11 Mayıs 2016 Çarşamba

DOĞU AFRİKA GÜNCESİ (VII. ve SON BÖLÜM)

17 Şubat 2016 Çarşamba TANZANYA-KENYA SINIRI VE KİSİİ
Erken bir sabah kalkışı yine bizi bekliyor ve saat 05:00’de ayaktayız. 05:30’da kahvaltımızı yaparak 06:00’da yola çıkıyoruz. Artık eve dönüş yoluna geçtik. Saat 10:00’da Tanzanya-Kenya sınırından ikinci defa geçerek Kenya’ya giriş yapıyoruz. Nairobi yolunun üzerinde “Kisii” kasabasına yaklaştığımızda sabun taşı işleme atölyelerinden birisini ziyaret etmek üzere mola veriyoruz.

Sabun Taşı Satranç Tahtası

Sabun Taşı Heykelcikler
Daha önce Cibuti’de görüp beğendiğim ve aldığım taş heykellerin burada imal edildiğini öğrenince çok şaşırıyorum. Atölyeyi bize tanıtan rehber tarafından üretimin sadece %5’lik bölümü Tanzanya içinde pazarlandığı, kalan %95’lik bölümün ise diğer Afrika ülkelerine ihraç edildiği belirtiliyor. Atölyelerin ilk işleme bölümünde ağırlıklı olarak erkek ustalar çalışırken, taşların şekil verme, zımparalanma bölümünde hanımlar çalışıyorlar. Boyama ve işleme bölümünde de kadın ve erkek işçiler birlikte çalışıyorlar.



Sabun Taşı Boyama


Sabun Taşına İlk Şekil Verme
Sabun Taşı Zımparalama

Sabun Taşı Atölyesi Çalışanları
Tamamen el emeği ürünlerin yapılışını seyrederken hayretler içinde kalıyorsunuz. Bütün Afrikalıların mı el maharetleri çok gelişmiş diye düşünmeden edemiyorsunuz. Taştan şekil verilmiş bir tabağın önce süngerle bir çırpıda rengârenk boyanması, arkasından da üzerine bir zürafa figürünün kalemle çizilerek, çakı ile işlenmesi, en sonda da ayakkabı cilası ile parlatılması işlemi sadece 15 dakika sürüyor ancak ortaya çıkan ürün adeta bir şaheser. Bu arada ısmarlama olarak her türlü deseni çizdirmeniz de mümkün.

Sabun Taşından Tabak Boyama
Atölyenin sergi bölümünde istediğiniz ürünü satın alarak doğrudan emekte bulunan işçiyi desteklemeniz sağlanıyor. Ne alacağımı şaşırıyorum açıkçası. İş arkadaşlarıma ve yakınlarıma hediye vermek üzere üzerinde Büyük Beşli figürlerinin yer aldığı kolyelerden 5 adet satın alıyorum.

Sabun Taşı Atölyesinde
Atölye ziyaretimizden sonra tekrar yola çıkıyoruz. Kenya’nın bu bölümünde yol manzaraları inanılmaz. Kenya’da bu kadar büyük boyutta çay üretimi yapılabileceğini hayal bile edemezdim. Yolun sağlı sollu her iki tarafı ufuk çizgisine kadar çay bahçeleri ve çay işleme tesisleri ile dolu. Kooperatifler aracılığı ile işletilen tesislerde, çay işçilerine yönelik lojmanları ve işçi çocuklarının okullarını görüyoruz. Akşamüstüne doğru son kamp yerimiz olan Kisii kasabasındaki “Tea Otel”e ulaşıyoruz. İngiliz koloni döneminden kalma olduğunu tahmin ettiğimiz tek veya 2 katlı taş binalardan oluşan otel, geniş bir bahçeye ve yüzme havuzuna sahip. Otelin oturma salonunda oldukça eski mobilyalar, duvarlarda ilginç yağlıboya tablolar var. Resepsiyonunda ise ahşaptan ilginç hayvan figürleri ve heykeller var. Bakımsız ancak revaçta gözüken bu otelden nedense çok hoşlanmıyorum.

Tea Otel




Tırımızın kamp sahasına giren sabun taşı satıcıları da arkamızdan ürünlerini birer karton kutu içerisine koyarak kamp sahasına hücum ediyorlar. Bizler bir yandan akşam yemeği hazırlıklarımızı yaparken, adamlar sakin sakin bizim işimizi bitirmemizi bekliyorlar. İster istemez yerde çimlerin üzerine açtıkları tezgâhlarına gözünüz kayıyor ve fiyat sormaya başlıyorsunuz, arkasından ver elini pazarlık. Atölyedeki fiyatlar ile karşılaştırdığınızda ise buradaki fiyatlar çok daha düşük. Ürünlerin kalitesi ise değişiyor. Dayanamıyorum 12 adet daha kolyeyi atölyede 5 adet için verdiğim fiyata alıyorum. Yanında da Afrika haritası şeklinde dizayn edilmiş taş kutuyu.
Yarın sabah yine erken kalkacağımız için önce oda tutalım diyoruz, ancak taş binalar içinde kasvetli koridorlarda yer alan karanlık odaları görünce çadırda kalmayı tercih ediyoruz. Akşam yemeğinden sonra uzun bir yolculuktan sonra uyku bizi çok fazla bekletmiyor…
18 Şubat 2016 Perşembe NAİROBİ VE ZÜRAFA MERKEZİ
Sabah 06:00’da uyanarak çadırlarımızı topluyoruz ve 06:30’da kahvaltımızı yaparak, 07:00’de yola çıkıyoruz. Bugün tırda son yolculuk günümüz. Seyahatimizin başında ne kadar uzun geçtiğini düşündüğümüz günler nerdeyse bitmek üzere. Sanki sadece 15 dakika geçmiş gibi. Öğleye doğru Nairobi’ye yaklaşıyoruz ve önce alışveriş merkezine uğrayarak ihtiyaçlarımızı gideriyoruz. Karen Kampa girmeden önceki son durağımız ise Zürafa Merkezi.
9 adet zürafanın yer aldığı merkez çok eğlenceli. Giriş ücreti 1000 Kenya Şilini yani 10 dolar. Zürafalara elleriniz ile yemek yedirmeniz mümkün. Hatta çubuk şeklinde hazırlanmış yemleri iki dudağınızın arasına aldığınızda, zürafalara sizi kocaman uzun mor renkli dilleri ile yalayarak, adeta öperek yemi ağzınızdan alıyorlar. Doğrusu buna cesaret edemedim ve sadece ellerimle zürafaları besledim :) :)
Nairobi Zürafa Merkezinde

Nairobi Zürafa Merkezi
Bu arada zürafaların uzun bacakları arasında gezinen, ya da sıcakta bunalıp otların arasında dinlenen bizim deyimimizle “Hakuna Matata”ların yerde ön dizlerinin üzerinde sürünerek zürafaların yere düşürdüğü yemleri nasıl yediklerini gözlemledim. Seyahatimiz boyunca Aslan Kral filmindeki domuzun ismini hatırlayamadığımız ve filmdeki domuzun yaşam felsefesi olan “Hakuna Matata” dilimize böylece dolandı kaldı.
Yaban Domuzu "Hakuna Matata"


Yaban Domuzu "Hakuna Matata"


















Daha sonra merkezdeki yetkililer tarafından, ziyaretçiler için hazırlanmış olan toplantı odasında zürafalar hakkında yaklaşık 20 dakikalık bilgilendirme yapılıyor. Afrika’da 3 farklı cins zürafa olduğu, zürafaların göç etmedikleri, belli cinslerin belli bölgelerde yaşadığı, kalbinin 11 kg olduğu, uzun bacakları ile attığı tekmenin bir aslanı öldürecek güçte olduğunu hayret içerisinde burada öğreniyorum. Merkezin yetkilisi tarafından elimize zürafaya ait en uzun bacak kemiği veriliyor o kadar ağır ki iki elinizle zor taşıyorsunuz. Daha sonraki parçalar ise zürafanın çene kemiği ve bir yaban domuzunun kafatası J
Son durak, zürafa merkezindeki hediyelik eşya dükkanı. Kendime tüm Afrika seyahati boyunca gördüğüm vahşi hayvanların çok güzel fotoğraflarının yer aldığı iskambil kâğıtlarından alıyorum. Kağıt oynamayı çok bilmem ama nedense gittiğim ülkelerde en güzel fotoğraf karelerine iskambil kartları üzerinde rastladığım için adeta bir koleksiyonum oluşmak üzere. Bir zürafa ve birde zebra başı magneti ile alışveriş çılgınlığımı tamamlanıyorum. Bir dükkan açacak kadar dünyanın her yerinden toplanmış, yüzlerce magnetim var. Onlar benim hazinem :)
Zürafa merkezinde 2 saat kadar kaldıktan sonra saat 15:30 civarında Karen Kampa 15:30 ulaşıyoruz. Farklı bir ülkedeyiz ama kendimizi eve dönmüş gibi hissediyoruz. Yaklaşık 20 gün süren 3000 km’lik yolculuğumuz Karen’de başlayıp Karen’de bitmek üzere. Karen Kamp neredeyse Nairobi kalkışlı bütün turların merkezi durumunda. Dönüşümüzde Karen Kampı o kadar kalabalık buluyoruz ki oda da kalmak bile imkansız.
Karen Kamp
Grup arkadaşlarımız akşam yemeği için Nairobi’de çok ünlü olan bir et lokantasında arkadaşlarımız rezervasyon yaptırıyorlar. Timsah eti dahil 10 çeşit etin 20 dolar ücretle yenilebildiği bu lokanta bana çok da cazip gelmiyor açıkçası. Karen’de önce tırımızı temizleme, bütün mutfak malzemelerimizi bizden sonraki kampçılara temiz bırakmak için her şey yeniden yıkanıyor ve kurutuluyor. Arkasından son kez yatacağımız çadırlarımızın içi ve dışı dezenfektan malzemelerle iyice temizleniyor. Tüm kamp malzemelerimiz nasıl temiz bulmuşsak aynı özende bizde temiz bırakıyoruz. Bu arada Smiley, biz çalışırken o meşhur kahkahalarını patlatıyor.
Karen Kampta
Akşama doğru iyice yoruluyoruz. Karen Kampın bahçesinde çimlerin üzerinde çadırımın önünde güneş altında kısa bir şekerleme yaparak enerjimi toplamış oluyorum. Ancak o anda internetten öğrendiğimiz Ankara'daki patlama olayı ile sarsılıyoruz. Hemen Ankara’ya açılan telefonlardan sonra ailemin ve arkadaşlarımın iyi oldukları haberi ile biraz da olsa teselli buluyorum. Ancak moralimiz çok çok bozuluyor. Karen’in restoranında hafif bir şeyler yiyerek biraz sohbetten sonra çadırlarımıza uykuya dönüyoruz.
19 Şubat 2016 Cuma       NAİROBİ ve FİL MERKEZİ
Bu sabah kahvaltımız oldukça geç bir saatte. Günlerdir erken kalkmaya o kadar alışmışız ki saat 09:00 bize öğle gibi geliyor. Arkadaşlarımız ile son kahvaltımız. Bu arada grup liderimiz tarafından geri bildirim anketleri dağıtılıyor. Saat 10:00’a doğru sevgili Smiley arabasıyla bizi almaya geliyor. Türkiye’den 4 arkadaşımla birlikte yola çıktığım seyahatim benim için burada noktalanıyor, ben yarın ülkeme dönüyorum. Ancak onlar buralara kadar gelmişken bir Zanzibar yapılmaz mı diyerek seyahatlerini bir hafta kadar uzatıyorlar. Zanzibar’da yol yorgunluğu atacaklar. Onlara ya doğrudan Zanzibar, yada Darüsselam bileti bulmak üzere Nakuta Alışveriş Merkezindeki turizm ofisine gidiyoruz. Yarın sabah 09:00’da Zanzibar’a 210 dolar karşılığında bilet buluyorlar. Buna çok seviniyorum çünkü bu akşam da birlikteyiz ve yarın sabah hava alanından ben Türkiye’ye uçarken onlar Tanzanya’ya uçacaklar ve birbirimizi uğurlama fırsatımız olacak.
Bilet işimizi çabucak halledince gün bize kalıyor ve ziyaret edebileceğimiz bir yer var. Smiley’i hemen örgütlüyoruz bizi günde sadece 11:00-12:00 arasında 1 saat açık olan yavru fillere ait “Sheldrik Fil Yetimhanesine” götürüyor. Buraya ulaşmamız saat 11:20’yi buluyor ama yavru fillerin beslenme saatine yetişiyoruz. Çok kalabalık bir yer. Kenya'daki turistlerin yanı sıra pek çok ilkokul öğrencisi de filleri ziyarete gelmiş. Giriş ücreti 5 dolar. Yavru filleri bakıcıları tarafından beslenmesi ve kum banyolarını seyrettikten sonra kapıdaki Masai Maralı ile hatıra fotoğrafı çekimi akabinde saat 13:00 gibi Karen’e dönüyoruz.
Sheldrik Film Yetimhanesi

Sheldrik Fil Yetimhanesinde Masaili Yerli ile Birlikte
Saat 17:00’ye kadar Karen’de miskinlik yapıyoruz. Tembel tembel oturmayı bile insan özlüyormuş. Ancak karnımızın acıkmasıyla birlikte ve dün öğlen Nakura Marketin yakınında gördüğümüz yerel ürünler satan tezgahtarlar sebebiyle şeytan yine bizi dürtmeye başlıyor. Buraya Karen’den yürünerek gidilebilir mi diye soruyoruz. Çok uzak değil diyorlar. Hava çok güzel üç arkadaş yürüyerek gideriz diye yola çıkıyoruz ve yaklaşık 50 dakikalık bahçeli evler, yeşillikler ve çiçekler arasında yapılan yürüyüşten sonra Nakuru Markete ulaşıyoruz. Tavuk kanadı, patates kızarması, hamburger ve coca coladan oluşan obez menümüzü çok büyük bir keyifle yiyoruz. Günlerdir abur cubur hiç takılmamıştık. Daha sonra yoldaki tezgahları geziyoruz buradan da arkadaşlarım için anahtarlık ve kendime Masai Mara bileziği alarak alışveriş listemi tamamlıyorum. Artık hava karardı ve yürüyerek kampa dönmenin çok güvenli olmayacağını düşünüyoruz. Marketin önünden 4 dolar ücrete anlaştığımız taksi ile kampımıza geri dönüyoruz.
Sabah 09:00 uçağı için çok erken kalkmamız lazım. Smiley saat 06:00’da bizi alacak. Often sağ olsun çadırlarını toplamayın sabah erken gideceksiniz diyerek bize son kıyağını yapıyor. Karen’in bahçesinde sohbet faslından sonra diğer grup arkadaşlarımız, grup liderlerimiz Tracy ve Dan ile sevgili şoförümüz Often ile vedalaşıyoruz. Gruptaki 2 İngiliz 1 Amerikalı arkadaşımız bu sefer aynı tır ile toplam 56 gün sürecek Nairobi-Cape Town turuna katılıyorlar. Onlara imrenerek bakıyorum ve çadırıma, yeşil panjurlu ufak evime giriyorum.
20 Şubat 2016 Cumartesi NAİROBİ-İSTANBUL
Sabah 05:30 da uyanıyoruz ve saat 06:15 civarında Smiley bizi alıyor. Havaalanına ulaşmamız saat 07:30’u buluyor. Önce arkadaşlarımız Zanzibar’a uğurluyorum. Benim uçağımın kalkmasına çok vakit var. İlk aklıma gelen elimdeki bavullarımdan kurtulmak. Ancak İstanbul-Ankara iç uçuşumu göremedikleri için bavullarımı almak istemiyorlar. Yaklaşık 10 dakika havaalanındaki görevli ile arkamdaki Türk yolcunun desteğiyle cebelleşerek bavullarımı teslim ediyorum. Havaalanındaki bütün alışveriş mağazalarını 2-3 kez dolaşıyorum. Saat 11:00’deki uçağıma biniş anonsu yapılıyor Sıraya giriyorum ancak uçaktaki bir arıza yüzünden 1 saate yakın erteleme olduğu söylenerek lounge salonuna yönlendiriliyoruz. Görevliler önce herkesi salona almak istemiyorlar. Bavullarımı teslim esnasında tanıştığım Türk yolcunun daveti ile rahatça lounge salonuna giriyorum. Hiç tanımadığını bir ülkede karşılaştığının bir insan o an akraban kadar yakın hale gelebiliyor. Birlikte yapılan güzel bir kahvaltı ve kahvenin ardından öğlen 12:30’a doğru nihayet uçağa alınıyoruz. THY uçağına biner binmez hemen Türkçe bir gazete alarak Ankara'daki patlama hakkında bilgi sahibi olmaya çalışıyorum. Patlamanın iş yerimin neredeyse önünde meydana geldiğini öğrenince ve birçok kişinin hayatını kaybettiğini duyunca çok çok üzülüyorum. Birden Afrika’ya gelirken yaptırdığımız sağlık sigortası ve olduğumuz aşılar aklıma geliyor. İnsan hayatı ne kadar tuhaf diyorum. Afrika’dan sağ salim dönüyorum ancak belki bu seyahate çıkmasaydım iş çıkışı patlamanın olduğu sokaktan ben geçiyor olacaktım diye düşünmeden edemiyorum…
Yaklaşık 20 günün yorgunluğu ve aldığım nahoş haberin etkisiyle uçakta derin bir uykuya dalıyorum ve neredeyse İstanbul'a inerken gözümü açıyorum.
Henüz Ankara’ya inememiş olsam bile eve dönme duygusu çok güzel. İnsanoğlu kuş misali sabah Nairobi’de, Afrika’dayım akşam İstanbul’da. Ve bu seyahat boyunca yaşadıklarımı düşünüyorum. Tır ile seyahat, çadır hayatı, seyahat arkadaşlarım Nesrin, Osman Hoca ve Şemi, yeni arkadaşlarım Tracy, Often, Dan, Andrew, Scot, Kate ve diğerleri, inanılmaz güzellikteki göllerde ve milli parklarda gördüğüm hayvanlar, pigme köyü, Afrika'nın en fakir insanlarının yaşadığı slum bölgesi, Serengeti’de safari, ekvator ile birlikte 4 ülke sınırından geçişlerimiz ve soykırım müzesi…. Anlatacak ne çok anım, gösterecek ne çok fotoğrafım ve yazı yazacak pek çok maceram oluyor. Çok mu geç kaldım, neden bunu daha önce yapmadım diye hayıflanıyorum. Ama ne olursa olsun insan hayatında bir kez bile olsa bu tip tecrübeyi mutlaka yaşamalı diyorum. Ve belli mi olur belki Oasis Overland’ın 56 günlük Kenya-Nairobi/Güney Afrika-Cape Town turuna bir daha ki sefere katılan ben olurum....
Sevgiyle kalın… 
Özlem ŞENOL
11.05.2016


1 yorum:

  1. Tebrik ediyorum seni arkadaşım çok guzel bir yazı vede çok güzel birg gezi olmuş

    YanıtlaSil