02 Mart 2017 tarihinde "Ankara Fotoğrafçıları" grubu olarak Ankara'dan başlayan ve Polatlı Duatepe ziyaretinden sonra rotamız, Sivrihisar'ın 16 km güneyinde bulunan Ballıhisar köyü içerinde yer alan Pesinus antik kenti.
Köye girmeden önce karşımıza ilk olarak Balballar (Eski Türklerde kişinin anılması için mezarının veya bazı kurganların (höyük) etrafına dikilen taş, mezar taş) ve köy mezarlığı çıkıyor. Bu mezarlık gerçekten çok eski bir mezarlık ve yanında köyün yeni mezarlığı ile bitişmiş durumda.
Köye girmeden önce karşımıza ilk olarak Balballar (Eski Türklerde kişinin anılması için mezarının veya bazı kurganların (höyük) etrafına dikilen taş, mezar taş) ve köy mezarlığı çıkıyor. Bu mezarlık gerçekten çok eski bir mezarlık ve yanında köyün yeni mezarlığı ile bitişmiş durumda.
Hemen yakındaki eski bir caminin bahçesindeki musalla taşındaki “ Az yaşa çok yaşa bir gün konulacaksın bu taşa” kelimesi de ister istemez insanın bu dünyadaki varoluşunu kendi kendine sorgulamasına neden oluyor…
Bu düşünceler içerisindeyken yeni doğmuş yavrularıyla ağıla dönmek üzere olan koyun sürücü hepimizin havasını bir anda değiştiriyor. Duatepe’den beri taşıdığımız gururla karışık hüzün ile eski mezarlıkla birlikte içimize çöken ağır hava, birden neşeye, canlılığa ve hayata tutunmaya dönüyor. Kuzular önde ben arkada çocuklar gibi koşturuyorum, oynuyorum. Bu arada kuzuları yakalayabilene aşk olsun :) :) Zafer benim oluyor ancak annesine kavuşmak için çığlık atan yavruyu daha fazla üzmek istemiyor, hemen bırakıyorum.
Ballıhisar köyünün hemen girişindeki ne amaçla yapıldığını kestiremediğim ilginç bir yapı beni şaşırtıyor. Duvarları sonradan örülen ve tepesi açık çamaşırhane veya yemekhane benzeri bir yapı. Yapının içinde ise antik kentten taşındığı belli olan çok büyük sütun başlıkları, duvarlarda da içinde ateş yakılmış ocaklar, bir kenarda da çeşme ve yalak var.
Köy içlerinde doğru yürümeye devam ediyoruz. Bu defa yıkık dökük bir kerpiç evin ahşap bahçe çiti arasından gördüğüm bir çift kocaman siyah göz beni şaşırtıyor. Kilitli olan bahçe kapısını araladığımda dünyanın en güzel gözlü hayvanı, arkadaşım Eşşek ile buluşuyorum :)
Ballıhisar köyü neredeyse terk edilmiş bir köy izlenimi veriyor. Etraf yıkık kerpiç evlerle dolu. Köyde şu an sadece 20 kişinin yaşadığı söyleniyor.
Ortalıkta dolaşan koyunlar ve çivili taslamalarıyla gezinen bekçi köpekler olmasa kimsenin yaşadığı anlamak mümkün değil.
Antik kent kalıntılarına doğru yürümeye devam ettiğimizde ise bu defa duyduğumuz kuzu ve koyun sesleri bizi yönlendiriyor. Arkadaşlarımla birlikte kendimizi bir evin avlusu içinde yer alan ağılın önünde buluyoruz. Paldır küldür izin bile almadan girdiğimiz bu evde Anadolu insanının misafirperverliği ve sıcaklığı ile karşılanıyoruz. Güler yüzlü bu teyze kucağında kuzusu ile bizlere poz bile veriyor :) :)
Benim için bu ağıldaki koyunlar çok ilginç bir tecrübe oluyor. Şimdiye kadar işim gereği pek çok defa köy ziyaretine gitmiş olan ben, sürü psikolojisi ve topluluk gücünün ne olduğunu burada test ederek bizzat yaşıyorum. Ses tonu veya el çırpması ile sürüdeki bütün koyunlar aynı anda aynı noktaya konsantre olabiliyorlarmış :) :)
Bu kadar pastoral hayat tecrübesinden sonra zamanın akışını fark ederek, Ballıhisar köyüne esas geliş sebebimizi hatırlıyorum. Tapınak alanına doğru yürümekte olan diğer arkadaşlarıma yetişiyorum.
Pesinus, büyük kulakları ve dokunduğu her şeyi altına çevirmesiyle ünlü Frig Kralı Midas (ayrıntılı bilgiye https://www.youtube.com/watch?v=BbZnE7Limsg adresinden ulaşabilirsiniz) tarafından başkent Gordion’un güney batısında kurulmuş bir şehir.
Şehrin krallığının önemli ticaret merkezlerinden birisi olduğu; batıdan doğuya uzanan Kral Yolunun bir kolu üzerinde yer alması sebebiyle önemli bir ticaret merkezi haline geldiği biliniyor.
Şehrin krallığının önemli ticaret merkezlerinden birisi olduğu; batıdan doğuya uzanan Kral Yolunun bir kolu üzerinde yer alması sebebiyle önemli bir ticaret merkezi haline geldiği biliniyor.
Pessinus, Ana Tanrıça “Kibele” adına kurulan ve “Rahipler Devleti” olarak da adlandırılan dini bir kent. Gökten indiğine inanılan aslında belki de bir meteor taşı olan Kibele heykeline ev sahipliği yapmış. Bergamalıların egemenliği altında kalan kentte, Galatların saldırısına rağmen şehir dini önemini her zaman korumuş. Kenti beş Frig, beş Galatlı rahip, bir başrahip ile birlikte yönetmiş. Roma senatosu tarafından MÖ. 204 yılında Kibele heykeli, Kartaca’ya karşı savaşı kazanabilmek için Roma’ya getirilerek bir tapınağa yerleştirilmiş. Pessinus bu şekilde büyük bir üne kavuşmuş. Kibele heykeli, Romalılar tarafından Magna Mater (Tanrıların Anası, Ulu Ana) diye adlandırılmış. M.Ö 25 yılında ise Galatia eyaletinin kurulmasıyla, Pessinus şehri Roma hakimiyetine girmiş.
Pessinus’ta ilk kazılara 1967 yılında başlanmış. Kazılar Avusturalya Melbourne Üniversitesi tarafından yürütülmüş. Bu kazıların sonucunda Roma tapınağı, tiyatro, kent meclisi, kilise, evler ve mezarlık bölgeleri ortaya çıkarılmış.
Pessinus’taki tapınağın özelliği, peristasis olarak adlandırılan yani sütunlarla çevrili bir Helen tapınağı olması. Uzun kenarlarında on bir, kısa kenarları ise altışar sütundan oluşuyormuş ve diğer tapınakları gibi batı yönüne bakıyormuş. Tiyatro ile bağlantılı olan bir basamak sırası bulunması sebebiyle Belçikalı araştırmacılar tarafından tiyatro-tapınak olarak tanımlanmış. Tapınak MS 1. yy’ın ilk yarısında yapılmış.
Ballıhisar köyünde bulunan müzenin bahçesinde kazı sonucunda ortaya çıkan eserlerin bir kısım sergileniyor. Diğer önemli buluntular ise Eskişehir Arkeoloji Müzesine götürülmüş. Köydeki müzenin bahçesine de rahatça giriyoruz. Kimse bize kim olduğumuzu ve ne yaptığımız sormuyor. Ülkemizde bulunan onlarca tarihi hazineden biri olarak çıkan tarihi eserler başıboş kalmış gözüküyor.
Metin hoca bu eserlerin yerinin önce uydu aracılığı ile tespit edildiğini, daha sonra kazıların başlatıldığını ve pek çoğumuzun taş olarak baktığı parçaların döneme ait sütun başlıkları, küp vs. kalıntıları olduğundan bahsediyor. Müzenin bir kenarında bütünlüğü bozulmamış çok sayıda küp görüyoruz.
İnsan ister istemez bu küplerin geçmişte nelerle dolu olduğunu, bu şehrin nasıl bir ticaret merkezi olduğunu hayal etmeye çalışıyor. Şu an kurak görüntüsü ile tipik bir İç Anadolu köyü olan antik kentte, geçmişin en korunaklı saklama kapları olan bu küplerde, belki buğday ve arpa, belki yağ, belki de şarap depolanıyordu. Üzüm ve şarapçılığın bu bölgede önemli ne derece önemli olduğunu mermerler üzerine işlenmiş üzüm salkımları ve yaprak figürlerinden kolayca anlıyoruz. Bu arada Metin Hoca Frig Kralı Midas’ın mezarının yer aldığı Gordion şehrindeki Midas höyüğünden bahsediyor. Geçen sene tatil dönüşü uğradığım Gordion hemen aklımda canlanıyor. Höyük içinde yer alan mezar odasının duvarları olarak neredeyse 70-80 cm kalınlıkta sedir ağaçlarından yapılmış. Metin Hoca yine 1402 yılında Yıldırım Beyazıt ile Timur arasında Çubuk Ovasında yapılan Ankara Savaşında Timur’un fillerini orman sakladığından bahsediyor. Bu tip veriler bize bir zamanlar İç Anadolu bölgesinin ormanlarla kaplı olduğunu kanıtlıyor.
Müzenin bahçesinde dikkatimi çeken şey, sütün başlıkları, küpler, çeşitli ufak heykel figürleri dışında, çok fazla sayıda küçük, mermer kapı figürlerinin bulunması. Bunların antik şehrin mezarlık ve toplu mezarlarının yer aldığı nekropol bölgesinde bulunan, ön yüzleri kapıya benzeyen Geç Roma mezar taşları olduğunu ve MS. 3-4 yy’da yapıldıklarını öğreniyorum.
Müze bahçesinde fotoğraf çekimlerimizi tamamladıktan sonra artık hem karnımızı doyurmak hem de Sivrihisar'a doğru yola çıkmaya hazırlanıyor ki, hayatım boyunca asla hayır diyemediğim şeyle karşılaşıyorum. Neyse ki yalnız değilmişim. İnsanın her daim bir tarafı çocuk kalmalıymış. Bu eğlenceli anları arkadaşlarımın objektifinden sizlerle paylaşıyorum…
Özlem ŞENOL
15.03.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder