İstanbul'dan yaklaşık
3,5 saatlik THY’nin direk uçuşu ile bu sefer 24-27 Haziran 2015 tarihleri
arasında İspanya'nın başkenti Madrid'deyim... İlkini 2007 yılında Barselona’ya
yaptığım ikinci İspanya ziyaretim için oldukça heyecanlıyım. Çünkü genelde Avrupa
ülkeleri benim çokta tercih ettiğim yerler arasında değil. Ancak bir Akdeniz
ülkesi olan İspanya’yı bu genellemenin dışında tutuyorum. Bunda Akdeniz ülkesi insanlarının
sıcaklığının etkisi olduğunu düşünüyorum. İspanya ile aramızda
saat farkı bulunması sebebiyle uçaktan iner inmez hemen saatimi 1 saat geri
alıyorum.
Resmi adı ile İspanya Krallığı, Avrupa'nın
güneybatısında İber Yarımadası'nda yer alıyor. Başkent Madrid ise yarımadanın ortasında 1.020
km² yüzölçümüne sahip. Nüfusu yaklaşık 4 milyon olan Madrid; İstanbul, Londra, Berlin ve Paris'ten
sonra Avrupa'nın en kalabalık beşinci şehri.
Ülkede
resmi dil İspanyolca ise de özerk bölgelerde günlük hayatta Katalanca,
Galiçyaca, Baskça ve Aranese dilleri de konuşuluyor. Halkın büyük çoğunluğu Katolik.
Yıllık
ortalama hava sıcaklığı 2°-24 °C arasında değişen Madrid’de yaz aylarında 38 °C'ye
kadar ulaşabilen boğucu sıcaklar yaşanabiliyor. Haziran ayında olmamıza rağmen hava
gerçekten çok sıcak ve bunaltıcı… Bir iş seyahati
sebebiyle geldiğim bu şehirde bu kadar kısa sürede zamanımı nasıl değerlendireceğim
konusunda gelmeden önce biraz araştırma yapıyorum. Günler oldukça uzun ve hava
sıcak. Bu nedenle akşam üstleri şehirde gezmeyi planlıyorum.
Hava alanından
taksi ile şehir merkezinde yer alan otelime yerleşiyorum. Yerel saat farkı
yüzünden 1 saat kazanmış durumdayım. Biraz dinlendikten sonra elime lobiden
aldığım şehir ve metro haritası ile birlikte saat 16:00 gibi otelden ayrılıyorum.
Otelimin hemen yakınındaki metro durağının ismine bakarak bulunduğum bölgeyi
işaretliyorum. Şehirdeki metro ağı oldukça kullanışlı gözüküyor ve istasyonlar da
çok sık aralıklarla.
Atocha Tren İstasyonu’nu merkez kabul ederek, yine
her zamanki gibi kaybolma tekniğiyle yürümeye başlıyorum. Haritaya göre şehir
merkezinden doğuya doğru gidince büyük bir park var. Haziran ayında 35 dereceye
varan sıcak bir günün akşamında yapılacak en iyi iş sanırım bu parkta, yani Retiro Park’da (Buen
Retiro Park) akşam yürüyüşüne çıkmak. Bu kararımın ne kadar isabetli
olduğunu parka adım atar atmaz anlıyorum. Nasıl canlı ve cıvıl cıvıl bir mekan
anlatamam. Madrid’in en büyük (1,4 km 2) parklarından birisi olduğu söyleniyor,
birkaç yönden giriş kapısı var.
Parka girer girmez peyzajı dikkatimi çekiyor. Her
yerde çok güzel, çok değişik bitkiler ile meydanlarda heykeller ve süs
havuzları var. Yollarda bisiklete, patene, scoterlara, kaykaya ve ismini
bilmediğim çok değişik tekerlekli aletlere binenler, çocuklarını ve köpeklerini
gezdirenler, sokak çalgıcıları, spor yapanlar… Parkın ortasına doğru yürüdükçe
hepten şaşırıyorum, çok büyük bir havuz ve içinde kano yapanlar, sandala
binenler.
Retiro Park |
Retiro Park |
Retiro Park |
Retiro Park |
Ve havuzun tam ortasında devasa XII. Alfonso Anıtı yer alıyor.
XII. Alfonso Anıtı, Retiro Park |
Parkın içine yürüdükçe kocaman bir cam serayı
andıran bina dikkatimi çekiyor. Camdan yapılan bu binaya adı çok yakışmış Kristal Saray (The Crystal Palace). Önündeki
havuzun içinde çok güzel renklerde ördekler ve sayısız su kaplumbağası var. Çocuklar
havuzun kenarındaki merdivende elleriyle kaplumbağaları besliyorlar. Suyun
içinde de kökleri suda bulunan büyük çam ağaçları ve tahtadan köprüler.
Çimlerin üzerinde gitar çalarak, şarkı söyleyen gençler. Ne tarafa baksanız bir
keyifli bir etkinlik var :)
Kristal Saray, Retiro Park |
Bedevi Çadırı, Kristal saray, Retiro Park |
Parkın içindeki bir diğer bina da, Kristal Saray
ile XII. Alfonsa Anıtı arasında. Binanın da önüne gelince buranın Velazquez
Sarayı (Palacio de Velazquez) olduğunu
anlıyorum. Bu bina da sergi salonu olarak kullanılıyor. Neo klasik tarzda,
kırmızı tuğla ve kiremitten inşa edilen binada, doğal yoldan aydınlanmak için
geniş camlar kullanılmış. Dış cephede kapı ve pencere üstlerinde bizim İznik
seramiklerine benzeyen lacivert, turkuaz ve toprak renklerinde yoğun seramik
süsler mevcut. Bina dönemin madencilik, metalürji, seramik, cam yapımı ve maden
suyu sanayi alanındaki başarıları göstermek üzere 1881-1883 yılları arasında
inşa edilmiş.
Velazquez Sarayı, Retiro Park |
Velazquez Sarayı, Retiro Park |
Kapısında kanatlı iki aslan bulunan ve kısa bir
merdivenle çıkılan yüksek tavanlı binanın içerisine girdiğimde ise çok farklı
bir sergiyle karşılaşıyorum.
Velazquez Sarayı, Retiro Park |
Velazquez Sarayı, Retiro Park |
Tahta, demir ve beton bloklarla yapılmış çeşitli
geometrik eserler. Özel olarak ayrılmış camdan vitrinler içine gelişigüzel
serpilmiş ufak cam objeler ve vidalar. Sanırım modern sanat dedikleri böyle bir
şey :)
Velazquez Sarayı, Retiro Park |
Velazquez Sarayı, Retiro Park |
Velazquez Sarayı, Retiro Park |
Hava yavaş yavaş kararmaya başlıyor ve saatime
baktığımda 21:00’ e geldiğini anlıyorum. Yaklaşık 5 saatlik ilk gün gezim
oldukça doyurucu geçiyor ve artık otelime dönüyorum.
Seyahatimin
ikinci günü sabah 09:00’da başlayan ve öğleden sonra saat 14:00’de biten
toplantıyla başlıyor. İspanyollar sıcak havada çalışmayı sevmiyorlar ve tüm
kamu kurumları öğleden sonra tatil oluyor. Siesta kültürü hakim. Bunu fırsat
bilerek hemen otelime dönüyor ve üstümü değiştiriyorum. Bu günümü Madrid’e
yaklaşık 75 km. uzaklıkta bulunan Toledo’yu ziyaret etmeye karar veriyorum.
Saat 16:30’da Atocha tren istasyonundan kalkan hızlı trenle 33 dakika sonra
Toledoda’yım. Toledo izlenimlerime ilişkin yazıma
http://ozlemcegeziyorum.blogspot.com.tr/2015/12/ozlemce-geziyorum.html adresinden erişebilirsiniz.
Özlem ŞENOL
27.06.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder