23 Mayıs 2017 Salı

MSC SPLENDİDA İLE BATI AKDENİZ TURU VII. BÖLÜM (İtalya-Roma)

Gemi seyahatimizin son gününü Roma ve Vatikan’ı gezerek taçlandıracağız. Messina’dan gece hareket ederek 312 deniz mili (502 km) yol alarak, 21 Mayıs 2010 sabahı saat 08:00’de Roma’nın 85 km kuzey batısında, Civitavecchia limanına yanaşıyoruz. Lazio sahilinde yer alan bu liman Sardunya ve Sicilya bağlantılı Barselona, Tunus, Tolone, Malta ve Korsika deniz otobanında yer alan Avrupa’nın en geniş ikinci transit limanı.

Bugün oldukça planlıyız, gemiden satılan ve tüm gün süren klasik Roma turlarından satın almıyoruz. Hem fiyatları gereksiz yere çok pahalı (kişi başı 95 Euro) hem de Roma’da Türk Büyükelçiliğine uğramamız gerekiyor. Bunun yerine artık yol yordamı çok iyi çözdüğümüz için kendi turumuzu kendimiz yapmaya karar vererek hemen bir plan yapıyoruz. Önce limandan şehir merkezine inerek trenle kişi başı 9 Euro gibi çok ucuz bir ücret ödeyerek yaklaşık 1,5 saatlik bir yolculuktan sonra 12:00’ye doğru Roma’ya iniyoruz. Bu arada trende tanıştığımız ve aynı gemide yolculuk yaptığımızı sonradan öğrendiğimiz bir bayan bize katılıyor. Bu bayanın ninesi Adana doğumluymuş ve kendisi Ermeni asıllı, şu an Lübnan’da yaşıyormuş. Bayan eşini gemiden inince kaybetmiş ve Türkçe konuştuğumuz görünce bize katılmaya karar verdi. Aramızda ilginç ve keyifli bir sohbet başlıyor :) :) 

Trenden inince ilk işimiz öncelikle Avrupa’nın komik devleti (!) Vatikan’ı ziyaret etmek oluyor. Vatikan, Roma’nın kuzeyinde, alçak bir tepecik üstünde (Vatikan Tepesi) kurulmuş, 0,44 km2 yüzölçümü ile dünyanın en küçük şehir ülkesi. 

Vatikan'a doğru...
Vatikan’a Aziz Petrus meydanındaki (Piazza San Pietro) kapılarından giriliyor. Çevresi yüksek duvarlarla çevrili şehir sürekli kameralarla izleniyor. MS. 3. yy’da yapılan surların bir kısmı bugün bile hala ayakta.

Roma Katolik kilisesinin başpiskoposu olan Papa, Vatikan’da yaşıyor. Papa aynı zamanda Vatikan devletinin de başkanı. Yerleşik nüfusu sadece birkaç yüz kişi olan Vatikan Devletini, İsviçreli askerlerden oluşan 100 kişilik bir ordu koruyor. 

Vatikan Ordusu İsveçli Askerler 
Aziz Petrus Meydanı ve çevresinde geziniyoruz. Meydan, Vatikan devleti ve şehrinde yer alan, aynı zamanda devletin en ünlü meydanı. Bu alan dünyanın en büyük meydanlarından biri olup ünlü heykeltıraş Gian Lorenzo Bernini on yıllar süren emeği sonucunda bugünkü sütunlu düzenine kavuşmuş. 

Aziz Petrus Meydanı
Aziz Petrus Meydanı e bazilikası yapıldığı dönemlerde, papalık tarafınca yapılar ve görsel heykeller üzerine yasaklar ön görüldüğünden yapılar kilisenin öngörüsüne göre şekillenmiş.

Aziz Petrus Bazilikası Heykelleri
Aziz Petrus Bazilikası Heykelleri























Meydanın ortasında fıskiyeli bir havuzu ve Papa V. Sixtus tarafından diktirilen 25,5 metre yüksekliğinde bir dikili taşı bulunuyor. Bu taş Mısır dönemi içerisinde bilinmeyen bir firavun tarafından yaptırılarak Roma'ya getirilerek diktirilmiş. Papa buradan her yılbaşında meydanda toplananlara seslenmekte. 

Aziz Petrus Meydaninda Aziz Pavlus heykeli
Aziz Petrus Meydanında Dikili Taş




















Meydan çok kalabalık ve ortasında yapılacak bir konuşma veya gösteri için dizilmiş sıra sıra sandalyelerle dolu. Filmlere bile konu olmuş olan bu Bazilikanın balkonundan Papa, belli günlerde halkı selamlamakta.

Vatikan'ın en göze çarpan binası olan Aziz Petrus Bazilikası (Basilica di San Pietro in Vaticano) Roma'daki en büyük 4 bazilikadan ikincisi. Barok tarz kubbesi ile Roma'nın şehir siluetindeki en önemli parçayı oluşturuyor. 23.000 m² arazi üzerinde 60.000 kişi kapasiteli kilise, Hıristiyanlık âleminin en büyük kilisesi. 1506 yılında başlatılan inşa çalışması parçalar halinde 1626 yılında tamamlanmış. Bazilikanın tasarımında Michelangelo, Donato Bramante ve Raphael gibi Rönesans ustaları yer almış. 

Aziz Petrus Bazilikası altındaki mahzende 60'tan fazla papanın mezarı bulunuyor. Bunlar arasında bizim yakinen tanıdığımız Papa II. John Paul ve ondan önceki papalar Birinci John Paul ve Altıncı Paul de var. Bazilikanın içini ve mahzenini görmek istiyoruz ama önünde inanılmaz bir kuyruk var. Uzun bir bekleyişinden sonra bazilikaya girmeyi başarıyoruz. İçi inanılmaz ihtişama sahip bazilikada beni hayrete düşüren çok ince mermer süslemeleri ile tavan detayları ve heykeller oluyor.

Aziz Petrus Bazilikası Tavan Detayları 

Bazilika içinde kuyruk şeklinde ilerliyoruz ve içeride fotoğraf çekilmesine çok sıcak bakılmıyor. Vatikan yetkilileri, mezar odalarını gösterişsiz bir şekilde mermer kullanarak hazırlamışlar, mezarların çiçeklerle dolup taşmasını ve bu odanın huzurlu ortamının bozulmasını istemiyorlar. İçeride büyük bir sessizlik hakim…

Aziz Petrus Bazilikasındaki Papa Mezarları
Bazilikanın kubbesine ücret ödeyerek çıkmak da mümkün ancak burada daha fazla vakit harcayamız. Roma bizi bekliyor. Bazilikadan çıktıktan sonra Aziz Pedrus meydanın kenarında kalkış noktası bulunan Hop On Hop Off otobüslere biniyoruz. Yeni arkadaşımızda yanımızda :) :) Dünyanın önemli metropol şehirlerinde mutlaka bulunan bu otobüsler, kısıtlı zamanda şehirleri gezmek isteyenler için en güzel çözüm bence. 18 Euro ücretle şehirde tüm gün boyunca istediğiniz durakta inip binerek gezinizi yapabiliyorsunuz. 
  
Şehir Otobüsleri, Hop On Hop Off

Hop On Hop Off’da Yeni Arkadaşımızla
Romanın tarihi binaları, geniş ve çiçeklerle dolu parkları ve büyük modern caddeleri ile modern yüzünü de kapsayan bir geziye çıkıyoruz. Ancak yine zamana karşı yarışmak durumundayız. Çünkü gemimiz akşam 19:00’da Cenova’ya doğru yola çıkacak. Bizim önümüzde 100 km tren ile geri dönüş yolu ve gümrük işlemleri var. En geç saat 18:30’de limanda olmalıyız. 

Roma Sokakları
İlk durağımız, ünlü İspanyol Merdivenlerinin yer aldığı İspanyol Meydanı (Piazza Di Spagna). Burada otobüsten iniyoruz. Bu mekan adını yakınında yer alan İspanyol Büyükelçiliğinden almış. Romalıların ve turistlerin çok sevdiği ve uğramadan geçmediği bir mekan. Merdivenlerin hemen alt tarafında Roma’nın ünlü çeşmelerinden olan kayık şeklindeki Fontana della Barcaccia yer alıyor. Merdivenlerin üstünde ise Trinita de Monti Kilisesi yer alıyor.

İspanyol Merdiveni ve Trinita de Monti Кilisesi
Barcacia Çeşmesi




















Aslında bu merdivenler kiliseye ulaşım amacıyla yapılmış. Merdivenler, Roma’nın ünlü alış veriş caddesi Via Condotti’nin karşısında. Bölgede hızlı bir geziden sonra sıra geldi Roma’nın sembolü haline gelen Aşk Çeşmesi’ne (La Tontana di Trevi) giderek dilekte bulunmaya.

Aşk Çeşmesi Roma
Adı “Üç Yol Çeşmesi” anlamına gelen bu çeşme, Poli sarayının bir kenarında, üç yol kavşağında yer alıyor. Ancak herkes bu çeşmeyi Aşk Çeşmesi olarak biliyor. Deniz temalı çeşmede deniz kabuğu şeklinde bir at arabası ve arabayı çeken denizden çıkan kanatlı atlar ile arabada bulunan mitolojik deniz tanrısı yer alıyor. Roma mitolojisine göre çeşmenin ortasında deniz tanrısı “Poseidon”, solunda anne sevgisi ve büyüyen bitkilerin (özellikle tahılların) tanrıçası “Ceres” ve sağında ise sağlık ve temizlik tanrıçası “Hygieia”nın heykelleri var.

Çeşme, Papa XII. Clement tarafından Heykeltıraş Nicola Salvi’ye yaptırılmış. 1732 yılında yapımına başlanan çeşme ancak 30 yılda, pek çok sanatçının yardımı ile tamamlanabilmiş. Çeşmeye dilek paralarımızı atarak ve Romalıları biraz daha zenginleştiriyoruz. Bu arada Ege’miz de çeşmeye para atarak dilek tutuyor. Dileğini çok merak ediyorum doğrusu :) :)

Roma, Aşk Çeşmesindeyim
  
Ege, Aşk Çeşmesinde Dilek Tutuyor
Aşk Çeşmesinden sonra biz annemle otobüs turuna devam ederek Kollezyuma doğru giderken, ailenin diğer bireyleri Roma Büyükelçiliğimize uğramak üzere bizden ayrılıyorlar.


Kollezyumun yer aldığı geniş alanda otobüsten iniyoruz. Maalesef Kollezymun’un önünde de çok uzun bir kuyruk var, içine görebilmek için zamanımız yok. Etrafında hızlıca gezerek dış pencerelerden içeriyi görebileceğim bir yer var mı diye araştırıyorum, bir kaç kare fotoğraf çekiyorum. Kollezyumun önü ana baba günü. Faytonlarla çevresi gezilebiliyor. Ayrıca önünde gladyatör kılığına girmiş kişilerle ilginç hatıra fotoğrafları da çektirebiliyorsunuz.

Kolezyumun önünden kareler
Kolezyumun önünden kareler
Aslında bir amfi tiyatro olan Kollezyum’un sadece tiyatro oyunları için değil, hayvan dövüşleri, idamlar ve gladyatör mücadeleleri için de kullanılmış. Yapımına usta bir komutan olan Vespasianus tarafından MS. 72 yılında başlanmış ve MS. 80 yılında Titus döneminde tamamlanmış. 188 metre uzunluğu, 156 metre genişliği ile devasa bir yapı olan Kolezyum, Dünyanın Yeni Yedi Harikasından biri olarak seçilmiş.

Roma, Kolezyumdayım…

Kolezyum izlenimlerime ait ayrıntılı bilgiyi http://ozlemcegeziyorum.blogspot.com.tr/2016/08/dunyanin-yedi-harikasi.html adresinde yer alan yazımdan okuyabilirsiniz.

Kollezyumdan sonraki durağımız ise Venedik Meydanı ve Capitoline Tepesi arasında yer alan Piazza Venezia Meydanındaki Victorio Emanuele II Anıtı oluyor. 

Victorio Emanuele II Anıtı
Anıt 1885-1911 yılları arasında Giuseppe Sacconi tarafından Birleşmiş İtalya Krallığı'nın ilk kralı II. Vittorio Emanuele'yi onurlandırmak için saf beyaz mermerden yapılmış. Merdivenlerin her iki yanında görkemli heykeller var. Anıtın ortasında ise at üstündeki Vittorio Emanuele’in heykeli yer alıyor. Abide aynı zamanda I. Dünya Savaşı sonrasında inşa edilen Meçhul Asker Mezarlığı'nı da içeriyor. Yapının girişinde de Birleşmiş İtalya Müzesi bulunuyor.

Roma’da yaklaşık 4 saatte yapılan hızlandırılmış gezimizin ardından otobüse bindiğimiz ilk durak olan Aziz Petrus Meydanına geri dönerek ailemizin geri kalan bireyi ile buluşuyoruz. Onlarda Türk Büyükelçiliğindeki işlerini tamamladıktan sonra otobüsten hiç inmeyerek kalan turu tamamlamışlar. Aslında Roma’yı çok fazla gezemedik diye üzülmüyorum çünkü Roma en az 35 günde gezilebilecek bir şehir. Bu gezi benim için sadece bir ön inceleme gezisi oldu diyebilirim…

Tekrar yaklaşık 1,5 saatlik bir tren yolculuğu ve saat 18:30’da limanına zar zor koşarcasına yetişme :) :) Bu arada bizimle beraber gemiye geri dönen Ermeni asıllı bayanın eşi de limanda merak ve endişeyle eşini bekliyor. Limanda tanışmamıza fırsat kalmadan aralarında ufak bir atışma başlıyor!!!!! 

Gemiye binince artık rahatlıyoruz. Kazasız belasız bir gezimizi daha tamamlamak üzereyiz. Bu akşam 187 deniz mili (yaklaşık 301 km) yol daha alarak tura başladığımız Cenova limanına döneceğiz. Ardından yine Milano’ya transfer ve İstanbul uçuşumuz. Babamın deyişiyle adeta 5000 kişilik yürüyen bir kasaba ile 6 günde 6 ülkeyi Kazan-Kepçe ailesi olarak geziyoruz :) :) Oldukça yorulduk ama bavullarımız yeni anılarla iyice doldu :) :) 

Bir haftada gemiyi ancak öğrenebilmiştim ki seyahatimiz sona erdi. Böyle bir yolculuğu tekrar ne zaman yaparım hiç bilinmez. Ancak bir daha deniz yolculuğu yapacak olursam kesinlikle az sayıda ülkeyi kapsayan ve daha uzun süreli konaklama yapan bir seyahati tercih edeceğim kesin…


03.05.2017



15 Mayıs 2017 Pazartesi

MSC SPLENDIDA İLE BATI AKDENİZ VI. BÖLÜM (Sicilya-Messina)

Malta’dan kalkan gemimiz 20 Mayıs 2010 sabahı saat 07:00’da Akdeniz’in en büyük adası olan Sicilya’nın en büyük üçüncü şehri olan Messina limanına geliyor. Gece boyunca 163 mil (262 km) yol kat etmişiz.

Sicilya adası 4 bölge 9 şehirden oluşmakta. Messina, Sicilya Adası özerk bölgesi ve Messina ilinin başkenti. Sicilya adasının nüfusu yaklaşık 5,5 milyon, Messiana’nın ise yaklaşık 250 bin kişi. Şehir küçük olmasına rağmen İtalya’nın önemli turizm merkezlerinden. Sicilya adasının Akdeniz’in aşırı sıcaklarından dolayı en güzel aylarının Eylül ve Ekim olduğu söyleniyor.

Bugün hava oldukça kapalı, her an yağmur yağacakmış gibi duruyor. Gemi yolculuğu her ne kadar keyifli olsa da aslında biraz da yorucu. Her sabah farklı bir ülkede uyanıyoruz ve kahvaltıdan hemen sonra gemiden ayrılıyoruz. Kısıtlı zamanda hızla indiğimiz şehri gezmeye çalışıyoruz ve dönüş saatinde gümrük işlemleri ardından tekrar gemiye binmek için gözümüz hep saatte. Erken dönüşlerde biraz geminin keyfini çıkarmaya ve geminin sosyal aktivitelerinden (havuz, sauna vb.) ve akşam yemeklerinden sonra da tiyatrodaki gösterileri seyrediyoruz. Bazen de gemideki bar ve kafeteryalarda eğlencelere katılıp gece geç yatıyoruz.

Bugün seyahatimizin altıncı günü ve babam oldukça yoruldu, Ege’de baston arabasıyla gezerse bize ayak uydurabiliyor. Bu sebeple iki gruba ayrılarak gezmeye karar veriyoruz. Annem ve ben hazır asker şeklinde gemiden ayrılıyoruz, kalanlarımız biraz gemide keyif yapmak istiyor. Aslında ben gemi firmasınca organize edilen Doğu Sicilya’da, Avrupa’nın Karanlığı veya Avrupa’nın kraliçesi olarak tanımlanan Etna yanardağı turuna katılmak istiyordum. Ama benimde daha fazla yolculuk yapma istediğim kalmadı.

Liman şehir merkezinde. Limanı arkamıza alarak Messina’nın içlerine doğru yürümeye başlıyoruz. Önümüze ilk çıkan Messina Katedrali ve önündeki Orion Çeşmesi. 

Orion Çeşmesi
Messina Katedralinin çok güzel bir saat kulesi var. Her saat başında şehrin hemen her yerinden, kulede çalan çanların sesleri duyuluyor. Bu arada kulenin üzerinde, elinde Sicilya Bayrağı ve başında tacı bulunan altından bir aslan ile iki adet çan arasında yine altından bir horoz bulunuyor. Öğlen saat 12:00’de çalan çanların sesi eşliğinde kükreyen aslan sesi ilginç bir hava yaratıyor. Turistler bu durumu yakından izlemek üzere saatin önünde toplanıyorlar. 

Messina Katedrali Çan Kulesi

Messina Katedrali ve Çan Kulesi
 Messina’nın dar ve dik sokaklarından en tepede gözüken kiliseye doğru yürüdükçe 16 katlı gemimizi bütün sokaklardan rahatça görebiliyoruz. Gemi o kadar büyük ki, boyu Messina’daki birçok apartmandan daha yüksek.

Messina Sokakları
Bu arada bu dar ve kıyıdan tepelere doğru çıkan dik sokaklarda rahatça ulaşımı sağlayabilmek için çok ufak arabalar kullanılıyor.

   

Yaklaşık iki saatlik tırmanışın sonunda Messina’yı ve limanı panoramik olarak izleyebileceğimiz bir tepeye ulaşıyoruz. Burası şehrin ve limanın en güzel şekilde fotoğraflanabileceği en uygun nokta. 

Messina Şehri ve MSC Splendida
Messina limanı, şehrin ana ekonomik kaynağı. Liman İtalya’nın askeri merkezi ve donanmanın en önemli üstü. Ayrıca şehir limanı ve sahillerinde önemli sivil gemi yapım ve bakim tersaneleri bulunuyor. Messina limanı ile İtalyan anakarası arasında kanalda yolcu taşıyan düzenli feribot seferleri buradan yapılıyor.

Limanın çıkışına biraz daha dikkatli bakınca, limana gemimizle yaklaşırken görmediğim bir ayrıntı dikkatimi çekiyor. Boyu 7 m. olan altından bir Meryem ana heykeli, limanın tam ağzında yer alıyor ve bulunduğu kaide üzerinde “Vos et ipsam civitatem benedicimus” yazıyor. Bu Meryem Ana’nın 42 yılında Messina halkına yazdığı mektuptan bir alıntı imiş.

Efsaneye göre 2000 yıl önce İsa’nın on iki havarisinden birisi olan Paul, Messina’ya Sicilya halkını Hristiyanlaştırmaya geldiği zaman, halk başta eski inanışlarını terk etmekte çok istekli olmamış. Ancak zamanla büyük kitleler halinde Hristiyanlaşmış ve hatta bazıları Aziz Paul’un Filistin’e yapacağı yolculuk sırasında ona eşlik etmek istemişler. Bu yolculuk sırasında Meryem Ana ile karşılaşmışlar ve kendisinden Messina halkına bir mektup yazmasını istemişler. İbranice yazılan mektubu Meryem Ananın bir tutam saçı ile bağlayarak yollamışlar. Mektupta Meryem Ana’nın Messina halkının bağlılıklarını takdir ettiği ve onları ve şehirlerini sürekli koruyacağı yazıyormuş, mektubun sonu “Vos et ipsam civitatem benedicimus” sözcüğü ile bitiyormuş. 

Messina Limanı

Şehri buradan görüntüleyerek ve tam arkamızdaki Tempio Votivo di Cristo Re kilisi ile birlikte hatıra fotoğrafı çektikten sonra kiliseye doğru yola devam ediyoruz.

Tempio Votivo di Cristo Re Kilisesi
Tempio Votivo di Cristo Re Kilisesi, limana hakim bir tepede yer alıyor ancak buraya yürüyerek gelebilmek için biraz merdiven çıkmanız gerekiyor. Ancak manzarayı görünce kesinlikle bu kadar merdiveni çıkmaya değiyor. 

Tempio Votivo di Cristo Re Kilisesi

Tempio Votivo di Cristo Re Kilisesi
Bu kilise aslında oldukça eski bir kalıntı üzerine sonradan inşa edilmiş, sekizgen kubbeli bir kilise. Kilisede aynı zamanda 1. ve 2. Dünya Savaşı ile Sicilya kuşatması sırasında ölen askerler adına adanmış bir anıtı da bulunmakta. Sekizgen şeklindeki kilisenin ikinci katına içeriden çıkılıyor ve bir balkon gibi yukarıdan aşağıya seyredebiliyorsunuz. Giriş kattaki temsili asker mezarı üst kattan çok ilginç bir şekilde görülüyor. 
   


Kilisenin duvarlarında ise bir kadının elinde kafası kopartılmış bir erkeği resmeden ve savaş anında vahşeti çağrıştıran bir duvar resmi var. Bir kilisenin duvarında bu tip bir tablo görmek beni oldukça ürkütüyor.


Kilisenin bahçesinde de 1915 yılında I. Dünya Savaşı sırasında silahlarının eritilmesinden elde edilen döküm bronzdan 2.80 m. çağında ve 130 ton ağırlığında bir çan bulunuyor. 

Tempio Votivo di Cristo Re Kilisesi Çanı
Kiliseyi gezdikten sonra tekrar şehir merkezine doğru inmeye başlıyoruz. Bu arada kilisenin hemen altında yer alan kafeteryada birer kahve içerek soluklanıyoruz. Daha sonra deniz kıyısına kadar inerek bu defa gemimizin bulunduğu limanın tam tersi yönde deniz kıyısından yürümeye başlıyoruz. Çok güzel bir park görüyoruz, parkın içine girdiğimizde ise gördüğümüz dev manolya ağaçları bizi çok şaşırtıyor.

Dev manolya ağacı
Parkın bir köşesinde şehir haritasını görüyoruz ve gidilecek yerleri bu haritan tespit etmeye çalışıyoruz.

Messina Şehir Planı
Messina ve çevresi İtalya’nın çok önemli tarımsal üretim merkezi. İklimi nedeniyle narenciye ve sebze-meyve bol miktarda yetiştirilerek sadece İtalya’ya değil tüm Avrupa'ya ihraç ediliyor. Bölgede bağcılık ve şarapçılık, özellikle kaliteli şaraplar üretiliyor. Bu yüzden şehrin sembolün olan üzüm figürünü her yerde görebiliyorsunuz.

Messina Şehri Sembolü
Parkın tam çıkışında önümüze görüntüsü ile muhteşem bir çeşme çıkıyor. Bu çeşme Yunan mitolojisinde Poseidon, Roma mitolojisinde ise su ve deniz tanrısı olarak isimlendirilen Neptün’ün resmedildiği Neptün Çeşmesi. 1557 yılında yapılan çeşme ünlü heykeltıraş Giovanni Angelo Montorsoli’nin bir eseri. Messina Katedrali önündeki Orion Çeşmesi de yine aynı heykeltıraşın bir diğer eseri.

Neptün Çeşmesi
Messina’da ana-kız turumuzu ufak tefek bir alışverişin ardından sonlandırarak saat 14:00’de Katedralin önünde ailemizin diğer üyeleri ile buluşuyoruz. Birlikte biraz daha vakit geçirdikten sonra saat 14:30’da gemiye geri dönüyoruz. Gemimiz Roma’ya hareket etmek üzere saat 15:00’de denize açılıyor. 

Artık gemide havuz ve saunanın tadını çıkarması bende :) :) Bu geceki yolculuğu ile seyahatimizin son durağı olacak Roma’ya geçeceğiz ve Roma ve Vatikan’da sıkı bir gün bizi bekliyor olacak…

Splendida'da dinleniyoruz :) :)
Gemide akşam gala yemeği ve partisi düzenleniyor. Yemeğin ardından harika bir gösteri izliyoruz, yarın için hep birlikte enerji topluyoruz. bekle bizi Roma…

Gala yemeğindeyiz...
MSC Splendida Tiyatro Salonundayız...
MSC Splendida Show zamanı...


15.05.2017
Özlem ŞENOL



2 Mayıs 2017 Salı

MSC SPLENDIDA ile BATI AKDENİZ V. BÖLÜM (Malta-Valetta)


Gemimiz Tunus’tan yola çıkarak, 243 deniz mili (391 km) yol kat ederek, 19 Mayıs 2010 sabahı 09:45’de Malta’nın Valetta limanına yanaşıyor. Hava harika, geminin limana girişindeki manzara şahane, kısacası bu ada muhteşem gözüküyor. Aziz Elmo Kalesi ve feneri, limanın giriş ağzında yüksek burçları ile adeta bizi selamlıyor ve hoş geldiniz diyor J J

Aziz Elmo Kalesi

Aziz Elmo Kalesi
   Malta Valetta Limanı
                
                                                              
 
Malta Valetta Limanı
      
                         






























































Malta, Akdeniz’in ortasında, Tunus ve İtalya’nın arasında, Sicilya’nın güneyindeki 3 büyük (Malta, Gozo, Comino), 2 küçük (Cominoto, Filfola) toplam 5 adadan oluşuyor. Yüzölçümü sadece 237 km2 olan adada (5 adanın yüzölçümü ise 316 km2) yaklaşık 425.000 kişi yaşıyor. Başkenti Valetta, 1565 yılında Malta kuşatmasında Osmanlıya karşı zafer kazanan başkomutan Jan de Vallet’in adını taşıyor. Tarihin en kanlı kuşatmalarından birisi olarak kabul edilen bu kuşatma ile Avrupa’da Osmanlı ordusunun yenilmezlik algısı değişerek, Akdeniz'de İspanyol hâkimiyeti başlamış.

Valette Limanındayım
Adada ilk uygarlığa MÖ. 5200 yılında rastlanıyor. Ada tarih boyunca Fenikeliler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Fransızlar, Saint Jean Şövalyeleri ve en son İngilizlerin yönetiminde kalmış. 1964 yılında bağımsızlığına kavuşmuş. Ada adını Fenike’ce güvenli barınak anlamına gelen “Malat”dan geliyor.

Malta adası denice akla ilk gelen ise kesinlikle “Saint Jean Şövalyeleri”. 11. yy ’da kurulmuş bu şövalye tarikatı aslında Katoliklerin bir yardım derneği. Ortaya çıkış fikri ise Kudüs’te hasta hacıların tedavisi amacıyla işletilen hastanenin gelişmesine dayanıyor. Tarih boyunca Akdeniz’de Kıbrıs, Rodos’ta yaşayan şövalyeler, 1309-1522 yılları arasında Rodos’ta yaşamışlar. Kanuni Sultan Süleyman’ın 1522’de Rodos’u fethi ile adadan ayrılmışlar. 1530 yılında Kutsal Roma Germen İmparatoru V. Karl tarafından Malta adası tarikata bağışlamış ve şövalyeler bu adaya yerleşmişler. İsimleri zamanla Malta Şövalyeleri olmuş. 1834 yılından beri tarikatın merkezi Roma’da bulunuyor.

Adada turizm ve balıkçılık sektörü son derece gelişmiş durumda. 137 km uzunluğundaki kıyı şeridinde çok güzel kumsallara sahip koylar, limanlar ve oteller var. Ada geliri doğal olarak turizmden sağlanıyor. Bunda Malta Şövalyelerinin başkenti olan Mdina şehrinin katkısı yadsınamaz.  Bu arada Valetta 1980 yılında UNECSO’nun Tarihi Kültürel Miras listesine alınmış.

Valetta limanındaki gemimizden inerek, şehir merkezine herhangi bir araç kullanmadan yürüyerek geçiyoruz. Valetta’nın bizim Beyoğlu İstiklal Caddesine benzeyen meşhur Valetta Cumhuriyet Caddesinde biraz gezinti yapıyoruz.


Valetta Cumhuriyet Caddesindeyiz
Valetta Cumhuriyet Caddesindeyim


Saat 12:00’ye doğru adayı gezmek üzere Hop-On-Hop Of otobüslere biniyoruz. Ücreti kişi başı 10 Euro olan tur için yine önümüzde iki seçenek var. Otobüsler adanın kuzeyi ve güneyine gidiyor. Biz kuzey rotasını seçiyoruz, amacımız Malta’nın eski başkenti Mdina’yı görebilmek.

Şehrin içinde dar sokaklardan geçerek Valetta’nın dışına çıkıyoruz. Valette ve M’dina arasında yol üzerinde Mosta adlı bir kasabaya giriyoruz. Kasabada görüntüsü ile hemen dikkatleri çeken Aziz Mary Kilisesi’nin önünden geçiyoruz. Bu kilisenin inşasına 1833 yılında başlanmış ve ancak 68 yılda 1865 yılında tamamlanabilmiş. II. Dünya Savaşı sırasında kilisede ibadet eden yüzlerce insan bir hava saldırısına uğramış ancak çatıdan giren bomba patlamamış. Bu yüzden insanlar bu olayı halen mucize olarak değerlendirmekte ve kiliseyi de çok kutsal saymaktalar.

Mosta Aziz Mary Kilisesi
Rotamızda önce adanın meşhur cam objeleri ve sanat eserlerinin üretildiği, 1968 yılında kurulmuş olan bir cam atölyesi ziyareti var. Camdan üretilen süs eşyaları, takıları, çeşitli hayvan bibloları, çiçekler, Malta limanının manzarası tabloları, vazolar, şişeler, küllükler ve hatta oda kapılarını görünce insanın inanası gelmiyor. Ustalar ellerindeki maşalarla kızgın ocakların içerisinden çıkardıkları neredeyse sıvı formdaki camı o kadar kolay bir şekilde istedikleri forma sokuyorlar ki, inanmak mümkün değil.

Malta’da Cam Atölyesindeyiz
Malta’da Cam Atölyesinde














Auguste Renoir, Cladue Monet, Gustav Klimt, Van Gogh gibi ünlü ressamların tabloları, cam işçiliğiyle yeniden yaratılmış durumda. İnsan nereye bakacağımı şaşırıyor. Fiyatlara baktığımda ise bir kez daha şaşırıyorum. Çünkü çok basit, tekdüze gözüken ufacık bir cam objenin fiyat bile 20-30 Euro, saatler 180 Euro, tabaklar 250 Euro’dan başlıyor, fiyatlar 1500 Euro’ya kadar çıkıyor. Kapıların fiyatını varın siz tahmin edin.

Malta Cam Atölyesindeki Cam Ürünler
Malta Cam Atölyesindeki Cam Ürünler
Malta Cam Atölyesindeki Cam Ürünler
Malta Cam Atölyesindeki Cam Ürünler

Malta Cam Atölyesindeki Cam Ürünler

Bu kadar güzel objeyi gördükten sonra buradan bir hatıra eşya almadan çıkamıyorum. Gökyüzü mavisi bir kolye beğeniyorum, annemde benim beğendiğim kolyenin başka bir rengini beğeniyor, alıp hemen boyunlarımızı Malta boncuklarıyla süslüyoruz.

Otobüsümüze binerek bu defa Malta’nın eski başkenti Mdina’ya doğru yola çıkıyoruz. “Sessiz Şehir” veya “Soylu Şehir” olarak adlandırılan şehir, Malta’ya hakim bir tepenin en yüksek noktasına kurulmuş.
Malta M’dina’ya Doğru
Malta’daki zengin aileler, derebeylerinin torunları ve soylular halen burada yaşıyorlarmış. sessiz Şehir denmesinin sebebi de burada yaşayan nüfusun azlığı olabilir mi sadece yaklaşık 500 kişi J J

Malta M’dina
Etrafı surlarla çevrili şehir, geniş bir meydana ve labirent gibi dar sokaklara sahip. Klasik orta çağ şehrinin bir tarafı hendeklerle, diğer tarafı yükseltilerle çevrili. Mdina şehir merkezine dar bir köprü ve kale duvarlarına açılan büyük bir kapıdan giriliyor.

Malta M’dina Şehir Kapısı ve Köprüsündeyim   
  Karmelit Kilisesi Önündeyim


              















Ortaçağ barok mimarisi taşıyan binaları, begonvillerle süslü sokaklarda gezerken, sanki her köşeden bir şövalye çıkacakmış gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Çünkü orta çağ kıyafetleri giymiş kızlı erkekli gençler restoran ve kafeteryalarda o dönemi canlı tutmaya yönelik etkinlikler düzenliyorlar. Sokaklarda atlı arabalar ile fayton turu yapılıyor.

Malta M’dina Sokaklarındayım 
 Malta M’dina Sokaklarındayım

                 
                           












Casa İnguanez Malikanesinin Kapı Tokmağı
Hediyelik eşya dükkânlarında da, o döneme ait süs eşyaları (zırlar, miğferler, kılıçlar, çanlar vb.) satılıyor. Şövalyelerin nişanı ve Malta’nın sembolü kabul edilen sekiz kenarlı Malta Haçını her türlü obje üzerinde görüyorsunuz. Ayrıca Malta’nın dantelleri çok meşhur. Şu an bu dantelleri ören az sayıda yaşlı bayan kalmış. Fiyatları da buna göre oldukça pahalı. Bütçenize göre bu dantellerden yapılan yatak örtüleri, masa örtüleri, mendil vb. satın alabilirsiniz.

Malta Adası Şövalyeleri    
   Malta Adası Şövalyeleri
Ortaçağ sokaklarında gezmeye doyamıyoruz. Kale içindeki yerleşimi iki saat içerisinde bitirmeniz mümkün. Bu arada önümüze ufak bir meydanda Saint Paul Katedrali çıkıyor ancak kapalı.

M’dina Saint Paul Katedrali
Mdina gezimizi bitirdikten sora tekrar otobüse binerek adanın kuzey kıyılarındaki plajları izleyerek bir saate yakın panoramik tur yapıyoruz. Bu kadar küçük bir adanın turizm açısından bu kadar gelişmiş olmasını hayretle izliyoruz. Bu arada 1968 yılından bu yana Valetta Yat Kulübü tarafından Sicilya, Afrika’da 2 küçük ada ve Malta arasında düzenlenen 610 millik “Middle Sea Race” yarışları, deniz sporları, dalış merkezleri ve İngiliz Dil okulları Malta’nın turizm potansiyelini oluşturan belli başlı etkinlikler arasında. Ayrıca 1980 yılında ünlü Temel Reis filmi Malta’da çekilmiş ve filmin platosu ve Safinaz’ın evi hala duruyormuş. Burayı çok görmek istememe rağmen artık dönüş yoluna geçmek zorundayız.


Turun sonunda yine Valetta’nın merkezine iniyoruz. Valetta’nın inanılmaz düzenli cadde ve sokakları var. Bazı sokaklar, Amerikan polisiye filmlerindeki gibi inişli çıkışlı ve oldukça dar. Neredeyse tamamına yakını tarihi olan evlerin cumbaları genelde yeşil, bordo, koyu mavi gibi renklere boyanmış, şehre ayrı bir hava ve güzellik katıyor.

Valetta’nın dar ve dik sokakları
Otobüsten Cumhuriyet Caddesine yakın bir noktada inerek şehir merkezinde yarım kalan gezimize devam ediyoruz. Bu cadde nerdeyse şehri başından sonuna kadar geçen cıvıl cıvıl bir cadde. Kafelerin, restoranların masa ve sandalyeleri ile şemsiyeleri binaların önüne çıkmış. Bir birini kesen pek çok sokak bu caddeye açılıyor. Caddeyi gezerken İngilizlerin adada ki yıllar süren etkisinin hala devam ettiğini kolaylıkla fark ediyorsunuz. Cadde üzerinde Kraliçe Victoria’nın bir heykeli ile İngiliz tarzı kırmızı telefon kulübelerini görünce şaşırmayacaksınız.

Kraliçe Victoria Heykeli
 Malta’da İngiliz Esintisi Telefon Kulübeleri

















Cumhuriyet Caddesindeki bu heykelin arkasında Ulusal Kütüphane, caddenin sonunda ise Büyük Üstatlar Sarayı ihtişamı ile yer alıyor.

Malta Büyük Üstatlar Sarayı Önünde
Valetta limanına inmeden önce Malta’nın 2. Dünya Savaşından kalma ve halen toplu taşımacılıkta kullanılan ve Malta’nın sembolü haline gelen sarı belediye otobüslerinin bulunduğu Valetta şehir kapısının hemen yakınındaki meydana gidiyoruz. Bu arada Malta’da trafik halen İngiliz sistemine göre soldan akıyor. Şaşırmadınız değil mi? J J

Malta’da Toplu Taşımacılıkta Kullanılan Otobüsler
Meydanda Triton Çeşmesi önünde de biraz dinlenip fotoğraf çekiyoruz. Triton, belden yukarısı insan belden aşağısı balık şeklinde ayakları at ayağına benzeyen bir deniz tanrısı. Efsaneye göre Poseidon (Deniz tanrısı) ile Amphitrite’nin (Deniz dibi tanrısı) oğlu. Denizin dibinde annesi ve soylu babasının yanında altından bir sarayda oturduğu ve Argonaut'lara Akdeniz'e çıkmanın yolunu gösterdiği söylenir.

Triton Çeşmesi
Artık limana doğru geri dönüş vakti yaklaşıyor. Çok büyük bir meydanda yer alan bir kilise ve güzel bir bahçenin arasından küçük aşkımla oynaşarak yola devam ediyoruz.



Saat 17:30’da Valletta limanında bekleyen gemimize binerek saat 18:00’de Akdeniz’in bir diğer adası olan Sicilya’ya doğru doğru yola çıkıyor….



Özlem ŞENOL
03.05.2017