Seyahatimizin son gününde erkenden kahvaltı yaparak
saat 08:00’de Bitola yani Manastıra’a doğru yola çıkıyoruz. Balkanlarda dağlık
bölgelerde çok fazla sayıda kilise bulunmaktadır. Şehirden uzak bölgelerde yer
alan ve ibadet yapılan bu yerlere manastır (bitola) denmekte ve şehrin adı da
buradan gelmekte.
Osmanlı İmparatorluğunun 1699 yılında Sırbistan’ın küçük bir köyü olan Karlofça’da Kutsal İttifak Devletleri
(Avusturya, Venedik, Lehistan) ile imzaladığı Karlofça Anlaşması ile gerileme dönemi başlamış. Balkan kıtasından göçler de bu süreçte başlayarak 1960-1970’li
yıllara kadar devam etmiş. 1960’larda Balkanlardaki mal varlıklarını bırakan
Türk aileleri Anadolu’ya göç etmişler. Manastır bu göç yolu üzerinde yer alan
önemli bir nokta. Önce Manastıra gelen göçmenler buradan Anadolu’ya geçmişler.
Manastır şimdi adıyla Bitola 110.000 kişilik nüfusu
ile Makedonya’nın üçüncü büyük şehri. Aynı zamanda üniversite şehri olarak da anılmakta. Şehirde pek çok fabrika ve sanayi tesisi bulunmakta. Nüfusun %95’ini
Makedon, %5’ini Arnavut ve Türkler oluşturmakta.
Manastırlıların büyük bir bölümü yurt dışında
özellikle de Kanada’da yaşıyorlarmış. Bu kişiler Manastıra çeşitli yatırım yaparak her
yıl burayı ziyarete gelmekte ve yakınlarına maddi destekte sağlıyorlarmış.
Tipik bir balkan şehri olan Manastırı ziyaret
etmemizin asıl nedeni ise Büyük önderimiz Atatürk’ün eğitim aldığı askeri lisenin
(Askeri İdadi) burada olması. Mustafa Kemal Atatürk, 1899 yılında Askeri
İdadiyi buradaki kışlada bitirmiş. Türkler için Selanik’ten sonra en önemli şehir.
O kadar ziyaretçi alıyor ki şaşırıyorsunuz. 19 Mayıs tatili olması sebebiyle, pek
çok Türk grubu var. Bunu fırsat bilen Makedonlar da otobüsten iner inmez davul
ve zurnayla Türkleri karşılıyorlar. Askeri lisenin dış görünümü çok güzel
muhafaza edilmiş, bahçesinde bir tank ve top arabası var.
Manastır Askeri İdadisi |
Manastır Askeri İdadisi |
Bina iki katlı ve giriş katında bir danışma bölümü ile hatıra eşya satılan ufak dükkan var. Binanın ikinci katı ise üç bölüme ayrılmış durumda. Soldaki ilk bölüm Atatürk müzesi, sağdaki ikinci bölüm ise arkeoloji müzesi haline getirilmiş. Ortadaki alanda yer alan üçüncü bölüm ise bir konak odası şeklinde. Binaya giriş ücreti 100 Makedon Denarı.
Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığı döneminde
açılan müzeye girer girmez Atamızın da bu koridorlarda yürüdüğü, bu sınıflarda
ders dinlediğini hissetmek çok özel bir duygu. Hemen girişte bir anı defteri
bölümü açılmış ve buraya yazı yazmanız mümkün.
Manastır Askeri İdadisi Anı Defteri |
Salona girince ise genç askeri lise öğrencisi
Mustafa Kemal’in balmumu heykeli bizleri karşılıyor.
Manastır Askeri İdadisinde |
Müze içindeki televizyonda kurtuluş savaşı ile
ilgili filmler gösteriliyor. Duvarlarda ise bilgilendirici tablolar yer alıyor.
Manastır Askeri İdadisi Atatürk Odası |
Atatürk odasında Atatürk’ün büstü, bazı kişisel eşyaları,
katıldığı savaşlar, devrimleri ve sözlerini içeren tablolar ve fotoğraflar yer
alıyor. Ayrıca Atatürk ile ilgili Türkçe, Makedonca ve İngilizce yayımlanmış
kitap, broşür ve dergiler sergileniyor.
Manastır Askeri İdadisi Atatürk Odası |
Manastır Askeri İdadisi Atatürk Odası |
Manastır Askeri İdadisi Atatürk Odası |
Manastır Askeri İdadisi Atatürk Odası
Duvarlardaki fotoğraflara bakarken bir yazı dikkatimi çekiyor. Bir Makedon kızı olan Eleni Karinte tarafından Mustafa Kemal’e yazılan aşk mektubu.
|
Mustafa Kemal'e Yazılan Aşk Mektubu |
Mektupta,
“Çok seneler
geçti, ben halen her gün senden haber bekliyorum. Herhangi bir zamanda
mektubumu alırsan, beni hatırla. Kağıttaki gözyaşlarımı görebileceksin. Yıllar
ve olaylar geçiyor, seninle ilgili çok şeyler konuşuluyor. Mektubumu okurken,
başka kadını seviyorsan, mektubumu yırt. Benim
seni sevdiğim kadar, o kadını o kadar çok seviyorsan, kendisine hiçbir şey
söyleme, senin kadar mutlu olmasını diliyorum. Fakat balkondaki kızı
hatırlıyorsan ve başkasını sevmiyorsan, seni beklediğimi ve ömrüm boyunca
bekleyeceğimi bilmeni istiyorum. Senden ayırdığından tam bir yıl geçti, babam beni eve
kapattı ve bir ay çıkmama izin vermedi. Ağlamadım, tüm kilitler ve hapisleri
boşunaydı. Beni evlendirecekleri adamı sadece bir kez gördüm ve kendisi bana
onu sevebileceğimi söyledi. Ben kendisine, ‘Hayır, ben sadece ilk aşkımı
seviyorum’ dedim. Babam beni hiç bir zaman affetmedi ve ben de kendisini
affetmedim. O zamanlardaki gibi artık genç ve güzel değilim. Ebediyen seni
seven ve seni bekleyen, Eleni Karinte diye yazmaktadır. Mektuptan Eleni’nin Mustafa Kemali özlemle yıllarca
beklediğini anlıyorsunuz…
Binanın arkeoloji müzesi bölümünde
ise bölgeye ait tarihi eserler ile Makedon kültürüne ait pek çok fotoğraf,
kıyafet vb. materyaller sergileniyor.
Manastır Arkeoloji Müzesi |
Manastır Arkeoloji Müzesi |
Manastır Müzesi Konak Odası
|
Saatlerimiz öğlene
yaklaşıyor ve amacımız bir an önce Makedonya’dan çıkış yaparak, Yunanistan’da Selanik’te
Atatürk’ün doğduğu evi görebilmek. Bu nedenle Manastır şehir gezimizi iptal ediyoruz
ve 15 km uzaklıktaki Medzhitlija Sınır
Kapısına gitmek üzere askeri
idadiden ayrılıyoruz. Kulaklarımızda ise Atatürk’ün en sevdiği Rumeli
türkülerin birisi olan “Manastırın
Ortasında” türküsünün tınısı canlanıyor.
Manastırın
ortasında var bir havuz
Canım
havuz
Bu
yurdun kızları hepsi de yavuz
Biz
çalar oynarız
Manastırın
ortasında var bir çeşme
Canım
çeşme
Bu
yurdun kızları hepsi de seçme
Biz
çalar oynarız
Manastırın
ortasında var bir pınar
Canım
pınar
Bu
yurdun kızları hepsi de çınar
Biz
çalar oynarız
Bu güzel türküyü https://www.youtube.com/watch?v=W8xni7BKjqk linkinden dinleyebilirseniz.
Bu türküyü dinleyince aklıma Atatürk'ün hayatını çocukluk arkadaşı ve yaveri Salih Bozok'un gözünden anlatan ve yönetmenliğini Zülfü Livaneli'nin yaptığı "Veda" filmi geliyor. Bu filmi izlemediyseniz https://www.youtube.com/watch?v=m0ca7pd1FmY adresinden mutlaka izleyin derim.
Medzhitlija sınır kapısına yaklaştığımızda, Yunanlıların Balkan savaşlarından sonra bu bölgeyi halen Yunan toprakları olarak görmekte olduklarını öğreniyoruz. Makedon sınırından çıkmamız kolay oluyor ancak Yunan sınırında bir saate yakın zaman harcıyoruz.
Bu türküyü dinleyince aklıma Atatürk'ün hayatını çocukluk arkadaşı ve yaveri Salih Bozok'un gözünden anlatan ve yönetmenliğini Zülfü Livaneli'nin yaptığı "Veda" filmi geliyor. Bu filmi izlemediyseniz https://www.youtube.com/watch?v=m0ca7pd1FmY adresinden mutlaka izleyin derim.
Medzhitlija sınır kapısına yaklaştığımızda, Yunanlıların Balkan savaşlarından sonra bu bölgeyi halen Yunan toprakları olarak görmekte olduklarını öğreniyoruz. Makedon sınırından çıkmamız kolay oluyor ancak Yunan sınırında bir saate yakın zaman harcıyoruz.
Makedonya-Yunanistan Sınır Kapısı
|
Sınırdan sonra Selanik’e
(Tessaloniki) kadar yaklaşık 175 km yolumuz var. Aracımız çok fazla hız
yapamıyor aynı zamanda yoğun yağış var. Yol boyunca 5 yerde kömür yatakları ve
termik santraller görüyoruz.
Yunanistan’da Termik Santraller
|
Daha sonra Vardar nehri
üzerinde yer alan bir barajı görüyoruz. Barajdan sonra yolun sağ ve solunda çok
geniş bir alanda çeltik tarlaları görüyoruz. Bu arada yine daha önce Yunan
adalarında pek çok defa gördüğüm yol mezarlarına burada da rastlıyorum. Ancak
bu defa yol mezarlarının yapıldığı atölyeler ile büyük bir trafik kazasının
yaşandığı yol kenarındaki toplu yol mezarlığı çok ilginç geliyor.
Yolda geçirdiğimiz 3
saatin sonunda saat 17:30’a doğru Selanik’e iniyoruz. Ancak Atatürk’ün evi için
maalesef geç kaldık. Saat 16:00-17:00 arasında kapandığı söyleniyor. Selanik
oldukça büyük bir liman şehri. Tek yönlü bir yola giriyoruz. Yolda
tekrar geri dönüş mümkün olamayacağı için önce Aya Dimitros
Kilisesi’ne uğruyoruz. Kilisede şansımıza bir düğün töreni var ama bizim
aklımız bir an önce Atamızın evini görmekte. Kiliseyi çok hızlı bir şekilde
gezerek yolumuza devam ediyoruz.
Aya Dimitros Kilisesi |
Aya Dimitros
Kilisesinde Düğün
|
Aya Dimitros
Kilisesi
|
Aya Dimitros
Kilisesi
|
Yolculuğa çıkma
sebebim, 19 Mayıs’ta Atamızın doğum gününde, onun doğduğu evde 19 Mayıs Gençlik
ve Spor Bayramımızı kutlayabilmek. Heyecanla beklediğimiz an biraz gönül
kırıklığıyla nihayet gerçekleşiyor. Yağmurlu bir havada ve bir gün gecikme ile Selanik’te
Atamızın doğduğu evin önündeyiz. Evin içine giremiyoruz ancak burada olmanın
maneviyatı bile yetiyor da artıyor. Bir gün önce gelen gruplardan Selanik’te
olaylar yaşandığını duyuyor ve çok üzülüyoruz.
Nedense benim
hayallerimde Atatürk’ün evinin hep eski evlerin bulunduğu bir sokakta yer
aldığı görüntüsü var. Geçmiş zamana dönük fotoğrafların ve Osmanlı tarihini
yansıtan Balkan şehirlerinin bunda etkisi var sanırım. Ancak Selanik çok
gelişmiş bir şehir. Yunanistan’ın ikinci büyük kenti ve Yunanistan
Makedonyasının yönetim merkezi. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ulu önderimiz Atatürk’ün
doğduğu ve yaşadığı evi Türk
Konsolosluğumuzun bitişiğinde, Agiu Dimitriu Caddesi, Apostolu Pavlu Sokağı No:17” numarada. Konsolosluğun ön cephesi ana caddeye
bakarken, Atatürk’ümüzün evi caddeye dik yan sokağa bakıyor. Sokağın tam karşısında ise ufak bir hediyelik eşya dükkanı bulunmakta.
Atatürk’ün Evinde
|
Selanik
Belediyesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. kuruluş yıl dönümü vesilesiyle 1933
yılında evi satın alıp Mustafa Kemal Paşa’ya hediye etmeye karar vermiş. Satın
alma işlemlerinin tamamlanıp hediye edilmesi 1937 yılında gerçekleşmiş.
Atamızın evi 1953 yılında müze olarak açılmış ve 2011 yılında Yunanistan Kültür Bakanlığı tarafından “modern
anıt” olarak tescil edilmiş.
Atatürk’ün Evinde
|
Evin tarihini incelediğimde, 1870 yılından önce Rodoslu Müderris Hacı
Mehmet Vakfı’nca yaptırılan evin, Mustafa Kemal’in babası Ali Rıza Efendi tarafından
1878 yılında kiralandığını öğreniyorum. Mustafa Kemal, bu evin ikinci katında,
güney tarafındaki odada dünyaya gelmiş. Mustafa Kemal ve ailesi, Ali Rıza
Efendi’nin 1888 yılında ölümüne kadar bu evde yaşamış. Zübeyde Hanım eşinin
ölümünden sonra bitişikteki küçük eve taşınmış. Mustafa Kemal ise 1893 yılında
Selanik Askeri Rüştiyesine kaydolarak evden ayrılmış.
II.
Meşrutiyet’in ilanından önce Selanik’te görevlendirilen Mustafa Kemal, ailenin
daha önce oturduğu pembe boyalı geniş evi satın alarak annesi ve kız kardeşiyle
birlikte bu evde oturmuş. Mustafa Kemal’in Selanik’te ayrılmasından sonra da bu
evde oturan Zübeyde Hanım, Balkan Harbi’nden sonra Selanik’in işgale uğraması
üzerine evden ayrılıp İstanbul’a gitmiş. Evin bundan sonraki akibeti bilinmemekte.
1923’te Lozan
Anlaşması sonucunda Türk ve Rum Nüfus Mübadelesi’ne İlişkin Sözleşme ve
Protokolü gereğince Mustafa Kemal Paşa’nın ailesine Yunanistan’daki mülklerine
karşılık İstanbul’un Bebek semtinde bir yalı verilmiş. 1930’lu yıllardan sonra
Mustafa Kemal’in kız kardeşi Makbule Hanım bu yalıda yaşamış.
Selanik’teki ev, mübadele protokolü gereği Yunanistan Milli Bankası’na
intikal etmiş. 1930’lu yıllarda Şarabini isimli Türkiye’den mübadil bir Rum
kadın tarafından Milli Banka’dan 200.000 drahmiye satın alınan eve Trabzon’dan
mübadil dört aile yerleştirilmiş. Selanik Belediyesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluş yıldönümü olan 29 Ekim 1933’te yaptığı özel bir toplantıda,
Cumhuriyetin 10. Yılı sebebiyle, Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin duvarına
bir hatıra plakası takılması ve evin hali hazırdaki sahiplerinden satın
alınarak, Mustafa Kemal Paşa’ya hediye edilmesini kararlaştırmış. Atatürk’ün
Selanik Evi’ne plaka çakılması töreni, Balkan Antantı Delegasyonunun gelmesi
ile 4 Kasım 1933 tarihinde gerçekleşmiş. Evin tamir ve yenileme çalışmaları ise II. Dünya Savaşı’nın başlaması ve
Yunanistan’ın Alman işgaline girmesi sebebiyle 1950 yılında tamamlanabilmiş.
Atatürk’ün evinin içini görememiş olsak da bir
daha ki Balkan gezimize Yunanistan’dan başlayarak İpsala Gümrüğünü kullanarak
önce Selaniğin gezilmesi gerektiği konusunda bilgi ve tecrübe sahibi oluyorum. Buraya gelmek isteyenlere de
bunu öneriyorum.
Yola çıkma vakti gelince bir şeyler atıştırmak
üzere Selaniğin Kordon bölgesine iniyoruz. Ben bu fırsat kaçmaz diyerek yemek
yemiyor ve kordonda bir tur yapmaya karar veriyorum. Burası gerçeketen İzmir
Kordon’a çok benziyor. Sahil boyunca kafeteryalar ve mağazalar uzanıp gidiyor.
Yaz aylarında çok keyifli bir yer olduğunu tahmin edebiliyorum.
Selanik Kordon Boyu
|
Kordon boyunca biraz yürüyerek sahilde Beyaz
Kule’yi görebilirisiniz. Kule, şehrin
sembollerinden birisi kabul ediliyor ve içi müze olarak kullanılıyor. Osmanlı
İmparatorluğu döneminde inşa edilen kule, Balkan Savaşları sonucunda şehir Yunanların
eline geçince beyaz renge boyanmış, fakat zamanla eski rengini geri kazanmış. Selanik’in
en çok ziyaret edilen turistik yerlerinden birisi.
Selanik Beyaz Kulede |
Beyaz Kule |
Selanik'den, Kavala’ya doğru yola devam ediyoruz. Yolumuz yaklaşık 150
km. Çok güzel keyifli bir Kuzey Ege sahil şeridini takip ediyoruz, Koreneia ve
Volvi Gölü kıyılarından geçiyoruz. Kavala’ya inmemiz akşam saatlerini buluyor.
Önce şehrin girişinde yüksek bir noktada yer alan seyir tepesinden Kavala
limanının gece görüntüsünü izliyoruz. Işıl ışıl bir şehir.
Kavala Limanı
|
Kavala’nın tarihi MÖ. 7.yy’a dayanıyor. Büyük
iskender’in babası II. Philip zamanında liman şehri olarak kullanılıyor. MS. 49
yılında Aziz Pavlos bu limanı kullanarak Avrupa’da ilk defa Hıristiyanlığı
yaymaya başlıyor. MS. 8. yy.’da şehrin adı Christoupoli olarak değiştiriliyor.
1391 yılında ise Türkler tarafından fethedilen şehir 1470 yılından itibaren
Kavala olarak anılmaya başlanıyor. 18. yy’da Avrupa için önemli bir ticaret
merkezi haline geliyor. 1913 yılında Balkan Savaşları ile Osmanlı hakimiyeti
son buluyor. Şehirde Eski Şehir, Kale, Kemerler, İmaret Camisi, Halil Bey
Külliyesi, Aziz Pavlov Anıtı, Arkeoloji Müzesi, Tütün Müzesi, Kıbrıs Sokağı,
Kapnergati Meydanı gibi pek çok görülmesi gereken tarihi eser bulunmakta.
Kavalaya çok geç bir saatte ulaşmamız sebebiyle liman dışında bir bölgeyi
göremiyoruz.
Şehre doğru inmeye başlıyoruz. Ankara’ya çok uzun bir yolumuz var ve
Yunanistan’dan çıkmadan önce güzel bir akşam yemeği yemek istiyoruz.
Rehberimizin tavsiyesi üzerinde limanda çok kalabalık bir restoranda giriyoruz.
Yunanistan’ın meşhur deniz ürünlerinden ve mezelerinin tadına bakma fırsatı yakalıyoruz.
Kalamar, patlıcan ezmesi, yunan salatası ve sarma ısmarlıyoruz.
Yunan
Salatası
|
Yemekten sonra yat limanından Kavala kalesi ve
konakların denize yansımalarını çekiyoruz.
Kavala Kalesi |
Kavala’nın Gece Manzarası |
Kavala ayrıca kurabiyeleri ile çok ünlü. Yemekten
sonra saat 23:30 civarında Türkiye’ye dönüşe geçmeden hemen önce bir kurabiye imalatçısının
mağazasına uğruyoruz. Bizim için demlenen sıcak çay eşliğinde bol pudra şekerli
ve bademli kavala kurabiyeleri ile ağzımızı tatlandırıyoruz. Arkadaşlarımız
hediye olarak buradan kurabiyelerini alıyorlar. 250 gram kurabiye şehir
merkezinde 2 € , 500 gramı ise 4 €. İmalatçıda ise 500 gr kurabiye 5 €. J J
Kavala Kurabiyesi |
Atık tıka basa doluyuz ve yola çıkmaya hazırız.
Kavala ile İpsala sınır kapısı arası 190 km. Dedeağaç üzerinden İpsala’ya doğru
devam ediyoruz. 3 günün yorgunluğu ile biraz uyuyoruz. İpsala sınır kapısında gümrük
ve pasaport işlemlerimiz, Kapıkule gibi olmuyor. Bu arada Yunan Free Shop’undan
da alışveriş yapma imkanımız oluyor. Daha sonra molalarla birlikte yaklaşık 4
saatlik bir yolculuğun ardından sabah 08:30’da İstanbul'a, saat 16:00 civarında
ise Ankara’ya ulaşıyoruz. Toplamda 3 günde yaklaşık 3000 km yol yapmışız.
Yaklaşık 32 saat süren dönüş yolumuzda
çok çok yorulduk, ancak çok değerli dostlar kazandık... Ayrıca
Atamızın Manastırda eğitim aldığı Askeri İdadi ile Selanik’de doğduğu evi
görmek, o havayı teneffüs etmek bile bu yorgunluğa kat ve kat değdi...
03.06.2016
Özlem ŞENOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder