10 Haziran 2016 Cuma

BALKANLAR (Manastır, Selanik, Kavala) III. BÖLÜM

Seyahatimizin son gününde erkenden kahvaltı yaparak saat 08:00’de Bitola yani Manastıra’a doğru yola çıkıyoruz. Balkanlarda dağlık bölgelerde çok fazla sayıda kilise bulunmaktadır. Şehirden uzak bölgelerde yer alan ve ibadet yapılan bu yerlere manastır (bitola) denmekte ve şehrin adı da buradan gelmekte.

Osmanlı İmparatorluğunun 1699 yılında Sırbistan’ın küçük bir köyü olan Karlofça’da Kutsal İttifak Devletleri (Avusturya, Venedik, Lehistan) ile imzaladığı Karlofça Anlaşması ile gerileme dönemi başlamış. Balkan kıtasından göçler de bu süreçte başlayarak 1960-1970’li yıllara kadar devam etmiş. 1960’larda Balkanlardaki mal varlıklarını bırakan Türk aileleri Anadolu’ya göç etmişler. Manastır bu göç yolu üzerinde yer alan önemli bir nokta. Önce Manastıra gelen göçmenler buradan Anadolu’ya geçmişler.

Manastır şimdi adıyla Bitola 110.000 kişilik nüfusu ile Makedonya’nın üçüncü büyük şehri. Aynı zamanda üniversite şehri olarak da anılmakta. Şehirde pek çok fabrika ve sanayi tesisi bulunmakta. Nüfusun %95’ini Makedon, %5’ini Arnavut ve Türkler oluşturmakta.

Manastırlıların büyük bir bölümü yurt dışında özellikle de Kanada’da yaşıyorlarmış. Bu kişiler Manastıra çeşitli yatırım yaparak her yıl burayı ziyarete gelmekte ve yakınlarına maddi destekte sağlıyorlarmış. 


Tipik bir balkan şehri olan Manastırı ziyaret etmemizin asıl nedeni ise Büyük önderimiz Atatürk’ün eğitim aldığı askeri lisenin (Askeri İdadi) burada olması. Mustafa Kemal Atatürk, 1899 yılında Askeri İdadiyi buradaki kışlada bitirmiş. Türkler için Selanik’ten sonra en önemli şehir. O kadar ziyaretçi alıyor ki şaşırıyorsunuz. 19 Mayıs tatili olması sebebiyle, pek çok Türk grubu var. Bunu fırsat bilen Makedonlar da otobüsten iner inmez davul ve zurnayla Türkleri karşılıyorlar. Askeri lisenin dış görünümü çok güzel muhafaza edilmiş, bahçesinde bir tank ve top arabası var. 


Manastır Askeri İdadisi
Manastır Askeri İdadisi



Bina iki katlı ve giriş katında bir danışma bölümü ile hatıra eşya satılan ufak dükkan var. Binanın ikinci katı ise üç bölüme ayrılmış durumda. Soldaki ilk bölüm Atatürk müzesi, sağdaki ikinci bölüm ise arkeoloji müzesi haline getirilmiş. Ortadaki alanda yer alan üçüncü bölüm ise bir konak odası şeklinde. Binaya giriş ücreti 100 Makedon Denarı.

Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığı döneminde açılan müzeye girer girmez Atamızın da bu koridorlarda yürüdüğü, bu sınıflarda ders dinlediğini hissetmek çok özel bir duygu. Hemen girişte bir anı defteri bölümü açılmış ve buraya yazı yazmanız mümkün.

Manastır Askeri İdadisi Anı Defteri

Salona girince ise genç askeri lise öğrencisi Mustafa Kemal’in balmumu heykeli bizleri karşılıyor.

Manastır Askeri İdadisinde

Müze içindeki televizyonda kurtuluş savaşı ile ilgili filmler gösteriliyor. Duvarlarda ise bilgilendirici tablolar yer alıyor.

Manastır Askeri İdadisi Atatürk Odası

Atatürk odasında Atatürk’ün büstü, bazı kişisel eşyaları, katıldığı savaşlar, devrimleri ve sözlerini içeren tablolar ve fotoğraflar yer alıyor. Ayrıca Atatürk ile ilgili Türkçe, Makedonca ve İngilizce yayımlanmış kitap, broşür ve dergiler sergileniyor.

Manastır Askeri İdadisi Atatürk Odası

Manastır Askeri İdadisi Atatürk Odası










Manastır Askeri İdadisi Atatürk Odası









Manastır Askeri İdadisi Atatürk Odası
Duvarlardaki fotoğraflara bakarken bir yazı dikkatimi çekiyor. Bir Makedon kızı olan Eleni Karinte tarafından Mustafa Kemal’e yazılan aşk mektubu.

Mustafa Kemal'e Yazılan Aşk Mektubu
Mektupta, “Çok seneler geçti, ben halen her gün senden haber bekliyorum. Herhangi bir zamanda mektubumu alırsan, beni hatırla. Kağıttaki gözyaşlarımı görebileceksin. Yıllar ve olaylar geçiyor, seninle ilgili çok şeyler konuşuluyor. Mektubumu okurken, başka kadını seviyorsan, mektubumu yırt. Benim seni sevdiğim kadar, o kadını o kadar çok seviyorsan, kendisine hiçbir şey söyleme, senin kadar mutlu olmasını diliyorum. Fakat balkondaki kızı hatırlıyorsan ve başkasını sevmiyorsan, seni beklediğimi ve ömrüm boyunca bekleyeceğimi bilmeni istiyorum. Senden ayırdığından tam bir yıl geçti, babam beni eve kapattı ve bir ay çıkmama izin vermedi. Ağlamadım, tüm kilitler ve hapisleri boşunaydı. Beni evlendirecekleri adamı sadece bir kez gördüm ve kendisi bana onu sevebileceğimi söyledi. Ben kendisine, ‘Hayır, ben sadece ilk aşkımı seviyorum’ dedim. Babam beni hiç bir zaman affetmedi ve ben de kendisini affetmedim. O zamanlardaki gibi artık genç ve güzel değilim. Ebediyen seni seven ve seni bekleyen, Eleni Karinte diye yazmaktadır. Mektuptan Eleni’nin Mustafa Kemali özlemle yıllarca beklediğini anlıyorsunuz…

Binanın arkeoloji müzesi bölümünde ise bölgeye ait tarihi eserler ile Makedon kültürüne ait pek çok fotoğraf, kıyafet vb. materyaller sergileniyor.

Manastır Arkeoloji Müzesi

Manastır Arkeoloji Müzesi

Manastır Müzesi Konak Odası

Saatlerimiz öğlene yaklaşıyor ve amacımız bir an önce Makedonya’dan çıkış yaparak, Yunanistan’da Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evi görebilmek. Bu nedenle Manastır şehir gezimizi iptal ediyoruz ve 15 km uzaklıktaki Medzhitlija Sınır Kapısına gitmek üzere askeri idadiden ayrılıyoruz. Kulaklarımızda ise Atatürk’ün en sevdiği Rumeli türkülerin birisi olan “Manastırın Ortasında” türküsünün tınısı canlanıyor.

Manastırın ortasında var bir havuz
Canım havuz
Bu yurdun kızları hepsi de yavuz
Biz çalar oynarız
Manastırın ortasında var bir çeşme
Canım çeşme
Bu yurdun kızları hepsi de seçme
Biz çalar oynarız
Manastırın ortasında var bir pınar
Canım pınar
Bu yurdun kızları hepsi de çınar
Biz çalar oynarız

Bu güzel türküyü https://www.youtube.com/watch?v=W8xni7BKjqk linkinden dinleyebilirseniz.

Bu türküyü dinleyince aklıma Atatürk'ün hayatını çocukluk arkadaşı ve yaveri Salih Bozok'un gözünden anlatan ve yönetmenliğini Zülfü Livaneli'nin yaptığı "Veda" filmi geliyor. Bu filmi izlemediyseniz https://www.youtube.com/watch?v=m0ca7pd1FmY adresinden mutlaka izleyin derim.



Medzhitlija sınır kapısına yaklaştığımızda, Yunanlıların Balkan savaşlarından sonra bu bölgeyi halen Yunan toprakları olarak görmekte olduklarını öğreniyoruz. Makedon sınırından çıkmamız kolay oluyor ancak Yunan sınırında bir saate yakın zaman harcıyoruz. 

Makedonya-Yunanistan Sınır Kapısı

Sınırdan sonra Selanik’e (Tessaloniki) kadar yaklaşık 175 km yolumuz var. Aracımız çok fazla hız yapamıyor aynı zamanda yoğun yağış var. Yol boyunca 5 yerde kömür yatakları ve termik santraller görüyoruz.

Yunanistan’da Termik Santraller

Daha sonra Vardar nehri üzerinde yer alan bir barajı görüyoruz. Barajdan sonra yolun sağ ve solunda çok geniş bir alanda çeltik tarlaları görüyoruz. Bu arada yine daha önce Yunan adalarında pek çok defa gördüğüm yol mezarlarına burada da rastlıyorum. Ancak bu defa yol mezarlarının yapıldığı atölyeler ile büyük bir trafik kazasının yaşandığı yol kenarındaki toplu yol mezarlığı çok ilginç geliyor.

Yolda geçirdiğimiz 3 saatin sonunda saat 17:30’a doğru Selanik’e iniyoruz. Ancak Atatürk’ün evi için maalesef geç kaldık. Saat 16:00-17:00 arasında kapandığı söyleniyor. Selanik oldukça büyük bir liman şehri.  Tek yönlü bir yola giriyoruz. Yolda tekrar geri dönüş mümkün olamayacağı için önce Aya Dimitros Kilisesi’ne uğruyoruz. Kilisede şansımıza bir düğün töreni var ama bizim aklımız bir an önce Atamızın evini görmekte. Kiliseyi çok hızlı bir şekilde gezerek yolumuza devam ediyoruz.

Aya Dimitros Kilisesi

Aya Dimitros Kilisesinde Düğün

Aya Dimitros Kilisesi

Aya Dimitros Kilisesi

Yolculuğa çıkma sebebim, 19 Mayıs’ta Atamızın doğum gününde, onun doğduğu evde 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramımızı kutlayabilmek. Heyecanla beklediğimiz an biraz gönül kırıklığıyla nihayet gerçekleşiyor. Yağmurlu bir havada ve bir gün gecikme ile Selanik’te Atamızın doğduğu evin önündeyiz. Evin içine giremiyoruz ancak burada olmanın maneviyatı bile yetiyor da artıyor. Bir gün önce gelen gruplardan Selanik’te olaylar yaşandığını duyuyor ve çok üzülüyoruz.

Nedense benim hayallerimde Atatürk’ün evinin hep eski evlerin bulunduğu bir sokakta yer aldığı görüntüsü var. Geçmiş zamana dönük fotoğrafların ve Osmanlı tarihini yansıtan Balkan şehirlerinin bunda etkisi var sanırım. Ancak Selanik çok gelişmiş bir şehir. Yunanistan’ın ikinci büyük kenti ve Yunanistan Makedonyasının yönetim merkezi. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ulu önderimiz Atatürk’ün doğduğu ve yaşadığı evi Türk Konsolosluğumuzun bitişiğinde, Agiu Dimitriu Caddesi, Apostolu Pavlu Sokağı No:17” numarada. Konsolosluğun ön cephesi ana caddeye bakarken, Atatürk’ümüzün evi caddeye dik yan sokağa bakıyor. Sokağın tam karşısında ise ufak bir hediyelik eşya dükkanı bulunmakta. 

Atatürk’ün Evinde

Selanik Belediyesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. kuruluş yıl dönümü vesilesiyle 1933 yılında evi satın alıp Mustafa Kemal Paşa’ya hediye etmeye karar vermiş. Satın alma işlemlerinin tamamlanıp hediye edilmesi 1937 yılında gerçekleşmiş. Atamızın evi 1953 yılında müze olarak açılmış ve 2011 yılında Yunanistan Kültür Bakanlığı tarafından “modern anıt” olarak tescil edilmiş.

Atatürk’ün Evinde

Evin tarihini incelediğimde, 1870 yılından önce Rodoslu Müderris Hacı Mehmet Vakfı’nca yaptırılan evin, Mustafa Kemal’in babası Ali Rıza Efendi tarafından 1878 yılında kiralandığını öğreniyorum. Mustafa Kemal, bu evin ikinci katında, güney tarafındaki odada dünyaya gelmiş. Mustafa Kemal ve ailesi, Ali Rıza Efendi’nin 1888 yılında ölümüne kadar bu evde yaşamış. Zübeyde Hanım eşinin ölümünden sonra bitişikteki küçük eve taşınmış. Mustafa Kemal ise 1893 yılında Selanik Askeri Rüştiyesine kaydolarak evden ayrılmış.

II. Meşrutiyet’in ilanından önce Selanik’te görevlendirilen Mustafa Kemal, ailenin daha önce oturduğu pembe boyalı geniş evi satın alarak annesi ve kız kardeşiyle birlikte bu evde oturmuş. Mustafa Kemal’in Selanik’te ayrılmasından sonra da bu evde oturan Zübeyde Hanım, Balkan Harbi’nden sonra Selanik’in işgale uğraması üzerine evden ayrılıp İstanbul’a gitmiş. Evin bundan sonraki akibeti bilinmemekte.

1923’te Lozan Anlaşması sonucunda Türk ve Rum Nüfus Mübadelesi’ne İlişkin Sözleşme ve Protokolü gereğince Mustafa Kemal Paşa’nın ailesine Yunanistan’daki mülklerine karşılık İstanbul’un Bebek semtinde bir yalı verilmiş. 1930’lu yıllardan sonra Mustafa Kemal’in kız kardeşi Makbule Hanım bu yalıda yaşamış.

Selanik’teki ev, mübadele protokolü gereği Yunanistan Milli Bankası’na intikal etmiş. 1930’lu yıllarda Şarabini isimli Türkiye’den mübadil bir Rum kadın tarafından Milli Banka’dan 200.000 drahmiye satın alınan eve Trabzon’dan mübadil dört aile yerleştirilmiş. Selanik Belediyesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıldönümü olan 29 Ekim 1933’te yaptığı özel bir toplantıda, Cumhuriyetin 10. Yılı sebebiyle, Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin duvarına bir hatıra plakası takılması ve evin hali hazırdaki sahiplerinden satın alınarak, Mustafa Kemal Paşa’ya hediye edilmesini kararlaştırmış. Atatürk’ün Selanik Evi’ne plaka çakılması töreni, Balkan Antantı Delegasyonunun gelmesi ile 4 Kasım 1933 tarihinde gerçekleşmiş. Evin tamir ve yenileme çalışmaları ise II. Dünya Savaşı’nın başlaması ve Yunanistan’ın Alman işgaline girmesi sebebiyle 1950 yılında tamamlanabilmiş.

Atatürk’ün evinin içini görememiş olsak da bir daha ki Balkan gezimize Yunanistan’dan başlayarak İpsala Gümrüğünü kullanarak önce Selaniğin gezilmesi gerektiği konusunda bilgi ve tecrübe  sahibi oluyorum. Buraya gelmek isteyenlere de bunu öneriyorum.

Yola çıkma vakti gelince bir şeyler atıştırmak üzere Selaniğin Kordon bölgesine iniyoruz. Ben bu fırsat kaçmaz diyerek yemek yemiyor ve kordonda bir tur yapmaya karar veriyorum. Burası gerçeketen İzmir Kordon’a çok benziyor. Sahil boyunca kafeteryalar ve mağazalar uzanıp gidiyor. Yaz aylarında çok keyifli bir yer olduğunu tahmin edebiliyorum.

Selanik Kordon Boyu
Kordon boyunca biraz yürüyerek sahilde Beyaz Kule’yi görebilirisiniz. Kule, şehrin sembollerinden birisi kabul ediliyor ve içi müze olarak kullanılıyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde inşa edilen kule, Balkan Savaşları sonucunda şehir Yunanların eline geçince beyaz renge boyanmış, fakat zamanla eski rengini geri kazanmış. Selanik’in en çok ziyaret edilen turistik yerlerinden birisi.

Selanik Beyaz Kulede
Beyaz Kule






















Selanik'den, Kavala’ya doğru yola devam ediyoruz. Yolumuz yaklaşık 150 km. Çok güzel keyifli bir Kuzey Ege sahil şeridini takip ediyoruz, Koreneia ve Volvi Gölü kıyılarından geçiyoruz. Kavala’ya inmemiz akşam saatlerini buluyor. Önce şehrin girişinde yüksek bir noktada yer alan seyir tepesinden Kavala limanının gece görüntüsünü izliyoruz. Işıl ışıl bir şehir.
Kavala Limanı
Kavala’nın tarihi MÖ. 7.yy’a dayanıyor. Büyük iskender’in babası II. Philip zamanında liman şehri olarak kullanılıyor. MS. 49 yılında Aziz Pavlos bu limanı kullanarak Avrupa’da ilk defa Hıristiyanlığı yaymaya başlıyor. MS. 8. yy.’da şehrin adı Christoupoli olarak değiştiriliyor. 1391 yılında ise Türkler tarafından fethedilen şehir 1470 yılından itibaren Kavala olarak anılmaya başlanıyor. 18. yy’da Avrupa için önemli bir ticaret merkezi haline geliyor. 1913 yılında Balkan Savaşları ile Osmanlı hakimiyeti son buluyor. Şehirde Eski Şehir, Kale, Kemerler, İmaret Camisi, Halil Bey Külliyesi, Aziz Pavlov Anıtı, Arkeoloji Müzesi, Tütün Müzesi, Kıbrıs Sokağı, Kapnergati Meydanı gibi pek çok görülmesi gereken tarihi eser bulunmakta. Kavalaya çok geç bir saatte ulaşmamız sebebiyle liman dışında bir bölgeyi göremiyoruz.

Şehre doğru inmeye başlıyoruz. Ankara’ya çok uzun bir yolumuz var ve Yunanistan’dan çıkmadan önce güzel bir akşam yemeği yemek istiyoruz. Rehberimizin tavsiyesi üzerinde limanda çok kalabalık bir restoranda giriyoruz. Yunanistan’ın meşhur deniz ürünlerinden ve mezelerinin tadına bakma fırsatı yakalıyoruz. Kalamar, patlıcan ezmesi, yunan salatası ve sarma ısmarlıyoruz.
Yunan Salatası

Yemekten sonra yat limanından Kavala kalesi ve konakların denize yansımalarını çekiyoruz.
Kavala Kalesi

Kavala’nın Gece Manzarası

Kavala ayrıca kurabiyeleri ile çok ünlü. Yemekten sonra saat 23:30 civarında Türkiye’ye dönüşe geçmeden hemen önce bir kurabiye imalatçısının mağazasına uğruyoruz. Bizim için demlenen sıcak çay eşliğinde bol pudra şekerli ve bademli kavala kurabiyeleri ile ağzımızı tatlandırıyoruz. Arkadaşlarımız hediye olarak buradan kurabiyelerini alıyorlar. 250 gram kurabiye şehir merkezinde 2 € , 500 gramı ise 4 €. İmalatçıda ise 500 gr kurabiye 5 €. J J

Kavala Kurabiyesi

Atık tıka basa doluyuz ve yola çıkmaya hazırız. Kavala ile İpsala sınır kapısı arası 190 km. Dedeağaç üzerinden İpsala’ya doğru devam ediyoruz. 3 günün yorgunluğu ile biraz uyuyoruz. İpsala sınır kapısında gümrük ve pasaport işlemlerimiz, Kapıkule gibi olmuyor. Bu arada Yunan Free Shop’undan da alışveriş yapma imkanımız oluyor. Daha sonra molalarla birlikte yaklaşık 4 saatlik bir yolculuğun ardından sabah 08:30’da İstanbul'a, saat 16:00 civarında ise Ankara’ya ulaşıyoruz. Toplamda 3 günde yaklaşık 3000 km yol yapmışız.

Yaklaşık 32 saat süren dönüş yolumuzda çok çok yorulduk, ancak çok değerli dostlar kazandık... Ayrıca Atamızın Manastırda eğitim aldığı Askeri İdadi ile Selanik’de doğduğu evi görmek, o havayı teneffüs etmek bile bu yorgunluğa kat ve kat değdi...



03.06.2016
Özlem ŞENOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder