Madrid seyahatimin üçüncü gününde öğleden sonra gitmeyi
planladığım yer arkadaşlarımın da şiddetli tavsiyesi ile Ulusal Sofia Reina Müzesi (Museo Nacional Centro de Arte Reina Sofia).
Müze, Atocha
Metro ve Tren İstasyonu’nun hemen karşısında. Bu nedenle ulaşımı son derece
kolay. Madrid’e gittiyseniz, çağdaş ve modern resim sanatına düşkünseniz,
mutlaka ve mutlaka ziyaret etmeniz gereken bir müze. Ancak en az yarım gününüzü
ayırmalısınız.
18. yüzyılda hastane olarak
kullanılan bina, 1992 yılında müzeye dönüştürülerek dış cephesine iki adet cam
panoramik asansör eklenmiş. 2005 yılında ise bir Fransız mimar tarafından tasarlanan bir uzantı eklenerek bugünü görünümüne
kavuşmuş.
Müzedeki bir kısım eserler, Prado Ulusal
Müzesinden buraya transfer edilmiş. Hazine olarak tanımlanan müze 4 katlı. 2
katında daimi koleksiyon eserleri bulunan müzenin diğer 2 katı geçici sergiler için ayrılmış. Daimi koleksiyon içinde Pablo Picasso, Salvador Dali, Joan Miro, Jose Solana, Francis Bacon ve
Henry Moore gibi resim ve heykel sanatının pek çok paha biçilmez eseri yer
almakta. Bu nedenle müzenin bazı özel bölümlerinde fotoğraf çekilmesine izin
verilmiyor.
Pablo Picasso Guernica Tablosu |
Salvador Dali Masturbator Tablosu |
Joan Mirro Portrait II Tablosu |
Pablo Picasso Bust of Smiling (Gülen Kadın) Tablosu |
Müze içinde yer alan kütüphane, satış
mağazası ve restoran da müzenin bir parçası. Müzeyi
Pazartesi-Cumartesi günleri arasında saat sabah 10:00-akşam 21:00 arasında
ziyaret edebilmek mümkün. Pazar günleri ise 10:00-14:30 arası açık olan müze
Salı günleri kapalı. Müze giriş ücreti ise 8 €.
Reina Sofia Müzesinde |
Müzeden çıktıktan sonra Madrid’in en
ünlü meydanı olan Büyük Meydan (Plaza Mayor) ve Ekmek Evi (Casa de la Panaderia)’ya
doğru yürümeye başlıyorum. Akşamüstü havanın da biraz serinlemesi ile birlikte
insanlar sokaklara dökülmeye başlamışlar bile…
Büyük Meydan, II. Philip döneminde (1598-1621) inşa
edilmiş olan Madrid’in kent merkezindeki en önemli meydanlardan birisi. 129
m boyunda, 94 m. eninde dikdörtgen şeklindeki meydanın 9 yerden
girişi. Meydana bakan 237 adet balkonlu üç katlı
bir bina ile çevrilmiş durumda. Meydanın tam
ortasında ise III. Philip’in heykeli bulunuyor.
Büyük Meydan (Plaza Mayor) ve Ekmek Evi (Casa de la Panaderia) |
Büyük Meydanın kuzey cephesinde
meydana hakim Ekmek Evi binası bulunuyor. Bina kültürel faaliyetler için kullanılıyor. Büyük Meydanın
inşası sırasında 1619 yılında inşa edilen binanın ortasında iki adet
saat kulesi ve üzerinde son derece renkli ve ilginç duvar
boyamaları yer alıyor. Tablo tadındaki bu boyamaları hayranlıkla izliyorsunuz.
Ekmek Evi Duvar Resimleri |
Ekmek Evi Duvar Resimleri |
Ekmek Evi Duvar Resimleri |
Binanın zemin katında yer alan
kafeteryalar ve akşam saatlerinde meydana taşınan masalar meydana canlılık katıyor.
Meydana açılan yan sokaklarda ise İspanyol yemeklerini özellikle tapas’ı
tadabileceğiniz, sangria içebileceğiniz pek çok restoran mevcut. Ayrıca sokak sanatçıları meydanda performanslarını sergileyerek
ortama ayrı bir hava katmaktalar.
Büyük Meydandan yaklaşık 10 dakikalık
kısa bir yürüyüşle Büyük Meydan’ın bir kaç blok ötesinde yer alan bir başka ünlü meydana Güneş Kapısı-Sol Meydanına (Puerta
del Sol) geliyorum. Burası şehrin en bilinen ve en kalabalık bölgelerinden
biri. Meydan, gece çok geç saatlere kadar kalabalık ve meydan yakınlarında pek
çok kafe, bar, sinema, tiyatro vb. bulunmakta.
Sol Meydanı (Puerta del Sol) |
Güneş kapısı, 15. yy.’dan kalma Madrid'i saran şehir
duvarı kapılarından birisi, Adını, her sabah doğan güneşin şehri doğudan aydınlatmaya
başlamasından alıyor. Ortaçağda duvarın dışında şehre ait banliyöler başlamaktaymış.
17-19 yy.’lar arasında meydan önemli bir buluşma yeriymiş. Meydandaki postane
binası, Fransız mimar Jacques Marquet tarafından 1766 ile 1768 arasında inşa
edilmiş. Franco'nun diktatörlüğü sırasında ise bina İçişleri Bakanlığı olarak
kullanılmış.
Sol
Meydanı İspanyollar için özel anlamlar ifade ediyor. 1962 yılından beri yeni
yıl kutlamaları bu meydanda yapılarak televizyonlardan canlı yayımlanıyormuş. Ayrıca,
özellikle savaş ve her türlü vahşete karşıt gösteri ve protestolar da bu
meydanda gerçekleşiyormuş. Bende kendimi Coca Cola karşıtı bir protestonun
içinde buluyorum.
Sol Meydanı (Puerta del Sol) |
İspanya
ulaşım sisteminin merkezi ve aynı zamanda İspanyanın sembolik merkezi kabul
edilen “0 km” noktası da Sol Meydanından başlıyor. Sol isimli
metro durağı da meydanın altından geçmekte. Meydandaki binalar, pek çok
alışveriş merkezini ve kafeleri barındırıyor ve çok sayıda turisti bu alana
çekiyor. Meydanda
çok ünlü bir saat kulesi de bulunmakta.
Sol Meydanının kuzeyinde ise Madrid'in simgelerinden
biri olarak kabul edilen ayı ve kocayemiş ağacının bronz heykeli var. 1967
yılında inşa edilen heykelin ağırlığı 20 tonmuş. Bu noktada pek çok yerli ve
yabancı turist fotoğraf çekilebilmek için sıraya giriyor.
Kocayemiş, meyveleri çileğe benzeyen ancak daha az tatlı
ve sarhoş edici boyu ortalama 4-5 m’lik kırmızı meyveli bir ağaçmış. Kuzey
Amerika, Avrupa ve Akdeniz’in ılıman iklimlerinde yetişiyormuş. Bu ağaç ve ona
tırmanan ayı, 13. yy’dan beri şehrin sembolü olarak kabul ediliyormuş. Şehrin sembolünün neden ayı ve çilek ağacı
olduğu hakkında birkaç teori mevcut ancak hiçbirisi kesin değilmiş. Ayrıca ünlü
futbol takımı Atletico Madrid'in ambleminde de bu heykel yer almakta..
Madrid'in Simgesi Ayı ve Kocayemiş Ağacı |
Sol Meydanından sonra kuzeye doğru, metro ile
yaklaşık 2 durak mesafesindeki İspanyol Meydanına (Palaza de Espana) 15
dakikalık bir yürüyüşle ulaşıyorum. Yürüyüşümü Grand Via Caddesinden geçerek
yapıyorum. Madrid’in ünlü tiyatro ve opera binaları ile ilginç mimariye sahip
çok katlı binalar, Sfera ve Zara gibi ünlü i birçok alışveriş mağazası da bu
cadde üzerinde. Bu
meydan da turistler tarafından çok
popüler bulunan bir alan.
Vega Tiyatrosu Afişleri |
Vega Tiyatrosu Afişleri |
Vega Tiyatrosu |
Madrid’de bütün meydanlara gerek metro ile gerekse
yürüyerek ulaşmak çok kolay. Metro istasyonlarının girişinde yer alan
makinalardan biletinizi kolaylıkla alabiliyorsunuz. Ücretler gideceğiniz
mesafeye göre 1,5-2 € arasında değişiyor. Otobüslerde de ücretler hemen hemen
aynı. İspanyol
Meydanının doğu köşesinde de aynı adı taşıyan metro istasyonu yer alıyor.
İspanyol Meydanı Metro Durağı |
Meydanın ortasında, ünlü İspanyolca romancı, şair ve oyun yazarı Miguel de Cervantes Saavedra
için yapılan anıt yer almakta. Anıt, mimar Rafael Martínez Zapatero
ve Pedro Muguruza
ile heykeltıraş Lorenzo Coullaut Valera tarafından
tasarlanmış. Anıtın büyük bölümü 1925-1930 yılları arasında inşa edilmiş, 1956- 1957
yılları arasında heykeltıraşın oğlu Federico Coullaut-Valera Mendigutia tarafından tamamlanmış. Anıtın
kule kısmında Don Kişot ve Sanço Panza’nın
bronz heykellerine bakan Cervantes'in taş heykeli bulunmakta.
Cervantes ve Don Kişot Heykeli, İspanyol Meydanı |
Cervantes ve Don Kişot Heykeli, İspanyol Meydanı |
Kulenin yanında ise Don Kişot'un
gerçek aşkını temsil eden iki taş heykel yer almaktadır. Bunlardan biri basit köylü kadını Aldonza Lorenzo,
diğeri de hayallerindeki Dulcinea del Toboso.
Cervantes ve Don Kişot Heykeli, İspanyol Meydanında |
Meydanın bitişiğinde Madrid’in en
uzun iki binası; 117 m.lik İspanya Binası (Edificio Espana) 1953 yılında, 142
m.lik Madrid Kulesi (Torre de Madrid) ise 1957 yılında inşa edilmiş. Ayrıca meydandaki
1911 yılında inşa edilen Gallardo Evi, Art
Nouveau tarzı mimarinin şehirdeki önemli örneklerinden biri olarak kabul
edilmekte. İspanyol meydanın güneyinde yer alan Kraliyet Sarayı’na
(Palacio Real) kısa bir yürüme mesafesi ile ulaşmak
mümkün. Ancak akşam olması sebebiyle Kraliyet Sarayını gezmeyi yarına bırakıyorum.
Bugün otelden ayrılmadan önce
resepsiyondaki görevlinin yardımıyla bu akşam için bir Flamenko gösterisine
rezervasyon yaptırdım. Bu yüzden İspanyol Meydanına yakınında yer alan mekana
gitmek için acele ediyorum. Gösteri 20:30’da başlıyor. Flamenko gösterisi için
yemekli ve sadece içkili mekanların fiyatları değişim gösteriyor. Ben 27 €
ücret ödeyerek yemeksiz flamenko izlemeyi tercih ediyorum. Bu arada kısaca
Flamenko hakkında bilgiler vereyim.
Flamenko, Avrupa müzik formlarından biri, Endülüs Halk Müziği ve bu müzik
eşliğinde yapılan dansın adı. İspanya'ya özgü olduğu bilinmesine rağmen,
aslında Endülüs bölgesinin kültürü. Bölgede Latince konuşan yerli İberik
halklar, Berberi-Arap Müslümanlar, İspanya Yahudileri ve Çingeneler tarafından
beraberce ortaya çıkarılan bir tür olarak kabul edilmekte. Flamenko’da şarkı “cante”, gitar “toque” olarak isimlendirilmekte.
Flamenko Gösterisi |
Flamenko’da öncelikli ve vazgeçilmez
olan şarkıcı. İyi bir Flamenko şarkıcısı, cantenin birkaç tarzında uzman olmalı
ve ilgili olduğu tarzın birçok ritmini, geleneksel ezgilerini ve şiirlerini
bilmek durumunda. Ayrıca sesini batıdan çok doğu tekniğine yakın bir tarzda
kullanabilmeli. Flamenko şarkıcıları, parmaklarını masaya vurarak, alkış yaparak,
ayaklarıyla -yaşlıysa bastonuyla- yere vurup ritim tutarak, kendi sağlayacağı
ritmin eşliğinde geleneğe bağlı fakat kendi ruhunu ve anın getirdiği hisleri de
katarak solosunu yaratıyor. Kadın ve erkek şarkıcılar tipik olarak aynı mutlak
ses aralığında, birbirine yakın seslerde şarkıyı söylüyorlar. Şarkı ile
birlikte dansçıyı desteklemek de gitarcının görevi. Flamenko’da gitar, genel
olarak atak ve agresif çalınıyor.
Flamenko Gösterisi |
Flamenko Gösterisi |
Flamenko Gösterisi |
Ufak bir salonda hafifçe yüksek bir
platform üzerinde yaklaşık 2 saat süren gösteriyi heyecanla ve zevkle izliyorum.
Şarkıcıların kıyafetleri, dans ederken ki yüz ifadeleri, gırtlak sesleri, ayak
ritimleri ve ortamın havası gerçekten büyüleyici. Bir daha İspanya’ya gelecek
olursam, yapacağım etkinliklerin başında yine Flamenko gecesine katılmak
isterim. Bu keyifle gelirken kullandığım rotayı geri dönüş yolumda da tekrarlayarak Sol meydanına çıkıyorum. Bu arada flamenko üzerine meydandaki rap dansçılarını da seyrederek otelime dönüyorum. Dolu dolu geçen bir günün keyfiyle günü sonlandırıyorum...
Özlem ŞENOL
28.06.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder