20 Mart 2017 Pazartesi

Nasreddin Hoca'nın Memleketi ve Dünyanın Merkezi "SİVRİHİSAR"

02 Mart 2017 tarihinde “Ankaralı Fotografçılar” grubu olarak sabahın erken saatlerinde başlayan Polatlı-Duatepe (http://ozlemcegeziyorum.blogspot.com.tr/2017/03/bir-milletin-kaderinin-degistigi-yer.html) ve Ballıhisar-Pesinus (http://ozlemcegeziyorum.blogspot.com.tr/2017/03/ana-tanrca-kibelenin-sehri-pessinus.html ) antik şehri gezimizden sonra rotamızı artık Sivrihisar'a çeviriyoruz. Saatler öğleyi gösteriyor ve iyice acıkmış durumdayız. Metin Hocanın tavsiyesi ile yerel lezzetlerini de tatmak üzere Sivrihisar Yolu üzerinde Çini Bahçe isimli restorana gidiyoruz. Yol kenarındaki restoran ve yerel ürünlerin satıldığı market iç içe. İşletme sahibi grubumuzu güler yüzü ile karşılıyor. Restoranın bir köşesinde oluşturulan antika köşesi ve teşekkür plaketleri işletmecinin farklı kişiliğini ortaya çıkarıyor diye düşünüyorum.



Çini Bahçe şiiri :))
Çini Bahçedeyiz...















Temiz ve açık havada gezmek gerçekten iştahımızı açmış. Ne yiyeceğimizi düşünürken sadece gelen ikramlarla rahatça doyabileceğimizi anlıyoruz. Odun fırınında pişen sıcacık pideleri, tereyağı, bal ve manda yoğurdu ile yerken üzerine gelen sucuk, ballı gözleme, ezme, peynir çeşitleri, salata ve kuru yemiş ile neye uğradığımızı şaşırıyoruz. 


Çini Bahçe İkramları
Tüm bu ikramların arkasından bamya çorbasını tatmak istiyorum. Çiçek bamya olarak da adlandırılan ufak bamyalar parça et ve domatesle pişirilmiş, tadı gerçekten bir harika. Sivrihisar'a indiğimizde kurutulmuş bu bamyalardan almaya karar veriyoruz.


Bamya Çorbası
Arkasından restorana özgü karışık pide, kiremitte sucuk, köfte vb. hepsi bir birinden lezzetli yiyecekler ve üzerine yenilen tatlı ile içilen sıcacık çaydan sonra restorandan mutlu ve şişkin bir şekilde ayrılıyoruz.


Şöp Şiş
Kiremitte Köfte




Karışık Pide
















“Yediğin içtiğin senin olsun, gördüğünü anlat” derler ama bu yediklerim de anlatılmayacak gibi değil doğrusu :) :) Artık hem Nasreddin Hocanın hem de Metin hocanın ata toprağı olan Sivrihisar'ı gezmeye hazırız. Aracımızla Sivrihisar'ın merkezine iniyoruz. İlk durağımız Selçuklu döneminden kalma Ulu Cami. 

Ulu Cami ismine Anadolu'nun pek çok şehrinde rastlamak mümkün. Ülkemizde toplam 48 adet Ulu Cami bulunuyormuş ve bunlardan birisi de Sivrihisar’daki bu cami. Sivrihisar, Afyon ve Diyarbakır gibi tipik bir Selçuklu şehri. Ulu Cami, 1275 yılında Emineddin Mikail tarafından yapılmış. Cami, Anadolu'nun ahşap direkli camilerinin en güzel örneklerinden birisi.


Ulu Cami Ön Kapısı
Ulu Cami Arka Kapısı



Ulu Cami, Sivrihisar
Cevizden yapılmış ahşap direklerde birbirine geçme yöntemi kullanılmış. 2015 yılında yenileme çalışmaları tamamlanan cami ibadete açılmış. Ayrıca 2016 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine girmesi konusunda yoğun çabalar harcanmış ve listeye dahil edilmiş. Caminin minberindeki ceviz oymacılığı ve cami avizeleri görülmeye değer. Üst katın balkon bölümünü de çok güzel renkli kilimler süslüyor.

Ulu Cami, Sivrihisar
Metin hoca Ulu Cami’nin geçmişi hakkında bize şu bilgileri aktarıyor. Kendisi küçükken bu camide pek çok bayram namazı kılmış. Aynı zamanda ölen bütün büyüklerinin cenaze namazları bu camide kılınmış. Sivrihisar’da adet, birisi öldüğünde camiye kilim veya halı hediye etmekmiş. Ön saflara serilen bu halıların yüksekliğinin 20-30 cm’i bulduğunu hatırlıyor Metin Hoca. En çok halıyı da ailesinde çok ölen olduğu için kendilerinin hediye ettiğini söylüyor. Ancak bu halı ve kilimlerin şimdi İngiltere-Londra gibi dünyanın ünlü pek çok müzesinde sergilenmekte olduğunu üzülerek anlatıyor. Bu arada şimdi de yeni bir adetin başlatıldığını  camideli duvar ilanından öğreniyorum. "Cuma günü  sabah namazını mütak,iben tesbihat ve Esnaf Duası yapılmaktadır"... 

Camiden çıkınca hemen yanı başındaki Alemşah Türbesini görüyorsunuz. Bu türbe de, Selçuklu döneminde 1328 yılında yapılmış. Melik Şah türbeyi şehit edilen kardeşi Sultah Şah anısına yaptırmış. Türbenin mermerleri Pessinus'dan getirilmiş. 

Melik Şah Türbesi, Sivrhisar
Bu bölgedeki gezimizi tamamladıktan sonra Nasreddin Hoca Heykelini görmek üzere ilçenin taş döşeli, dar sokaklarından yürüyerek Ermeni Kilisesinin bahçesine doğru yürümeye başlıyoruz. Bu arada Sivrihisar Belediyesi de ilçenin her tarafına Nasreddin Hocanın Kazan doğurdu fıkrasından esinlenerek Hocanın renkli figürlerini yerleştirmiş.

Nasreddin Hoca ile birlikteyim...
Kılıç Minare, Sivrihisar

Ulu Camiden sola doğru devam edince genişçe dikdörtgen şeklinde bir meydanında tarihi konakları ile tek başına ayakta duran Kılıç Minareyi görüyoruz. Meydanın ortasında bulunan bu minare 1244 yılına ait. Yunan işgali sırasında Kılıç Mescidi yıkılmış ancak minaresi günümüze kadar gelmiş. Meydandaki konakların çoğunda yenileme çalışmaları tamamlanmış.

Sivrihisar'ın Tarihi Konakları
Sivrihisar'ın Tarihi Konakları














Meydanın diğer tarafında ise levhasının 1969 yılında yapıldığını ve halen aynı dükkanda terzilik yaparak geçimini sağladığını söyleyen bir amca ile kısa ancak keyifli bir sohbet yapıyoruz.
Sivrihisar'ın Tarihi Konakları ve Dükkanları

Sivrihisar'ın 48 Yıllık Terzisi

Sivrihisar'daki bu ufak dükkanlardan dikkatimi çeken bir diğeri ise kuyumcular. Burada Ermeni takısı olarak adlandırılan küpe, kolye ve yüzükleri de görme için içine girdiğim ayakkabı mağazasının kasa bölümünde kuyumculuk yapılıyor :) :) Meydana yakın sokaklar arasında gezinmeye devam ederken karşıma eski yıkık evler, restore edilmiş evler ve ilginç renkli ve keyifli manzaralar da çıkıyor. 

Sivrihisar Sokalarında Gezi-Yorum

Bu arada kaşla göz arasında yine her zamanki gibi yeni birkaç dost da ediniyorum :) :) 

Sivrihisar'daki Küçük Dostlarım :) 

Sivrihisar'daki Küçük Dostlarım :)
Meydandan Sivrihisar'ın önemli simgelerinden birisi olan Saat Kulesini de görebilmek mümkün. 1899 yılında yapılan Saat Kulesi şehir merkezi yerine dağın yamaçlarına konumlandırılmış. Ayda bir kez kurulan saat kulesinde saat başı çalan çanların sesi, her yerden rahatlıkla duyulabiliyor. Kulenin bulunduğu bölgeye merdiven ile çıkabilmek mümkün. 2015 yılında aydınlatma çalışması yapılan kule, Sivrihisar'ın gecelerini de süslemeye başlamış.

Sivrihisar Saat Kulesi
Ve artık Ermeni Kilisesine ulaşıyor ve içine giriyoruz. Surp Yerrortutyun veya Kutsal Üçlü Ermeni Kilisesi olarak adlandırılan kilise 19. yüzyıla ait dini ve sanatsal bir yapı. Kızıl kesme taştan yapıldığı için Kızıl Kilise diye de adlandırılan kilisenin iki tarafında çan kuleleri bulunuyor.

Ermeni Kilisesi, Sivrihisar
1881 yılında Ermeniler tarafından yapılan, üç nefli bazilika planlı kilisenin içerisinde vaftiz odası ve papaz odası bölümleri bulunmakta.

Ermeni Kilisesi, Sivrihisar
Yenileme çalışmaları kısa zaman önce tamamlanana kilisenin içi şu an sergi salonu olarak kullanılmakta. Salonda değerli Metin Hocamızın ünlü şahsiyetlere ait büstleri ile Sivrihisar’ın güzelliklerini sergileyen bir fotoğraf sergisi yer alıyor.

Ermeni Kilisesi, Sivrihisar

Sivrihisar, Ermeni Kilisesindeyim

Kiliseden dışarı çıkınca, kilisenin sırtını dayadığı kayalıklarda Metin Hocanın kendi kişisel çabasıyla oluşturduğu “Metin Yurdanur Açık Hava Heykel Müzesi”ni görünce dilimiz tutuluyor. Kendisinin şimdiye kadar yaptığı pek çok heykelin modeli Sivrihisar dağlarında bizi karşılıyor. Yağan yağmura rağmen, hangi heykelin, ne duygular içinde yaratıldığının hikayesini dinleyeceğimizi, hangisini fotoğraflayacağımızı şaşırıyoruz. İşte bu muhteşem heykellerden bazıları ve bilgileri:
  
BERFO ANA ANITI, Berfo Ana Parkı, Çankaya/ANKARA, 2013

LOZAN MÜBADİLLER ANITI, Küçükkuyu / Çanakkale, 2012
YAŞAR KEMAL, Yenikapı / İstanbul, 1994
İLK ALTIN PARAYI DÖKEN LİDYALI, Manisa / Salihli, 2011

HÜSEYİN KAÇMAZ, 57. Alay Şehitliği/Çanakkale
KARACAOĞLAN ve KARACAKIZ, Mersin, 1992















ABİDİN DİNO, Selami Çeşme Özgürlükler Parkı Kadıköy/İstanbul, 1994
KURTULUŞA DOĞRU, İnebolu, 1997

27 ARALIK ANITI, Ankara, 2000.
















Yamaçtaki heykelleri tırmanarak heyecan inceledikten sonra en son Kilisenin bahçesinde yer alan bilge, filozof ve felsefi mizahın en büyük ustası Nasreddin Hocanın yanına iniyoruz. 1208 yılında bu topraklarda doğan ve yaklaşık 8 asırdır fıkraları ile yaşayan Nasreddin Hoca’nın “Dünyanın Merkezinde” adındaki bu heykeli de Metin Hocanın eseri. Nasreddin Hocanın eşsiz mizahi kişiliğini bir de Metin Hocanın ağzından dinliyoruz. Bizlere Nasreddin Hocanın kendisi gibi bir okul hocası olduğunu yani cami imamı olmadığını , asıl görevinin hocalık olmasına rağmen Anadolu'nun çeşitli yerlerinde katiplik, müderrislik, kadılık, mahkemelerde bilirkişilik yaptığından bahsediyor. Ayrıca bizlere Pertev Naili Boratav’ın Kırmızı Yayınevinden çıkan Nasreddin Hoca ve hikayeleri hakkındaki kitabı tavsiye ediyor.

NASREDDİN HOCA, Sivrihisar / Eskişehir, 1985
Ermeni Kilisenin hemen yanı başında yer alan bahçeli bir konak ise, Metin Hocanın birkaç kuşağa kucak açan aile yadigarı imiş ve zamanında İsmet İnönüyü bu evde ağırlamışlar. Metin Hoca, Yunus Emre'nin “Sevelim, sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz “ değişinden yola çıkarak zengin olarak değil, zengin yaşayalım felsefesini benimsemiş bir insan. Bu konağın restorasyonu için ilgili Bakanlıklara başvuru yapmış ancak kabul görmemiş. İzleyen süreçte kendi kişisel çabası ve Sivrihisar Belediyesinin katkılarıyla konağın restorasyon işlerine başlamışlar.

Metin Yurdanur ile birlikte...
Bu arada Metin Hocanın tarih ve insan ömrüne ilişkin yaptığı değerlendirme o kadar hoşuma gidiyor ki… Tarihte 100 yıl aslında 1 saniyedir diyor Metin hoca. Yani 1000 yıl 10 sn. Büyüklerimiz hep “Ömrüm göz açıp kapayıncaya kadar geçti” demezler mi diyor :) :) Benim de şurada 40-50 yıl ömrüm kaldı diyor,  gülüyor ve de ekliyor… Dünya malı dünyada kalır felsefesiyle kendi evini ve neredeyse ömrü boyunca ürettiği eserlerini insanlığa adamış. Kilisenin yamacındaki, içindeki ve konağın bahçesinde heykeller bunların sadece bir kısmı…

İNSAN HAKLARI HEYKELİ, Yüksel Caddesi/Ankara, 1990
Fikret OTYAM



















Konağın içini de gezdikten sonra Ermeni kilisesinin kenarından aşağıya inmeye başlıyoruz ki, bahçe duvarın üstünde yer alan ve aslı Ankara Yargıtay binasında bulunan devasa duvar rölyefini görüyoruz. 
UYGARLIKLARIN VE HUKUKUN BEŞİĞİ ANADOLU RÖLYEFİ, Yargıtay/ANKARA, 2000
Rölyefin sol alt kenarında “Uygarlıklar ve Hukuk’un beşiği Anadolu, 10.000 yıllık kültürümüzün sembolik bir eseri, 2000 yılında Ankara Yargıtay binasında açılışı yapılmıştır” diye yazılı. Metin Hoca, rölyefteki her bir figürü bizlere yaşayarak anlatmaya başlıyor. Geçmişten günümüze Anadolu’da yaşamış uygarlıklara ait simgeler, tarihsel bir akış içerisinde rölyefte yerini bulmuş. Hititler ile başlayan rölyef, Kommagene Krallığı döneminde Nemrut dağında inşa edilen tanrı ve kartal heykelleri ile devam ediyor. Bu heykelleri ise pek çok farklı kültürde de yer olan hayat ayağı sembolü koruyor. Daha sonra Selçuklularda kullanılan koruyuculuk ve güç simgesi olan çift başlı kartalı görüyoruz. Hemen yanında da hukuk kurallarını taşa yontan insan figürü.

UYGARLIKLARIN VE HUKUKUN BEŞİĞİ ANADOLU RÖLYEFİ, Yargıtay/ANKARA, 2000
Rölyefte Selçuklular döneminde inşa edilen Sivas Çifte Minareli Medrese, Ankara kalesi, Anıtkabir, Kız Kulesi, hayvan süren, ekin eken yurdun efendisi çiftçiler vb. pek çok figür bulunuyor. Ayrıca 1999 yılında yani bunda 18 yıl önce, Metin Hoca bu çalışmasını yaparken Yargıtay Eski Başkanı Sn. Sami Selçuk’un dileğiyle, adaletin sembolü teraziyi taşıyan kadın figürünün önünde açık kitabın üstüne bu sözü eklemiş. “Hukuk adalet, devlet adil hukuk süzgecinden geçmedikçe, hukukun üstünlüğü sağlanamaz ve demokrasiye erişilemez”. Bu arada Atamızın da bir güneş gibi Ankara Kalesinin üstünde, rölyefin en ortasında yer alması bir tesadüf değil tabi ki. Metin hoca burada, Atamızın hemen sağ altında yer alan, sırtında bebek taşıyan kadının annesi ve bebeğinde kendisi olduğunu söylüyor. Bu sembolik kadın figürünün Anadoludaki tüm anneleri, kadınları temsil ettiğini ve kadınların cefakâr ve vefakârlığından bahsediyor. Ben de o anda konağın bahçesindeki elinde insan hakları evrensel beyannamesi okuyan kadından, açık hava müzesinde elinde bilim kitabı taşıyan kadından ve adalet ve düzeni ifade eden gözleri kapalı, elinde kılıç ve terazi bulunan kadın heykelinden bahsederek en önemli unsurların hep kadınların elinde olduğunu söyleyerek biraz feministlik yapıyorum. Metin Hoca da buna duruma çok anlamlı bir cevap veriyor :) :) 

Atamızın bize, bizlerin de geleceğimizi emanet ettiğimiz çocuklarımızdan, bu heykellerin gönüllü koruyuculuğunu ve rehberliğini üstlenmiş olan Osman ve Muhammed kardeşler ile Sivrihisar ve yaşamları ve okul hayatları hakkında bol bol sohbet de ediyoruz.

Heykellerin Gönüllü Koruyucuları Osman ve Muhammed
Ve rölyefin en sonuna geldiğimizde elinde bilim kitabı, üstünde atom çekirdeği sembolü ile bir kadın ve barış güvercinlerini uçurmuş Metin hoca. Yurtta ve Dünya’da özlenen ve umut edilen barış için …

Metin Yurdanur "Uygarlıkların ve Hukukun Beşiği Anadolu" yu anlatıyor...
Ankara’dan başlayarak Duatepe ve Pessinus’u içeren ve Sivrihisar’da biten, günün nasıl geçtiğini anlayamadığım bu gezi yazımı ben de şu şekilde sonlandırmak istiyorum: Binlerce yıldır Anadolu kültürünün harmanlandığı bu topraklarda, 10 saniyelik ömür ile dünyaya gelen ve Atatürk ilkeleri ile bilimin ışığı altında yetişen biz aydın Türk kadınları; geçmişte olduğu gibi gelecekte de dünyayı ve ülkemizi barış içerisinde şekillendireceğiz…

Sivrihisar Hatıram :) :) 

Özlem ŞENOL
20.03.2017