
ülkedeki en büyük şehirdir ve Balkanların Paris’i diye anılmaktadır. Yüz ölçümü yaklaşık 111.000 km2
olan Bulgaristan, Avrupa’nın büyüklük açısından 15.ülkesidir. Bu itibarla, Bulgaristan,
Avrupa topraklarının %2’sini oluşturan küçük bir ülkedir.
Deniz
seviyesinden ortalama 550 m. yükseklikte bulunan Sofya, kuzeyde Balkan Dağları,
güneyde Vitosha ve Lyulin Dağları ile çevrilidir. Vitosha dağı (2290 m.), Sofya
merkezine 8 km uzaklıktadır ve dağda uluslararası kış sporları merkezi
bulunmaktadır. Ayrıca Avrupa’nın en uzun teleferiği özelliğini taşıyan 6780
metre uzunluğundaki teleferik ile dağa çıkılabilmektedir. Yolculuk yaklaşık
yarım saat sürmektedir. Zengin flora ve faunasını 12adet Milli Parkı ile
sergileyen Bulgaristan’ın doğası görülmeye değer…
Bulgaristan'ın resmi dili Bulgarca, resmi alfabesi ise Kiril alfabesidir.
Bulgaristan’da
halkın %76’sı Ortodoks Hristiyan, %10’ Müslüman, %0,8’i Katolik, %1,1’i
Protestan ve %0,2’si diğer dinlere mensuptur.
Bulgaristan AB
üyesi olmasına rağmen para birimi halen Bulgar Levasıdır. 100 Euro (€) yaklaşık
196 Bulgar Levası (BGN). Yani yaklaşık 2 Leva, 1 Euro. Yani Bulgar Levası, Türk
Lirasına göre daha kıymetlidir.
Sofya’da
gezmenin en güzel şekli yürüyerek kaybolmaktır. Şehrin sembolü Sofya heykelini
merkez kabul ederek, şehrin bütün yönlerini yürüyerek gezmenizi tavsiye
ediyorum. Ayrıca şehirde raylı sistem taşımacılık çok yaygın, neredeyse her
sokakta tramvay ve troleybüs çalışmakta. Şehir dışından merkeze doğru metro
hattı ve otobüsler de bulunmaktadır. Toplu taşımada ücret 1 Leva. Troleybüs ve
otobüs biletini araç içinde şoförden satın almanız mümkün. Biletlerin araç
içinde yer alan bir çeşit zımba ile mutlaka delinerek işaretlenmesi gerekiyor.
Aksi halde diğer yolcular tarafından uyarılıyorsunuz… Troleybüsler ile farklı
hatları kullanarak tüm şehri yürümeden de gezebilmeniz mümkündür.
Bu
arada Sofya’da taksilerden de bahsetmeden geçmeyeyim. Sofya’da çok sayıda kaçak
taksi şirketi bulunmakta. Taksilerin ön camlarında ücret tarifesi ve araç
içinde taksimetre bulunmakta. Ancak sadece üzerinde OK yazılı taksiler denetime
tabi taksiler. Mecbur kalmanız durumunda bu taksileri kullanmanız öneriyorum.
Şehrin bir ucundan diğer ucuna en uzun taksimetrede yazacak tutar 10-12 Levayı
geçmiyor. Ancak kaçak taksiciler taksimetre olmasına rağmen bu tutarın çok çok
üstünde bir ücret talep edebiliyor. Aman dikkat…
Sofya’da
bir gün içerisinde, çoğunlukla yürüyerek gezdiğim yerleri görünce
şaşıracağınızı umuyorum… Tabi ki bunu gerçekleştirebilmek için seyahate
çıkmadan önce bir ön hazırlık ve sağlam bir şehir haritası gerekiyor. Umarım
paylaştıklarım sizin içinde yararlı olacaktır…
TARİHE KISA BİR
BAKIŞ
Sofya
şehrinin tarihi 7000 yıl geriye gitmekte ve Bulgarlar tarafından Avrupa’daki en
eski şehir olarak kabul edilmektedir. Lyulin ve Gora dağ sıraları ile çevrili
Vitosha dağı eteklerindeki 1000km2’lik ova tarih boyunca stratejik
öneme sahip olmuştur. Bu sebeple Bulgaristan tarihinden kısaca bahsetmek
gerekirse;
Bulgaristan'ın
ilk sakinleri Hint-Avrupa kökenli bir
kavim olan Trak’lardır. Milatla
birlikte Romalılar
Trakların bağımsızlığına son vermiştir. Romalılar tarafından Sofya’ya Serdika
adı verilmiş ve şehir önemli bir ticari ve idari merkez olmuştur. Doğu Roma İmparatorluğunun kavşak noktası olması isebiyle şehir hep
akınlara uğramış ve şehir büyük ölçüde zarar görmüştür. Şehir bir daha eski
büyüklüğünü elde edememiş, yalnız kale ve bugün başkentin de adı olan Aya Sofya
Kilisesi tamir edilmiştir.
6. yüzyılda, Justinianus zamanında, Serdika tekrar Doğu Roma İmparatorluğu'nun önemli bir
şehri haline gelmiştir. Akabinde Balkan yarımadasına hücum eden Slavların akınlarına maruz kalan şehir tamamıyla slavlaşmıştır. 9. yüzyıllarda
Bulgar hanı Krum zamanında Serdika adı, bir slav ismi olan Sredets’e
dönüşmüştür.
Daha sonra
Bizans İmparatorluğu egemenliğine girilmiştir.
Bizans İmparatorluğu yıkılıncaya değin savaşıp hâkimiyet alanlarını genişleten
Bulgarlar, 1018-1186
yılları arasında yeniden Bizans İmparatorluğunun egemenliğine girmiştir.1186
yılında İkinci Bulgar İmparatorluğu kurulmuştur.
14. yüzyılda Türklerin Rumeli'ye çıkmasından sonra bağımsızlıklarını yitirerek Osmanlı Devleti'nin egemenliğine giren Bulgaristan, 1396-1878 yılları
arasında yaklaşık 500 yıl Osmanlı Devletinin egemenliği altında kalmıştır. Sofya 1382 yılında Osmanlıların eline geçerek Rumeli beylerbeyi buraya
yerleştirilmiştir. Sredets adı ise 14. yüzyıl sonunda Sofya olmuştur. Bu sebeple
Bulgaristan ile geçmişten gelen kuvvetli tarihsel bağlarımız bulunmaktadır.
Osmanlı Devletinin gerilemeye başlaması ve Çarlık
Rusya’sının desteğiyle, Balkanların tümünde olduğu gibi Bulgaristan'da da
ulusal kurtuluş hareketleri başlamış, 1877-1878 yıllarında (93 Harbi) Osmanlı-Rus Savaş'ından yenilgiyle çıkan Osmanlı Devleti, Bulgaristan'ı 1878 yılında içişlerinde bağımsız prenslik olmuştur. Sofya, 3 Nisan
1879 tarihinde başkent ilan edilmiştir. Bulgaristan 1908 senesinde ise tam bağımsız çarlık olarak tanımıştır.
I. Dünya Savaşı'nda Osmanlılarla aynı cephede savaşa katılan
Bulgaristan, II. Dünya Savaşı'na da Almanya saflarında katılmış ve her iki savaştan da yenilgiyle çıkmıştır.
II. Dünya Savaşı sırasında, Almanlar tarafından işgal edilen Sofya, 1944 yılında Sovyet
Kızıl Ordu birlikleri tarafından kurtarılmış
ve Bulgaristan sosyalist rejime geçmiştir. Soğuk savaş yıllarında Varşova Paktı'nın üyesi olarak kalmıştır.
Sovyet işgalinin sonucunda, Almanya'nın müttefiki olan Bulgaristan hükumeti devrilerek, 1946 yılında Halk Cumhuriyet ilan edilmiştir.
Doğu Blok’unun çözülmesiyle birlikte sosyalist rejimin
yıkıldığı Bulgaristan Cumhuriyeti yeni anayasası 12 Temmuz 1991 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Bulgaristan, 29 Mart 2004 tarihinde NATO’ya, 1 Ocak 2007 tarihinde Avrupa
Birliği'ne katılmıştır.
SOFYA’DA
GEZİLECEK YERLER
v ALEKSANDR
NEVSKİ KATEDRALİ
İstanbul’da
Sultanahmet ve Ayasofya Caminin önü nasıl bütün turistlerin ilk ziyaret
ettikleri yer ve buluşma noktası ise, Sofya’da da Aleksandr Nevski Katedrali’nin
önü de öyle bir yer.
Katedral,
Rus Çarı II. Aleksandr onuruna inşa edilmiş. 1882 yılında inşaatına başlanan
katedral 1912 yılına kadar tamamlanamamış. Osmanlı-Rus Savaşından sonra Bulgaristan'ın bağımsızlığı adına Ruslar tarafından hediye edilen, dünyanın en
büyük Doğu Ortodoks katedrallerinden biridir. Belgrad'daki Aziz Sava Katedrali'nden sonra Balkanlar'daki ikinci
büyük katedralidir.
Katedrale çıkan yolun sağında bir bitpazarı mevcuttur. Eski komünist rejiminden kalan eşyalar, şapkalar, madalyonların yanı sıra yağlı boya tablolar, ikonalar antika fotoğraf makinaları vs. ne ararsanız pazarda bulabilmeniz mümkün. Tabii alışverişe karar verirseniz pazarlık yapmayı da ihmal etmeyin…
v AYA SOFYA KİLİSESİ
Aleksandr Nevski Katedraline çıkan yolun solunda yer
alan Aya Sofya Kilisesi, Sofya’nın
4 önemli sembolünden birisidir. Sofya’nın zengin arkeolojik mirasının en güzel
örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Kilise,
arkeolog, tarihçi, mimar ve korumacılardan oluşan büyük bir takımının uzun
süren zorlu bir projesi sonucunda ortaya çıkarılmıştır. Aya Sofya Kilisesi, 4.
yy.’da inşa edilmiş olan bir kilisenin temelleri esas alınarak birkaç aşamadan
sonra 6.yy sonunda tamamlanmıştır. Orta Çağda kasaba katedrali olarak
kullanılmıştır. 1818 ve 1858 de depremlerinde zarar görmüştür. 1935, 1982 ve
1998-2001 yıllarında restore edilmiştir. Kilisenin zeminde yer alan mozaikler
4.yy.’dan kalmadır. Kubbesinin altında ise duvar resimleri yer almaktadır.
v MEÇHUL ASKER ANITI
Tarih
boyunca savaşlarda çok kan dökülen yerlerde ölen askerleri anmak için yapılan
Meçhul Asker Anıtlarından birisi de
Sofya’da yer almaktadır. Aleksandır Nevski Katedraline çıkan yolun sonunda, Ayasofya
Kilisesinin arkasında yer almaktadır.
Anıtın önünde de hiç sönmeyen bir
ateş “Eternal Flame” bulunmaktadır. Bu tarz anıtlara daha önce Moskova, Bakü,
Saraybosna, Yeni Delhi’de rastlamıştım. Bulgaristan için ölen askerlerin
anısına inşa ettirilen anıt 1981 yılında açılmış. Anıtın önünde Bulgaristan’ın
ulusal sembolü kabul edilen bronzdan yapılmış “Aslan heykeli” bulunmaktadır.
v ÇAR II. ALEKSANDR ANITI
Aleksandr
Nevski katedralinin önünde yer alan meydandan sağ aşağı inilen caddenin ucunda
Narodro Sabvanie Meydanında, Radison Blue otelinin önünde yer almaktadır.
Anıtın yönü Bulgar Ulusal Meclisine dönüktür.
15
Eylül 1903 yılında İtalyan Heykeltraş Amoldo Zocchi tarafından yapılmıştır. Bulgaristan'ın Osmanlı yönetiminden ayrılmasını sağlayan Rus Çarı II Aleksandr
onuruna dikilmiştir.
Anıtın orta kesiminde Yunan
mitolojisinde “Nike”, Roma mitolojisinde ise “Victoria” olarak adlandırılan kılıcını
havaya kaldırmış zafer tanrıçası tarafından yönetilen Rus ve Bulgar askerleri gösteren bir grup asker
figürü yer almaktadır. Askerlerin etrafında da ünlü generallerin portreleri
bulunmaktadır.
v ULUSAL OPERA VE BALESİ
Aleksandr
Nevski katedralinin yer aldığı meydanın iki sokak sol paralelinde, G. S.
Rakovski Caddesi üzerinde, Ivan Vazov anıtının arkasında yer alan Sofya Opera ve Balesi, ulusal bir
kültür kurumudur. 1921 yılında tasarlanan binanın 1947-1953
yılları arasında büyük bir bölümü tamamlanmıştır.
Bulgaristan'da ilk opera, Merkez Opera
ve Tiyatro Şirketi’nin bir
parçası olarak 1890 yılında kurulmuş ancak mali
güçlükler nedeniyle kısa sürede kapanmıştır. Arkasından 1908 yılında kurulan Bulgar Opera Derneği
tarafından ilk opera 1909 yılında sergilenmiştir. Kurumun adı
1922 yılında Ulusal Opera olarak değiştirilmiştir.
1928 yılında ise bir bale şirketi kurularak ilk performansını
sergilemiştir. Sofya’nın 1944 yılında bombalanmasından
sonra bir süre aktivitelerini
durdurmuş ancak kısa bir süre içinde yenilenmiştir.
v IVAN VAZOV ULUSAL TİYATROSU
Sofya’nın görülmesi gereken en önemli
yapılarından birisi de Ivan Vazov Ulusal Tiyatrosudur. 1904 yılında kurulan tiyatro, Bulgaristan'ın
en eski ve yetkin
tiyatrosudur. Viyana’nın ünlü tiyatro mimarları Hermann Helmer ve
Ferdinand Fellner tarafından tasarlanan tiyatro, 1906 yılında
bitirilerek, 03 Ocak 1907 yılında açılmıştır.
Önceleri Ulusal Tiyatro ismini
taşıyan tiyatro, 1952-1962 yıları arasında Krastyo Sarafov adını almış fakat sonra ünlü
yazar Ivan Vazov’un ismiyle anılmaya başlanmıştır. Vazov’un “Dışlanmışlar”
oyunu tiyatronun ilk oyunu olarak bu tiyatroda sahnelenmiştir.
Şehrin merkezinde yer alan tiyatronun
ana giriş kapısı “Kent Parkı-City Garden”a bakmaktadır.
Tiyatro, 1923 yılında bir yangında
büyük hasar görmüştür. Ancak Alman mimar
Martin Dulfer tarafından
1929 yılında yeniden inşa edilmiştir.
Ayrıca tiyatronun bir parçası olarak 1925 yılında bir Tiyatro
Okulu açılmıştır. 2. Dünya Savaşı sırasında Sofya’nın bombalanması sonucunda
önemli hasara uğrayan tiyatro, 1945 yılında yeniden inşa edilmiştir. 1971-1975
ve 2006 yıllarında ise bina tekrar yenilenmiştir.
Ivan Vazov Ulusal Tiyatrosunun 750 kişilik tam
donanımlı bir ana sahnesi,
120 kişilik küçük bir sahnesi ve dördüncü katta 70 kişilik ek koltuğu bulunmaktadır.
Binanın cephesi, 1999 ve
2006 yıllarında çıkarılan, 50 Bulgar
Levası’nın ön yüzünde tasvir edilmektedir.
v BANYABAŞI CAMİ
Banyabaşı Camii,
Osmanlı döneminden
kalan İslâmî kültür abidelerinden birisi kabul edilmektedir. Cami ibadete
açıktır. Molla Kadı Seyfullah Efendi adında bir hayırsever tarafından kurulduğu
için buna Molla Efendi Cami ve Kadı Seyfullah Efendi Cami de demektedir.
Caminin
önünde yer alan tanıtıcı levhada, geniş bir hamam kompleksinin bir parçası olan
Banya-Bashi Caminin adını buradan aldığı yazılıdır. Ayrıca, bir efsaneye göre Bulgaristan'ın güneyinde Rodopi’de Shiroka Luga köyünden olduğu söylenen Koca Mimar Sinan tarafından
inşa edildiği tahmin edilmektedir. Bulgaristan’da Mimar Sinan, aralarında
Edirne’de II. Selim Camisinin de yer aldığı 81’den fazla cami inşa eden mimar
olarak bilinmektedir.
Binaya ait koruma
altına alınmış başlıkta caminin 1567 yılında Mimar Sinan tarafından inşa
edildiği yazılmış ise de 1553 yılında Sofya’dan geçen Alman Gezgin Hans
Dernschwham’ın gezi notlarında “Hamamın yanında Sultanın yaptırdığı binalara
benzeyen, çok güzel bir Türk camisi bulunmaktadır” notu düşülmüştür.
Bugünkü
duruma cami birçok onarımlar sonucu getirilmiştir. Caminin temel onarımı 1913
yılında Sofya Büyükelçiliğine atanan Ali Fethi Okyar’ın malî yardımıyla
gerçekleştirilmiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra ve son yıllarda çeşitli
hayırseverlerin yardımı ile sıva, boya ve tabandan ısınma tesisleri
yapılmıştır. Ayrıca 2007 yılında caminin duvarları ünlü Kütahya çinileriyle
süslenerek daha cazip bir hale getirilmiştir. Banyabaşı Cami'nde Cuma günleri
700, bayramlarda ise 2000 mü’min ibadet yapabilmektedir. Bir zamanlar cami
etrafında Molla Efendi Kadı Seyfullah’ın ve Emin Dede’nin kabirleri ve yakın
mesafede bir hamam bulunmakta imiş. Ancak bugün cami külliyesinden sadece
ibadet kısmı kalmıştır.
v
CENTRAL MARKET HALL - MERKEZ PAZAR MEYDANI
Şehir merkezinde, Marie Louiza Bulvarı üzerinde,
Banyabaşı Caminin tam karşısında yer alan kapalı pazar yeridir. 1911 yılında
açılmıştır. Romalılar döneminde de pazar yeri olarak kullanıldığı tespit edilen
alan, 2000 yılında restore edilmiştir.
3 katlı pazar yerinin zemin katında, sebze, meyve, peynir, zeytin, et ürünleri, şarap ve diğer alkollü içkiler, ekmek, hamur işleri, vb. ürünler satılmaktadır. Ayrıca giyim, aksesuar ve takı, parfümeri, hediyelik eşya vb. tezgahlar da bulunmaktadır. En üst katında bir market ile fast-food büfeleri yer almaktadır. Yöresel yiyecek ve içecekleri görmek acısından gezilmesi gereken keyifli bir mekandır.
v
SOFYA SİNAGOGU
Sofya Sinagogu, “Merkez Pazar
Meydanı”nın hemen arkasında şehrin merkezinde yer almaktadır. Biri Plodiv’de bulunan
Bulgaristan’daki iki Sinagogdan biridir. Güneydoğu Avrupa'nın en büyük, Avrupa'nın üçüncü büyük sinagogudur. 1300 kişi kapasitelidedir. Mimarı Avusturyalı
Friedrich Grünanger’dir.
Sinagog inşası hazırlıklarına 1903
yılında başlamıştır ancak inşaatına 13 Kasım 1905 tarihinde başlanılmıştır. Büyük bir yeni sinagogun inşaatı
Bulgar Yahudi toplumunun yeniden
yapılanma çabalarının bir
parçasıdır. Sinagog inşaat alanında eski bir sinagog yer
almaktaymış. Yeni Sinagog Bulgaristan Çarı I. Ferdinand tarafından 9
Eylül 1909 tarihinde
resmen açılmıştır.
659 m² alanda yer alan Sinagog’un sekizgen şeklindeki kubbesi 20 m
çapında ve 31 m yüksekliğindedir.
Tavanında Antik Filistin'den geldiği söylenen 107
ton ağırlığında Balkanlar'ın en büyük avizesi yer
almaktadır. İç mekânda çok renkli Venedik
mozaiklerinin yanı sıra mermer sütunlar ve dekoratif ahşap
oymaları bulunmaktadır.
8 Mayıs 1992 tarihinden bu
yana Sofya Sinagogu Tarihi Yahudi Müzesine ev sahipliği
yapmaktadır. Sinagogda bir de hediyelik eşya dükkânı bulunmaktadır.
Sinagog’un büyüklüğüne rağmen ibadete
gelenlerin sayısı, Bulgaristan’dan İsrail’e göç edenler ve yerel Yahudi nüfusun
laikliği sebebiyle 50-60 kişiyi geçmemektedir.
v
VİTOSHA CADDESİ
Sofya’nın kalbinin attığı yerdir. Ana cadde araç trafiğine
kapalıdır. İstanbul’un İstiklal Caddesi havasında, sağlı sollu birçok kafe, mağaza
ile sokak sanatçılarının performanslarını sergilediği canlı bir caddedir.
Caddenin bir ucu Ulusal Kültür Sarayının bahçesinden
başlamakta, diğer ucu ise Sveta Nedelya Kilisenin yer aldığı meydanda
bitmektedir.
v ULUSAL KÜLTÜR SARAYI - NDK (Natsionalen
Dvorets na Kulturata)
Ulusal Kültür Sarayı, güneydoğu Avrupa'nın en büyük
çok işlevli konferans ve sergi salonudur. 1981 yılında Bulgaristan'ın 1300.
yıl dönümü kutlamalarında açılmıştır.
Merkezin kurulması fikri, Bulgaristan’ın
eski komünist lideri Todor Jivkov‘un
kızının önerisi ile başlatılmıştır. Proje Aleksandr Georgiev Barov (1931-1999) önderliğinde yerli ve
yabancı mimarlar oluşan bir ekip
tarafından tasarlanmıştır. Ulusal Kültür Sarayı'nın
önünde yer alan Bulgaristan Meydanı’nın peyzajı ise Atanas Agura liderliğindeki mimar ve peyzaj mühendisleri tarafından yapılmıştır. Bina sekizgen şekilde ağır,
koyu renkler kullanılarak
tasarlanmıştır. Binanın dış yüzeyinde yer alan büyük parlak duvarlarda tarihi
figürler, küçük salonlardaki duvarlarda da olaylar
tasvir edilmektedir.
Konferans merkezi, konserler,
konferanslar, sergiler ve gösteriler de dahil olmak üzere çeşitli etkinlikler
için tasarlanmıştır. Sekiz kat üzerinde 123.000 m² alana sahiptir. Ulusal
Kültür Sarayında 13 sergi salonu ve 15.000 m2 sergi alanı vardır.
Ayrıca içinde bir ticaret merkezi ve otopark bulunmaktadır. Ana salonun
kapasitesi 3.000 kişidir. Merkez, 2005 yılı Temmuz ayında, Ulusal Kültür Sarayı Kongre Merkezleri Uluslararası Örgütü tarafından yıl için dünyanın en iyi kongre merkezi seçilmiştir.
Ülkede 90’lı yıllarda yaşanan siyasi model
değişikliğinin ardından NDK’nın da işletmesinde de değişiklikler
yaşanmıştır. 2011 yılından bu yana, ticari
bir şirket işletilen merkezin mülkiyeti devletindir.
Şirket devletten herhangi bir sübvansiyon almamakta ve kendi kendine sürdürülebilir şekilde işletilmektedir. Gelirlerinin
önemli kısmı yeni projeler ve kültürel etkinlikler için değerlendirilmektedir.
v SVETA NEDELYA KİLİSESİ
Kutsal Pazar, Aziz Nedelya, Aziz Pazar
kilisesi olarak
adlandırılan kilise birçok kez yıkıma ve saldırıya uğramış olan Doğu Ortodoks
kilisesidir. Ünlü Bulgar Mimari ekip Vasilyov-Tsolyov tarafından dizayn
edilmiştir. 10.yy’da inşa edildiği düşünülmektedir.
Kilise çok popüler bir mekândır. Neredeyse her saat başı bir nikah töreni ile karşılabilmeniz mümkündür.
v SOFYA HEYKELİ
Şehrin en büyük iki caddesinin, Todor
Alexandrov Bulvarı ile Maria Luiza Bulvarının kesiştiği noktada yer almaktadır.
Şehrin sembolü kabul edilen Sofya
heykeli, 24 metre yükseklikte, 4 ton ağırlığında bronz ve dövme bakırdan
yapılmıştır.
Sofya’nın bir elinde barış ve bereketin sembolü olan defne yapraklarından bir çelenk, diğer elinde ise bilgeliğin sembolü baykuş yer almaktadır. Başındaki altın taç ise gücün sembolüdür.
Sofya heykelinin yüzü, eski Komünist Parti binasına bakmaktadır.
Daha önceleri heykelin bulunduğu noktada komünist döneme ait olan Lenin heykeli
kaldırılarak, Ocak 2001 yılında Sofya heykeli buraya yerleştirilmiştir.
Heykelin tam karışında ortada, eski Komünist Partisi (LARGO)
binası, solunda komünist dönemde Merkez Başkanlık Mağazası (TZUM) olarak
kullanılan şu an ise AVM olan bina, sağında ise Başbakanlık
Sarayı ve Ulusal Arkeoloji Müzesi yer almaktadır.
Aziz George Kilisesi, Sheraton Otelinin avlusu ve Başbakanlık binası arasındaki avluda, modern
şehir kaldırımlarının birkaç metre altında, Serdica antik kent kalıntıları
arasında bulunmaktadır. Kırmızı tuğladan inşa edilen kilise, erken
Hıristiyanlık döneminin en eski yapısı olarak bilinmektedir.
4. yüzyılda, Romalılar tarafından yapıldığı
düşünülen bir Roma tapınağıdır. Yapının freskleri, 12-14. yüzyıllar arasındaki
döneme aittir. 2 metre yükseklikteki taç kubbenin üzerinde, 22 peygamberin
freskleri yer almaktadır. Ancak Osmanlı döneminde cami olarak kullanılan
kilisede, üstleri kapatılan freskler, 20. yüzyılda ortaya çıkarılmıştır.
v ULUSAL ETNOGRAFYA MÜZESİ -KRALİYET SARAYI-
Ulusal Etnografya Müzesi, şehir merkezinde Prens Aleksander Bulvarında, Ivan Vazanov Ulusal Tiyatrosunun
yakınlarında bulunmaktadır. Müze, 19. yüzyılın
sonundan itibaren eski Kraliyet Sarayı
tesislerinde yer alan kültür ve eğitim merkezidir. Amacı, Bulgaristan ait etnik ve kültürel bağlı olan her türlü zenginliği toplamak,
korumak ve ortaya
çıkarmaktır. Bulgaristan Bilimler Akademisi ile Etnografya Enstitüsü
de müzede yer almaktadır.
v ULUSAL ARKEOLOJİ MÜZESİ
Ulusal
Arkeoloji Müzesi Sofya’nın merkezinde, Sofya Heykelinin tam karşısında sağında
yer almaktadır. Sofya’nın en büyük ve en eski camisi olan Büyük Cami işgal
edilerek kurulmuştur. Caminin Osmanlı döneminde Fatih Sultan Mehmet tarafından
1474 yılında inşa edildiği düşünülmektedir.
1880-1893
yılları arasında Milli Kütüphane olarak kullanılan Cami’de 1893 yılında
itibaren Müze ayrı bir kurum olarak oluşturulmuştur. 1905 yılında müze resmen
açılarak şehirdeki tüm arkeolojik eserler buraya taşınmıştır. Bulgar Bilimler Akademisi tarafından yönetilen müzenin,
Prehistorya, Ortaçağ, Orta Salon, Hazine ve Özel Geçici Sergi Salonu olmak üzere beş
salonu bulunmaktadır.
v ADALET SARAYI
Vitosha Bulvarı üzerinde, Alabin, Laveleye
ve Positano Caddesi
ile çevrili 85000 m2’lik alanda yer almaktadır. Sofya Adalet
Sarayı anıtsal bir yapı olarak kabul edilmektedir. Sofya’daki tüm mahkemeleri
bir araya toplayabilmek amacıyla 1929 yılında inşasına başlanılmış ve 1940
yılında bitirilmiştir. Daha sonra şehrin simgesel yapıları kabul edilen Bulgar
Ulusal Bankası 1930’lu yıllarda, Largo (eski Kominist Partisi Binası, şu anki
Ulusal Meclis Binası) ise 1950’li yıllarda inşa edilmiştir.
Adalet Sarayının önünde her gün saat
11:00 ve 18:00’de yaklaşık 2 saat süren ücretsiz yürüyüş turları düzenlenmektedir.
Bu turlara katılabilirsiniz…
v ASLANLI KÖPRÜ
Vladaya nehri üzerinde yer alan köprü, 1889-1891
yılları arasında Çek mimar Vaclav Prosek tarafından yapılmıştır. Köprünün tüm
metal elemanları Avusturya da üretilmiştir. Elektrik ışıklandırması ise 1900’lü
yılların başında gerçekleştirilmiştir.
v SOFYA HAYVANAT BAHÇESİ
Sofya Hayvanat Bahçesi, Güneydoğu
Avrupa'nın en eski ve en büyük hayvanat bahçesidir. 1 Mayıs 1888 tarihinde kraliyet
kararnamesi ile kurulmuştur. 36 hektar alanda, 840 tür hayvanı temsil eden 4.850 hayvanı barındırmaktadır.
Hayvanat Bahçesi
ilk olarak eski Kraliyet Sarayının bahçesinde, Bulgaristan’da yakalanan ve bir
kafese konan Avrasya Siyah Akbabasını sergilemek üzere kurulmuştur. Daha sonra sülün ve geyik koleksiyonuna eklenmiştir.
Ancak mevcut tesislerin bir çift kahverengi ayıya ev sahipliği yapmakta
yetersiz kalması durumunda Bulgaristan Çarı Ferdinand tarafından hibe edilen bir arazide eski botanik bahçesinin
arazisi üzerine şehrin eteklerine kurulmuştur. Zaman içinde yerli ve yabancı
hayvan türleri eklenerek hayvanat
bahçesi büyümüştür. En kayda değer gelişme ise 1892 yılında hayvanat
bahçesine yerleştirilen bir çift aslanın aynı yıl yavrusunun dünyaya gelmesi
olmuştur.
Giriş ücreti Avrupa'daki diğer bahçelere göre oldukça uygun, 4 Leva. Bahçenin açılış saati
ise sabah 10:00.
SOFYA’DA NE YENİR?
Bulgarlar, damak zevklerine çok düşkün bir millet.
Bu bakımdan yemeklerinden memnun kalacağınızı düşünüyorum. Yemekleri tat ve
lezzeti hatta isimleri (kavurma, kapama, kebap, baklava) Türk yemeklerine çok
benzemektedir. Osmanlı mutfağının bunda etkisinin olduğu açıkça görülmekte.
Bulgaristan’da üretilen alkollü içkiler özellikle
şarap ve erikten yapılan Bulgar rakısı çok ünlü ve oldukça çok tüketilen
içecekler arasında.
Vitosha Caddesi üzerinde ve caddeye bakan ara
sokaklarda geleneksel Bulgar yemeklerini tadabileceğiniz çok güzel kafeler ve
restoranlar bulabilmeniz mümkündür.
Sizlere
bu anlamda tavsiye edebileceğim restoranlardan biri Hristo Belchev Caddesi 18
numarada yer alan “Hadjidraganovite izbi". Restoranda 60’dan fazla değişik
menü (aperitifler, ana yemek, salata, tatlı) tahta tabaklarda adeta bir şölen
sofrası şeklinde müşterilere sunulmaktadır. Restorana ilişkin detaylı bilgiye http://www.izbite.com/en
adresinden ulaşılabilmesi mümkündür.
Restoranın girişinde Kendinizi taş duvarlarla çevrili 18 inci yüzyıldan kalma Bulgaristan has geleneksel ögelerle (ahşap şarap fıçıları, at arabaları, geleneksel kostümler, ahşap
oymaları vb) çevrili bir atmosferde bulacaksınız.
SOFYA’DAN NE
ALINIR?
Bulgaristan
gül esansı ve gül yağı ile ünlü bir ülke. Gül tarihi
16.yüzyıl sonlarında başlıyor, yani 400 yıllık bir geçmişi var.
Gül yağı sıvı
altın olarak tanımlanmakta ve yağın büyük çoğunluğu Amerika, Fransa, Japonya
gibi ülkelere ihraç edilmektedir. Gül
yağı üretimi %90’ı dünyada 2 merkez (Isparta ve Bulgaristan-Kazanlık)
tarafından gerçekleştirilmektedir ve toplam üretim 3-4 ton civarındadır. Bulgaristan’da
resmi istatistiklere göre, yılda 1,3-1,5 ton gül yağı ihraç edilmektedir. Gül
yağının fiyatı ise kilo başına 4.800- 5.000 Euro arasında değişmektedir. Parfüm
dünyasında gül esansı ve gülyağı hayli değerli ve pahalı bir ürünlerdir. Kozmetikte
tonik olarak kullanılan gül suyunda da Bulgaristan bir numaralı ihracatçı ülkedir.
Bulgaristan’da
her yıl Haziran ayı başında, Kazanlık’ta gül
festivali düzenlenmektedir. Festivalde gülden yapılmış reçel, likörü, rakı vb.
ürünlerin tatlarına da bakabilmek mümkündür. Sofya’da gezerken hediyelik eşya dükkânlarında,
tahta ve bez kullanılarak yapılmış, her boyda yerel kıyafetli Bulgar bebekleri
göreceksiniz. Bu bebeklerin ellerinde veya bebeklerin içinde ufak şişelere
koyulmuş gül esasları bulunmaktadır. Çok güzel bir hatıra veya hediye olarak
alabilirsiniz…
Ve
tabi ki hanımlar tarafından örülen, el emeği göz nuru danteller, yerel
kıyafetlerin modernize edilmiş hali rengarenk işli pamuk gömlekler, Bulgar
şarabı, rakısı ve peynirleri de atlanmaması gereken alternatifler…
MUSTAFA KEMAL VE SOFYA
Turistik
gezi bölümü dışında iş için bulunduğum Sofya’da, Büyükelçimiz Sayın
Süleyman GÖKÇE’ye yaptığımız nezaket ziyareti sırasında, kendisinden ulu
önderimiz Atatürk'e ilişkin Sofya’da 1913-1915 yıllarında Askeri Ateşe olarak
bulunduğu dönemine ait birbirinden ilginç anıları dinleme şansımız oldu.
Büyükelçilik konutu (residance) -ki Sofya’daki en güzel residance diyebilirim- Atatürk'ümüzün eşyaları ile donatılmış çalışma odasını görmek, o havayı teneffüs etmek ise tarif
edilemeyecek bir duygu…
Atatürk’ümüze
ait en duygusal ve ilginç bir anı ise Elçiliğimizin Atatürk odasında duvarında
yer alan çerçeveli bir telgraf metni… 23 Mart 1915’te Türkiye Orta
Elçiliği-Sofya Beşinci Ordu’dan M. Kemal’in annesini aramak için yolladığı
telgrafta “İstanbul’a seyahat etmekte olan annemi araması için Dedeağaç’taki
konsolosumuza emir verilmesini rica ederim. Dedeağaç’dan mektubunu aldığımdan
orda olduğunu zannediyorum. M. Kemal” yazmaktadır.
Söz
konusu dönemde Atatürk’e ilişkin anıların en güzelini, İlber Ortaylı’nın “Başkomutanın
Sofya Yılları” başlıklı Milliyet Gazetesinde 27.10.2013 tarihinde yayınlanan makalesinden
okumak en güzeli….
Mustafa Kemal, Balkanlar’ın en Prusyalı denen başkenti
Sofya’da Balkan tipi hayatı, Osmanlı’nın henüz buram buram koktuğu bu
ülkelerdeki modernleşmeyi yakından gözleme fırsatını elde etti
Bundan tam yüz yıl önce 27 Ekim 1913’te Binbaşı
Mustafa Kemal Bey, Sofya askeri ataşeliğine atandı. Sofya sefiri yakın arkadaşı
Fethi Bey (Okyar) idi. Sofya, Osmanlı Erkan-ı Harbiyesi için mühim bir
merkezdi; bu nedenle uhdesine verilen Belgrad ve Çetine (Karadağ Prensliği)
nezdindeki askeri ataşeliklere de bir-iki kere uğramış olmalıdır. Yakın
zamanlarda Karadağ Cumhurbaşkanı Filip Vujanoviç, Topkapı Müzesi’ni ziyaret
ettiğinde kendisine ebedi önderin ülkelerinde askeri ataşe olduğunu
söylediğimde heyecanlandı ve bir müddet sonra eski başkent Çetine’deki
imparatorluk devri sefaretimizin restorasyonu ile birlikte önüne bir Atatürk
büstü de konuldu.
Bu görevlerdeyken Mustafa Kemal Bey, 1 Mart 1914’te
yarbaylığa yükseldi. Osmanlı devleti 28 Temmuz’da başlayan krizin içinde etkin olarak yerini aldı ve
29 Ekim 1914’te savaşa girdi.
Yarbay Mustafa Kemal Bey’i Sofya’da tutmanın imkanı
yoktu, ısrarla cephede görevlendirilmesini istedi ve Çanakkale’de henüz olmayan
bir tümenin başına tayin edildi. Tümeni kendisinin tertiplemesi istendi. Ocak
sonunda (20 Ocak 1915) on beş aylık ataşemiliterlik görevi sona erdi.
Temsil ettiği ülke askerliği ile şöhretli bir devletti
Genç zabitin Fransız dilini bütün kurmay arkadaşları
gibi imparatorluk sınırları içinde öğrendiği bir gerçektir. Sicilinden
kendisinin Bulgarca anladığı ve bir parça konuştuğu da anlaşılıyor.
Selanikliydi, tıpkı İzmir ve Beyrut gibi imparatorluğun kozmopolit kentlerinden
biri olan bu Makedonya metropolünde Bulgarca konuşanlar kalabalık bir gruptu.
İmparatorluğun yapısı ilginçtir. İlk Bulgar gazetesi de ne Bulgaristan’da ne de
Makedonya’da, İzmir’de hayata geçti. Konstantin Fotinov adlı bir işadamı
“Lyuboslovye” adlı gazeteyi İzmir’de çıkartmıştır. Genç kurmay subayın Fransız
dilini Osmanlı kozmopolit muhitinde görevli bulunduğu Halep ve Şam gibi üçüncü
dil olarak Fransızca da konuşulan şehirlerde ama her halükarda kütüphanede
okuyarak geliştirdiği anlaşılıyor.
Fransa’daki tek gezisi 12 ila 18 Eylül 1910’da Osmanlı
askeri heyetinin üyesi olarak katıldığı Picardie manevralarıdır. Sonraları harp
içinde Veliaht Mehmet Vahdettin’le yaptığı Almanya ve Avusturya resmi gezisi ve
tedavi için gittiği Avusturya Çekya’sındaki Karlsbad (Karlovy Vary) kısa
ikameti ile Avrupa gezileri tamamlanır. Bu nedenle 1913 Ekim sonuyla savaş
başlangıcı arasındaki Sofya görevi onun için önemlidir.
Mustafa Kemal Bey, Londra, Berlin, Paris hatta Roma
gibi yerlerde uzun boylu bulunamadı. Dolayısıyla Osmanlı Tanzimat aydınının bu
başkentlerdeki temasları ve yaşamı sonucu çok defa duçar olduğu Batı tipi
modernleşmeden çekinmek veya doğrudan o hayata ve sisteme dalmak gibi bir
tutumu görülmez. Genç komutan Balkanlar’ın en Prusyalı denen başkenti Sofya’da
Balkan tipi hayatı, Osmanlı’nın henüz buram buram koktuğu bu ülkelerdeki
modernleşmeyi yakından gözleme fırsatını elde etti. Bulgar askeri erkanının
hayatına kolayca girdi. Unutmayalım genç subayın temsil ettiği ülke askerliği
ile şöhretli bir devletti.
Bulgar köylüsünün duruşunu hayranlıkla izledi
Mustafa Kemal’in Sofya’nın yüksek çevrelerinde
bulunmaktan geri durmadığı anlaşılıyor. Genelkurmay mensuplarının toplantıları
kadar opera ve baloları ve çay saatlerini de takip ediyordu. İlk anda operaya
da gitmiştir. Balkanlar’da Sofya, Bükreş operasıyla birlikte en ünlü olanıdır.
Kendisine refakat eden Sobranye (Bulgar Millet Meclisi) üyesi Şakir Zümre Bey’e
o günkü temsilden sonra “Adamların Balkan Savaşı’nı niye kazandıklarını şimdi
anladım” demiş.
Opera bir tertip ve disiplin işidir. Wagner’in
tabiriyle (bir Gesamtkunstwerk-bütün sanatların ortaklığı). Hayatı boyunca
operayı Türkiye’de kurmak için çabaladı. 1933’te İran şahı geldiğinde “Özsoy”
operasının (Adnan Saygun’un bestelediği ve “Şehname”den Münir Hayri Egeli’nin
uyarlayarak librettosunu yazdığı İran ve Turan halklarının birliği üzerine bir
konu içeren bir opera) tek perde temsilinden sonra güçlü seslere sahip gençleri
Berlin’e göndertti. Tiyatro ve operayı kurmakla görevlendirdiği Karl Ebert’e bu
iş için kaç yıl gerektiğini sormuş. Aldığı cevap onun kısaldığını hissettiği
ömrü için pek iç açıcı olmamakla birlikte, girişime devam edilmesini istedi.
Bulgaristan’daki eğitimin hızlı seyri bütün Osmanlı
Meşrutiyet erkanını hayran bırakmaktaydı. Mustafa Kemal Bey bunu yerinde gördü.
Özellikle Bulgar köylüsünün durumu ve duruşunu hayranlıkla izlediği görülüyor.
Bir gün Sofya bulvarlarındaki bir kafede otururken kafeye zengin bir köylü
girer. Otantik kıyafetler içindedir. Garsonlar bu kılıktaki bir adama hizmet
edemeyeceklerini söyleyerek onu sepetlemeye kalkarlar. Adamın cevabı ilginçtir:
“Bulgaristan benim kazandığımı ve ürettiğimi yiyerek geçiniyor. Paramı da
ödedikten sonra niye buradan gidecekmişim!”
Askeri ataşemiz bu tavırdan çok etkilendi ve Şakir
Zümre’ye harfiyen anladığı anlaşılan bu itirazı şöyle değerlendirdi: “Şakir,
bizim köylümüzün de bu adamlar gibi kendinden emin ve hakkına sahip olması
gerekir.”
Bulgaristan macerası Bulgar literatüründe ele alındı
Balkan modernleşmesini, politik uyanışları gözleyerek
yerinde değerlendirdi. Atatürk’ün Bulgaristan macerası Bulgar literatüründe ele
alındı. Türkiye’de sadece Altan Deliorman bu dönemi kaleme almaya çalıştı.
Yeni cumhuriyetin Bulgaristan Çiftçi Partisi hareketi
ve başındaki sosyalist lider Stanbuliski ile sıcak ilişkiye girmesi hiç tesadüf
değildir. 20’nci yüzyıl başında bir Osmanlı subayı geniş imparatorluğun her
köşesinde görev görürdü. Asayiş görevi yüzünden çarpıştığı kabileleri yakından
tetkik etme imkanına da sahip olmuştur. Cumhuriyeti kuran kadroların nerede
olursa olsun geniş bir tecrübeye ve geniş bir dünya görüşüne sahip olduğunu bu
nedenle anlamak mümkündür. Genç kurmay subay Mustafa Kemal Şam’da,
Makedonya’da, Selanik’teydi, Trablusgarp’ta hem görev gördü hem de İtalyanlara
karşı savunma yaptı. Üstüne Balkan Savaşında karşı cephede yer alan üç ülkenin
başkentinde askeri ataşe olarak bulundu. Karadağ'daki eski büyükelçimiz Birgen
Keşoğlu Atatürk’ün bu dönemde yazdığı raporları değme diplomatın zor kaleme
alabileceğini söylemişti. Bu dönemin Türk subaylarında hele kurmay statüsünde
ise etrafa nüfuz etme yeteneği güçlü oluyordu.
14-17.10.2015
Özlem
ŞENOL
Özlem hanım cok detaylı ve güzel bir seyhat olmuş verdiğiniz bilgiler için çok teşekürler ilk fırsatta gitmeyi planlıyorum
YanıtlaSil