Bulgaristan, Makedonya ve Yunanistan'ı kapsayan 3
günlük Balkan gezim, TBMM Fotoğrafçılık Kulübü üyeleri ve Ankara Fotoğraf ve Gezi Grubu (AFG) ile 18 Mayıs 2016 tarihinde saat
22:30’da İstanbul Bakırköy Ömür Plaza önünden buluşmam ile başladı. Tamamını
kara yolu ile yapacağımız gezide önce Bulgaristan’da Sofya’yı, daha sonra
Makedonya’da Üsküp, Ohri ve Manastır’ı, Yunanistan’da ise Selanik ve Kavala’yı
ziyaret etmeyi amaçlıyoruz. Atatürk’ümüzün doğum günü ve 19 Mayıs Gençlik ve
Spor Bayramına denk gelen bu gezinin Manastır ve Selanik bölümü benim için çok özel
bir anlam taşıyor. Bu sebeple bir hayli heyecanlıyım.
Balkan Gezisi Rotamız |
İstanbul’dan Edirne-Kapıkule sınır kapısına ulaştığımızda
saatler 02:45’i gösteriyor. Önce Türk Gümrüğünden sonra Bulgar Gümrüğünden
geçiş yapıyoruz. Ancak bizim tarafta gümrük sisteminden kaynaklanan sorun
yüzünden kuyruk oluşmuş durumda. Uzunca bir süre bekledikten sonra Bulgar
tarafında da işlemlerimiz tamamlanıyor. Gümrükte harcadığımız süre toplam 4
saat. Yaz tatilinde yurda dönen gurbetçilerin Kapıkule maceralarını şimdi çok
daha iyi anlıyorum. Kapıkuleden çıkışımız sabah 06:45 ve rotamız doğrudan Bulgaristan’ın
başkenti Sofya. Bu Sofya’ya yapacağım üçüncü ziyaret olacak o nedenle çok da merak içinde olduğum söylenemez.
Bulgaristan’da yer alan Balkan dağları, yarımadaya da
ismini vermekte. Balkan kelimesi sık ağaç, ormanlık anlamına geliyor. Etrafımız
ilkbaharın gelmesiyle birlikte dalların ucundan uzadığını anladığımız iğne
yapraklı ağaçlardan oluşan harika ormanlarla çevrili. Dağlarda ise hala kar
var. Kapıkule sınır kapısından, olağanüstü güzellikteki dağ ve orman
manzaraları eşliğinde Sofya’nın yer aldığı vadiye inmemiz 3 saatimiz alıyor.
Sabah saat 10:00’da Sofya’nın yeni bölümünden şehre giriş yapıyoruz. Bu bölgede
çok katlı gökdelen tarzı binalar ve pek çok alışveriş merkezi var. Merkeze
doğru yaklaştıkça komünizm döneminden kalma daha az katlı toplu konut binaları
görüyorsunuz.
İlk
durağımız Sofya’nın kalbi kabul edilen Alexander Nevsky Katedrali’nin önü. Bu bölgeyi iyi tanıdığım
ve kalabalık bir grup halinde gezmenin zorluğunu bildiğim için yeni tanıştığım
fotografçı arkadaşım ile gruptan ayrılarak, kendisine Sofya turu yaptırıyorum.
Tur sonunda da Vitosha caddesinde güzel bir kahve ile gezimizi tamamlıyoruz.
2,5 saatlik hızlandırılmış Sofya turumuzu saat 13:30’da Banyabaşı Camisi önünde
bizi bekleyen otobüsümüze binerek sonlandırıyoruz. Sofya hakkında daha kapsamlı
bilgileri http://ozlemcegeziyorum.blogspot.com.tr/2015/12/ozlemcegezi-yorum.html adresinde yer
alan “Sofya’da Bir
Gün” isimli yazımdan okuyabilirsiniz.
Dağ manzaraları ve tünellerden geçerek Makedonya’ya
doğru yola çıkıyoruz. Derin vadilerde yeşilin sayısız tonu eşliğinde
Bulgaristan’ın kırsal kesimini izleme şansımız da oluyor.
Bitki örtüsü o kadar sık ve yeşil ki toprağı görmeniz
neredeyse imkansız. Bizim Karadeniz bölgesini anımsatan manzaralar var, ancak
bitki örtüsü çok daha farklı. Sofya’nın güneyine doğru Pernik isimli bir
şehirden geçiyoruz. Burası Bulgaristan'ın maden ve sanayisi ile en gelişmiş
şehri. Eski bir kömür santralinin yanından geçiyoruz. Bölgede komünizm
döneminden kalma şu an atıl durumda bulunan pek çok fabrika var. Ayrıca toplu
işçi konutlarda bu bölgede bir hayli yaygın.
Sofya’dan Makedonya sınırına ulaşmamız sadece 2
saatimizi alıyor. Bulgaristan’dan Makedonya sınırına geçişimiz ise yarım saat
gibi çok kısa bir süre içerisinde gerçekleşiyor. Pasaport kontrolleri için
beklerken birden araç içinde yükselen müzik sesi ile şaşırıyoruz. Şoförümüzün
cep telefonundan gelen müzik “Mehter Marşı”. Osmanlı torunları yeniden
Balkanlara ayakbastı diyerek kahkahayı basıyoruz.
Bulgaristan-Makedonya Sınır Kapısı |
Sınır kapısından Makedonya’nın başkenti Üsküp’e olan
mesafe 100 km. Sınırdan geçer geçmez Kriva Palanka isimli bir kasabaya ulaşıyoruz.
Hafif virajlı yolun eşsiz orman manzarasına yolun sağından akan Kriva nehrinin görüntüsü
ile köy manzaraları ekleniyor. Kriva büklümlü nehir anlamına geliyormuş. Yemyeşil
tarlalar, meyve bahçeleri, çiftlikler, köy evleri, ufak Ortodoks kiliseleri
derken sarıçiçekler ve gelinciklerle bezeli bir arazide otlayan inekleri
görüyoruz. Görüntü o kadar güzel ki hemen otobüsümüzü durdurarak birkaç kare
fotoğraf almak istiyoruz. Araçtan inince bembeyaz tüylü bir çoban köpeğinin
güzelliği karşısında fazla dayanamıyor hemen yanına gidiyorum. Sürünün sahibi
de yakınlarda, kendisinden izin alarak dikenli tellerle çevrili araziye giriyoruz.
Makedon çiftçisi yarım yamalak İngilizce konuşuyor ancak kolayca anlaşıyoruz. Beyaz
yumak dostumuzun adının Alek olduğunu öğreniyoruz. Onunla biraz oynayıp
çekimlerimizi tamamladıktan sonra aracımıza geri dönüyoruz. Alek de bizi
uğurlamak üzere aracımıza kadar eşlik ediyor.
Alek |
Alek ile Oynarken |
Yola devam ederken bu defa Kumanova şehrinden
geçiyoruz. Boşnak asıllı rehberimiz Enes tarafından Kumanlar’ın Osmanlıdan çok
daha önce bu bölgeye gelerek şehre adını veren Türk boyu olduğu anlatılıyor.
Bulgaristan’ın en eski halkı olarak kabul edilen Traklardan sonra Romalılar ve
6-7 yy’da Slavlar Bulgaristan’a yerleşiyorlar. Slavlardan önce Hazardan gelen
Türk boylarından Kumanların bu bölgelere yerleştikleri biliniyor. Önceleri gök
tanrıya inanan toplum, 9 yy’dan itibaren Hristiyanlaşıyor. Birçok tarihçiye
göre Bulgarların eski bir Türk boyu olduğu kabul edilmekte. Ancak Bulgarlar
kendilerini Slav olarak tanımlıyorlar. Deryalar ve Ramize türküleriyle bilinen
ünlü halk müziği sanatçısı Arif Şentürk ile Galatasaraylı eski ünlü futbolcu
Arif Erdem Kumanova kasabasındanmış.
Gezimizin bugünkü son durağı Üsküp’e ulaştığımızda saatlerimiz
16:00’yı gösteriyor. Aracımızdan inmeden önce rehberimiz Enes tarafından
Makedonya tarihi ve gezilecek yerler hakkında kısa bir bilgilendirme yapılıyor.
Makedonya’nın nüfusu 2,1 milyon kişi. Başkent
Üsküp’ün nüfusu ise 700 bin kişi. Ülkede Makedon, Arnavut ve Türk nüfus
yaşıyor. Nüfusun %65’ini Makedonlar ve Ortodoks Ruslar, %25’ini Arnavutlar , %4’ünü
Türkler, %2’sini Sırplar, %2’sini Romanlar ve %2’sini Boşnak ve diğer etnik
gruplar oluşturmakta.
2. Dünya Savaşından sonra Makedonya Almanlar
tarafından işgal ediliyor. O dönemde Tito’nun kurduğu güçler tarafından bütün
ülkede çıkarılan isyanlar ile Naziler püskürtülüyor, Yugoslavya Demokratik
Federal Cumhuriyeti kuruluyor. Devletin o dönemde başkenti Belgrad. Yugoslavya
bünyesinde iç yönetimi ve başbakanları olan bu devletler (Bosna-Hersek,
Hırvatistan, Makedonya, Karabağ, Sırbistan, Kosova, Slovenya) dışişleri ve
askeri güç açısından Yugoslavya’ya bağlı idi. Tito’nun 1985 yılında ölmesiyle
iç karışıklıklar yaşanmaya başlıyor. 1992-1993 yıllarında bu devletler sırayla
bağımsızlıklarını ilan etmeye başlıyorlar.
Makedonya 1990’lara kadar Yugoslavya Sosyalist Federal
Cumhuriyetinin bir parçası. Yugoslavya’nın parçalanması ile bölge Sırbistan, Hırvatistan,
Slovenya, Bosna-Hersek, Karadağ, Makedonya ve Kosova Özerk bölgesi olmak üzere 7’ye
bölünüyor. Üsküp, Makedonya’nın başkenti oluyor.
Üsküp’te gezmeye başlamadan önce karnımızı doyurmak
için tüm Balkanlarda meşhur olan cevabi köfte yemek üzere Üsküp Çarşısına
giriyoruz.
Üsküp Türk Çarşısı |
Davut Paşa Hamamı |
Üsküp Çarşısında El İşleri |
Çarşının şekli ve gördüğüm çeşmeler bana Saray
Bosna’daki Başçarşı’yı hatırlatıyor Çarşıda pek çok köfteci var
ancak biz 1913 yılından bu yana hizmet veren “Destan” lokantasını tercih
ediyoruz. Lokantada garsonlar dahil pek çok insan Türkçe konuşuyor.
Müşterilerin büyük bir kısmı da Türk. Menüsünde cevabi köfte, kuru fasulye
güveç, salata ve tiriliçe tatlısı var. Tekirdağ köftesine benzeyen köfteler
gerçekten doyurucu ve lezzetli. Domates, salatalık, soğan ve üzerine
rendelenmiş beyaz peynirden yapılmış zeytinyağlı salata ise gerçekten harika.
Cevabi Köfte ve Salata |
Tiriliçe Tatlısı |
Üsküp Çarşısında genellikle Türkler ve Arnavutlar yaşarken, şehir merkezinde Makedonlar yaşıyor. Üsküp’te ayrıca Sancak’tan göç eden Boşnak ve Sırp azınlıklar ile Müslüman Makedon olarak adlandırılan Torveçler de bulunuyor. Bölgede etnik karışım fazla olmasına rağmen, Arnavut ve Makedonlar arasında evlilikler yok sadece Arnavut ve Türkler arasında söz konusu olabiliyor.
Yemeğimiz ardından saat 21:15’e kadar serbest zamanımız
var. Bu süre zarfında gezimize Üsküp Çarşısının bitiminde yer alan, Vardar
nehri üzerindeki 214 m uzunlukta ve 6 m genişlikteki Taşköprü’den başlıyoruz.
Köprü 1451 yılında Fatih Sultan Mehmet
tarafından inşa ettirildiği için Fatih Sultan Mehmet Köprüsü olarak da anılıyor.
Üsküp Taş Köprü |
Üsküp’ün Sembolü olan Taş Köprü ve Vardar nehri Üsküp’ü ikiye ayırmakta ve köprünün her
iki tarafında pek çok yeni bina ve heykel bulunmakta. Vardar nehrinin kenarında
köprünün sağında ve solunda ahşap gemiler şeklinde restoranlar var. Köprünün
hemen yanından nehir kıyısına indiğinizde ise gençlerin oturdukları parkın
kenarında nehir içinde gördüğüm modern tarz heykel çok hoşuma gidiyor…
Vardar Nehrinde Gemi Restoranlar |
Vardar Nehrindeki Heykel |
II. Filip Heykeli |
II. Filip Heykeli |
Kiril Kardeşler |
Taş köprünün üstüne geldiğimizde karşı dağın
tepesinde duran “Milenyum Haçı” dikkatimizi çekiyor. Bu haç Hristiyanlığın
gücünü göstermek için Hz. İsa’nın doğumunun 2000. yıl dönümü amacıyla Makedon
Ortodoks Kilisesinin finansmanı ve diğer Avrupa ülkelerinin desteğiyle yapılmış.
Haç, Üsküp yakınlarındaki
Vodno Dağında 1040 m. Yükseklikte yer alıyor ve haçın boyu 66 m. Şehirden
Milenyum Haçı’nın olduğu yere otobüs ile giderek teleferik yardımıyla ulaşmak
mümkün. Varna Köprüsünün üstünden ve şehrin her yerinden rahatlıkla görülebilir
bir konumda.
Milenyum Haçı, Taş Köprü ve
Krill Kardeşler
|
Milenyum Haçı |
Üsküp’ün en önemli müzelerinden olan Arkeoloji Müzesi de
Makedonya Meydanında Vardar nehri kıyısında yer almakta. Müze yeni inşa edilen
binalar kapsamında ve ayrıca Makedonya Cumhuriyeti Ulusal Arşivi olarak da
kullanılmakta.
Üsküp Arkeoloji Müzesi |
Şehirdeki eski tarihi yapılar Osmanlı döneminden
kalma. Yeni yapıların büyük bölümü Makedonya Meydanında yer alıyor. Uygulanmakta
olan “Üsküp 2014 Projesi” kapsamında şehre daha
klasik bir görüntü verilmesi gayesiyle yenileme çalışmaları hızla devam
ediyor. Proje ile Makedonlar kendi ataları olarak antik Roma’yı kabul ettiklerinden
dolayı tarihlerini oluşturmak adına şehrin her bölgesine roma dönemi kahramanlarının
heykellerini dikiyorlar. Proje kapsamında 20’ye yakın
kamu binası ve yeni müzenin inşa edilmesi, 40’dan fazla tarihi kişiliğin
anıtının yerleştirilmesi hedefleniyor. Proje, ayrılan bütçe yüzünden halk ve milliyetçi
kesimin yoğun eleştirilerine uğramış durumda. Üsküp’te her akşam saat 18:00’de
yürüyüşleri düzenlenerek, yeni yapılan bina ve heykellere renkli boyalar
atılarak protestolar gerçekleştirilmekte.
Bu arada Üsküp'ün modern şehir bölümünde caddelerde
şehir içi ulaşımda kullanılan İngiliz tarzı çift katlı kırmızı otobüsleri de görmeniz
mümkün.
Üsküp’te
Şehir İçi Ulaşım
|
Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra kurulan Makedonya’yı
tanımayan tek ülke Yunanistan. Yunanlılar tarafından Makedonya coğrafi bir
bölgenin adı olarak kabul ediliyor. Makedonların Yunanistan’dan toprak
talebinde bulunabilecekleri iddiasıyla Makedonya’yı resmen tanımıyor ve eski
Yugoslavya ülkesi olarak isimlendiriyorlar. Makedonya 2005 yılından bu yana
Avrupa Birliğine aday ülke. Ancak Makedonya ad sorunu sebebiyle Yunanistan ile problem
yaşamakta. Bu sorun Makedonya’nın bayrağına kadar yansıyor.
Makedonya Yugoslavya içinde yer alırken, Panslavizm'in renkleri mavi,
kırmızı ve beyazı kullanmayan tek ülke. Makedonya, bu yıllarda kırmızı zemin
üzerine, altın çerçeveli kızıl yıldızlı bir bayrak kullanıyordu. Bağımsızlık
sonrası, bayrağın kırmızı zemini korunarak, altın yıldız yerine güneş kullanılmaya
başlandı. Bayrakta kullanılan mitolojik güneş figürü, Büyük İskender'in babası Makedonyalı
Filip'in mezar taşından alınıyor. Yunanistan, bu mitolojik güneş figürünün
kendisine ait olduğunu ileri sürerek, Makedonya Cumhuriyeti'nin bu figürü
değiştirmesini istiyor. Makedonya bu isteğe karşı duramayarak 1995 yılında
güneş figürünü değiştiriyor, bayrakları bugünkü şeklini alıyor.
1995-... |
Üsküp gezimizi Türk
çarşısında Harem Cafe’de Türk kahvelerimizi yudumlayarak devam ediyoruz. Kahve ücreti 40
Denar. Saat 21:00’de grubumuzla buluşarak Üsküp’te kalacağımız Otel
Ambassador’a geçiyoruz. Küçük, sevimli ve temiz bir otel. Eşyalarımızı
yerleştirdikten sonra saat 23:00 gibi otelde çıkarak çevrede kısa bir gezi
yapıyoruz. Üsküp’ün gece hayatı da oldukça eğlenceli gözüküyor. Köşe
başlarındaki ufak pub ve kafeteryalarda canlı müzik eşliğinde hafta içi bile
olsa gayet kalabalık gruplar eğleniyor. Günün yorgunluğu ile ancak bir saat
kadar oturabiliyor ve otelimize geri dönüyoruz. Yarın Balkan turumuza Kalkandelen ve muhteşem Ohri gölü ile devam edeceğimiz için hemen dinlenmeye çekiliyoruz...
Özlem ŞENOL
03.06.2016
** Fotoğraf katkıları için başta Tahsin Öksüz olmak üzere Fikret Dadaş ve Recep Büyükyavuz'a çok teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder