11 Mayıs 2016 Çarşamba

DOĞU AFRİKA GÜNCESİ (VII. ve SON BÖLÜM)

17 Şubat 2016 Çarşamba TANZANYA-KENYA SINIRI VE KİSİİ
Erken bir sabah kalkışı yine bizi bekliyor ve saat 05:00’de ayaktayız. 05:30’da kahvaltımızı yaparak 06:00’da yola çıkıyoruz. Artık eve dönüş yoluna geçtik. Saat 10:00’da Tanzanya-Kenya sınırından ikinci defa geçerek Kenya’ya giriş yapıyoruz. Nairobi yolunun üzerinde “Kisii” kasabasına yaklaştığımızda sabun taşı işleme atölyelerinden birisini ziyaret etmek üzere mola veriyoruz.

Sabun Taşı Satranç Tahtası

Sabun Taşı Heykelcikler
Daha önce Cibuti’de görüp beğendiğim ve aldığım taş heykellerin burada imal edildiğini öğrenince çok şaşırıyorum. Atölyeyi bize tanıtan rehber tarafından üretimin sadece %5’lik bölümü Tanzanya içinde pazarlandığı, kalan %95’lik bölümün ise diğer Afrika ülkelerine ihraç edildiği belirtiliyor. Atölyelerin ilk işleme bölümünde ağırlıklı olarak erkek ustalar çalışırken, taşların şekil verme, zımparalanma bölümünde hanımlar çalışıyorlar. Boyama ve işleme bölümünde de kadın ve erkek işçiler birlikte çalışıyorlar.



Sabun Taşı Boyama


Sabun Taşına İlk Şekil Verme
Sabun Taşı Zımparalama

Sabun Taşı Atölyesi Çalışanları
Tamamen el emeği ürünlerin yapılışını seyrederken hayretler içinde kalıyorsunuz. Bütün Afrikalıların mı el maharetleri çok gelişmiş diye düşünmeden edemiyorsunuz. Taştan şekil verilmiş bir tabağın önce süngerle bir çırpıda rengârenk boyanması, arkasından da üzerine bir zürafa figürünün kalemle çizilerek, çakı ile işlenmesi, en sonda da ayakkabı cilası ile parlatılması işlemi sadece 15 dakika sürüyor ancak ortaya çıkan ürün adeta bir şaheser. Bu arada ısmarlama olarak her türlü deseni çizdirmeniz de mümkün.

Sabun Taşından Tabak Boyama
Atölyenin sergi bölümünde istediğiniz ürünü satın alarak doğrudan emekte bulunan işçiyi desteklemeniz sağlanıyor. Ne alacağımı şaşırıyorum açıkçası. İş arkadaşlarıma ve yakınlarıma hediye vermek üzere üzerinde Büyük Beşli figürlerinin yer aldığı kolyelerden 5 adet satın alıyorum.

Sabun Taşı Atölyesinde
Atölye ziyaretimizden sonra tekrar yola çıkıyoruz. Kenya’nın bu bölümünde yol manzaraları inanılmaz. Kenya’da bu kadar büyük boyutta çay üretimi yapılabileceğini hayal bile edemezdim. Yolun sağlı sollu her iki tarafı ufuk çizgisine kadar çay bahçeleri ve çay işleme tesisleri ile dolu. Kooperatifler aracılığı ile işletilen tesislerde, çay işçilerine yönelik lojmanları ve işçi çocuklarının okullarını görüyoruz. Akşamüstüne doğru son kamp yerimiz olan Kisii kasabasındaki “Tea Otel”e ulaşıyoruz. İngiliz koloni döneminden kalma olduğunu tahmin ettiğimiz tek veya 2 katlı taş binalardan oluşan otel, geniş bir bahçeye ve yüzme havuzuna sahip. Otelin oturma salonunda oldukça eski mobilyalar, duvarlarda ilginç yağlıboya tablolar var. Resepsiyonunda ise ahşaptan ilginç hayvan figürleri ve heykeller var. Bakımsız ancak revaçta gözüken bu otelden nedense çok hoşlanmıyorum.

Tea Otel




Tırımızın kamp sahasına giren sabun taşı satıcıları da arkamızdan ürünlerini birer karton kutu içerisine koyarak kamp sahasına hücum ediyorlar. Bizler bir yandan akşam yemeği hazırlıklarımızı yaparken, adamlar sakin sakin bizim işimizi bitirmemizi bekliyorlar. İster istemez yerde çimlerin üzerine açtıkları tezgâhlarına gözünüz kayıyor ve fiyat sormaya başlıyorsunuz, arkasından ver elini pazarlık. Atölyedeki fiyatlar ile karşılaştırdığınızda ise buradaki fiyatlar çok daha düşük. Ürünlerin kalitesi ise değişiyor. Dayanamıyorum 12 adet daha kolyeyi atölyede 5 adet için verdiğim fiyata alıyorum. Yanında da Afrika haritası şeklinde dizayn edilmiş taş kutuyu.
Yarın sabah yine erken kalkacağımız için önce oda tutalım diyoruz, ancak taş binalar içinde kasvetli koridorlarda yer alan karanlık odaları görünce çadırda kalmayı tercih ediyoruz. Akşam yemeğinden sonra uzun bir yolculuktan sonra uyku bizi çok fazla bekletmiyor…
18 Şubat 2016 Perşembe NAİROBİ VE ZÜRAFA MERKEZİ
Sabah 06:00’da uyanarak çadırlarımızı topluyoruz ve 06:30’da kahvaltımızı yaparak, 07:00’de yola çıkıyoruz. Bugün tırda son yolculuk günümüz. Seyahatimizin başında ne kadar uzun geçtiğini düşündüğümüz günler nerdeyse bitmek üzere. Sanki sadece 15 dakika geçmiş gibi. Öğleye doğru Nairobi’ye yaklaşıyoruz ve önce alışveriş merkezine uğrayarak ihtiyaçlarımızı gideriyoruz. Karen Kampa girmeden önceki son durağımız ise Zürafa Merkezi.
9 adet zürafanın yer aldığı merkez çok eğlenceli. Giriş ücreti 1000 Kenya Şilini yani 10 dolar. Zürafalara elleriniz ile yemek yedirmeniz mümkün. Hatta çubuk şeklinde hazırlanmış yemleri iki dudağınızın arasına aldığınızda, zürafalara sizi kocaman uzun mor renkli dilleri ile yalayarak, adeta öperek yemi ağzınızdan alıyorlar. Doğrusu buna cesaret edemedim ve sadece ellerimle zürafaları besledim :) :)
Nairobi Zürafa Merkezinde

Nairobi Zürafa Merkezi
Bu arada zürafaların uzun bacakları arasında gezinen, ya da sıcakta bunalıp otların arasında dinlenen bizim deyimimizle “Hakuna Matata”ların yerde ön dizlerinin üzerinde sürünerek zürafaların yere düşürdüğü yemleri nasıl yediklerini gözlemledim. Seyahatimiz boyunca Aslan Kral filmindeki domuzun ismini hatırlayamadığımız ve filmdeki domuzun yaşam felsefesi olan “Hakuna Matata” dilimize böylece dolandı kaldı.
Yaban Domuzu "Hakuna Matata"


Yaban Domuzu "Hakuna Matata"


















Daha sonra merkezdeki yetkililer tarafından, ziyaretçiler için hazırlanmış olan toplantı odasında zürafalar hakkında yaklaşık 20 dakikalık bilgilendirme yapılıyor. Afrika’da 3 farklı cins zürafa olduğu, zürafaların göç etmedikleri, belli cinslerin belli bölgelerde yaşadığı, kalbinin 11 kg olduğu, uzun bacakları ile attığı tekmenin bir aslanı öldürecek güçte olduğunu hayret içerisinde burada öğreniyorum. Merkezin yetkilisi tarafından elimize zürafaya ait en uzun bacak kemiği veriliyor o kadar ağır ki iki elinizle zor taşıyorsunuz. Daha sonraki parçalar ise zürafanın çene kemiği ve bir yaban domuzunun kafatası J
Son durak, zürafa merkezindeki hediyelik eşya dükkanı. Kendime tüm Afrika seyahati boyunca gördüğüm vahşi hayvanların çok güzel fotoğraflarının yer aldığı iskambil kâğıtlarından alıyorum. Kağıt oynamayı çok bilmem ama nedense gittiğim ülkelerde en güzel fotoğraf karelerine iskambil kartları üzerinde rastladığım için adeta bir koleksiyonum oluşmak üzere. Bir zürafa ve birde zebra başı magneti ile alışveriş çılgınlığımı tamamlanıyorum. Bir dükkan açacak kadar dünyanın her yerinden toplanmış, yüzlerce magnetim var. Onlar benim hazinem :)
Zürafa merkezinde 2 saat kadar kaldıktan sonra saat 15:30 civarında Karen Kampa 15:30 ulaşıyoruz. Farklı bir ülkedeyiz ama kendimizi eve dönmüş gibi hissediyoruz. Yaklaşık 20 gün süren 3000 km’lik yolculuğumuz Karen’de başlayıp Karen’de bitmek üzere. Karen Kamp neredeyse Nairobi kalkışlı bütün turların merkezi durumunda. Dönüşümüzde Karen Kampı o kadar kalabalık buluyoruz ki oda da kalmak bile imkansız.
Karen Kamp
Grup arkadaşlarımız akşam yemeği için Nairobi’de çok ünlü olan bir et lokantasında arkadaşlarımız rezervasyon yaptırıyorlar. Timsah eti dahil 10 çeşit etin 20 dolar ücretle yenilebildiği bu lokanta bana çok da cazip gelmiyor açıkçası. Karen’de önce tırımızı temizleme, bütün mutfak malzemelerimizi bizden sonraki kampçılara temiz bırakmak için her şey yeniden yıkanıyor ve kurutuluyor. Arkasından son kez yatacağımız çadırlarımızın içi ve dışı dezenfektan malzemelerle iyice temizleniyor. Tüm kamp malzemelerimiz nasıl temiz bulmuşsak aynı özende bizde temiz bırakıyoruz. Bu arada Smiley, biz çalışırken o meşhur kahkahalarını patlatıyor.
Karen Kampta
Akşama doğru iyice yoruluyoruz. Karen Kampın bahçesinde çimlerin üzerinde çadırımın önünde güneş altında kısa bir şekerleme yaparak enerjimi toplamış oluyorum. Ancak o anda internetten öğrendiğimiz Ankara'daki patlama olayı ile sarsılıyoruz. Hemen Ankara’ya açılan telefonlardan sonra ailemin ve arkadaşlarımın iyi oldukları haberi ile biraz da olsa teselli buluyorum. Ancak moralimiz çok çok bozuluyor. Karen’in restoranında hafif bir şeyler yiyerek biraz sohbetten sonra çadırlarımıza uykuya dönüyoruz.
19 Şubat 2016 Cuma       NAİROBİ ve FİL MERKEZİ
Bu sabah kahvaltımız oldukça geç bir saatte. Günlerdir erken kalkmaya o kadar alışmışız ki saat 09:00 bize öğle gibi geliyor. Arkadaşlarımız ile son kahvaltımız. Bu arada grup liderimiz tarafından geri bildirim anketleri dağıtılıyor. Saat 10:00’a doğru sevgili Smiley arabasıyla bizi almaya geliyor. Türkiye’den 4 arkadaşımla birlikte yola çıktığım seyahatim benim için burada noktalanıyor, ben yarın ülkeme dönüyorum. Ancak onlar buralara kadar gelmişken bir Zanzibar yapılmaz mı diyerek seyahatlerini bir hafta kadar uzatıyorlar. Zanzibar’da yol yorgunluğu atacaklar. Onlara ya doğrudan Zanzibar, yada Darüsselam bileti bulmak üzere Nakuta Alışveriş Merkezindeki turizm ofisine gidiyoruz. Yarın sabah 09:00’da Zanzibar’a 210 dolar karşılığında bilet buluyorlar. Buna çok seviniyorum çünkü bu akşam da birlikteyiz ve yarın sabah hava alanından ben Türkiye’ye uçarken onlar Tanzanya’ya uçacaklar ve birbirimizi uğurlama fırsatımız olacak.
Bilet işimizi çabucak halledince gün bize kalıyor ve ziyaret edebileceğimiz bir yer var. Smiley’i hemen örgütlüyoruz bizi günde sadece 11:00-12:00 arasında 1 saat açık olan yavru fillere ait “Sheldrik Fil Yetimhanesine” götürüyor. Buraya ulaşmamız saat 11:20’yi buluyor ama yavru fillerin beslenme saatine yetişiyoruz. Çok kalabalık bir yer. Kenya'daki turistlerin yanı sıra pek çok ilkokul öğrencisi de filleri ziyarete gelmiş. Giriş ücreti 5 dolar. Yavru filleri bakıcıları tarafından beslenmesi ve kum banyolarını seyrettikten sonra kapıdaki Masai Maralı ile hatıra fotoğrafı çekimi akabinde saat 13:00 gibi Karen’e dönüyoruz.
Sheldrik Film Yetimhanesi

Sheldrik Fil Yetimhanesinde Masaili Yerli ile Birlikte
Saat 17:00’ye kadar Karen’de miskinlik yapıyoruz. Tembel tembel oturmayı bile insan özlüyormuş. Ancak karnımızın acıkmasıyla birlikte ve dün öğlen Nakura Marketin yakınında gördüğümüz yerel ürünler satan tezgahtarlar sebebiyle şeytan yine bizi dürtmeye başlıyor. Buraya Karen’den yürünerek gidilebilir mi diye soruyoruz. Çok uzak değil diyorlar. Hava çok güzel üç arkadaş yürüyerek gideriz diye yola çıkıyoruz ve yaklaşık 50 dakikalık bahçeli evler, yeşillikler ve çiçekler arasında yapılan yürüyüşten sonra Nakuru Markete ulaşıyoruz. Tavuk kanadı, patates kızarması, hamburger ve coca coladan oluşan obez menümüzü çok büyük bir keyifle yiyoruz. Günlerdir abur cubur hiç takılmamıştık. Daha sonra yoldaki tezgahları geziyoruz buradan da arkadaşlarım için anahtarlık ve kendime Masai Mara bileziği alarak alışveriş listemi tamamlıyorum. Artık hava karardı ve yürüyerek kampa dönmenin çok güvenli olmayacağını düşünüyoruz. Marketin önünden 4 dolar ücrete anlaştığımız taksi ile kampımıza geri dönüyoruz.
Sabah 09:00 uçağı için çok erken kalkmamız lazım. Smiley saat 06:00’da bizi alacak. Often sağ olsun çadırlarını toplamayın sabah erken gideceksiniz diyerek bize son kıyağını yapıyor. Karen’in bahçesinde sohbet faslından sonra diğer grup arkadaşlarımız, grup liderlerimiz Tracy ve Dan ile sevgili şoförümüz Often ile vedalaşıyoruz. Gruptaki 2 İngiliz 1 Amerikalı arkadaşımız bu sefer aynı tır ile toplam 56 gün sürecek Nairobi-Cape Town turuna katılıyorlar. Onlara imrenerek bakıyorum ve çadırıma, yeşil panjurlu ufak evime giriyorum.
20 Şubat 2016 Cumartesi NAİROBİ-İSTANBUL
Sabah 05:30 da uyanıyoruz ve saat 06:15 civarında Smiley bizi alıyor. Havaalanına ulaşmamız saat 07:30’u buluyor. Önce arkadaşlarımız Zanzibar’a uğurluyorum. Benim uçağımın kalkmasına çok vakit var. İlk aklıma gelen elimdeki bavullarımdan kurtulmak. Ancak İstanbul-Ankara iç uçuşumu göremedikleri için bavullarımı almak istemiyorlar. Yaklaşık 10 dakika havaalanındaki görevli ile arkamdaki Türk yolcunun desteğiyle cebelleşerek bavullarımı teslim ediyorum. Havaalanındaki bütün alışveriş mağazalarını 2-3 kez dolaşıyorum. Saat 11:00’deki uçağıma biniş anonsu yapılıyor Sıraya giriyorum ancak uçaktaki bir arıza yüzünden 1 saate yakın erteleme olduğu söylenerek lounge salonuna yönlendiriliyoruz. Görevliler önce herkesi salona almak istemiyorlar. Bavullarımı teslim esnasında tanıştığım Türk yolcunun daveti ile rahatça lounge salonuna giriyorum. Hiç tanımadığını bir ülkede karşılaştığının bir insan o an akraban kadar yakın hale gelebiliyor. Birlikte yapılan güzel bir kahvaltı ve kahvenin ardından öğlen 12:30’a doğru nihayet uçağa alınıyoruz. THY uçağına biner binmez hemen Türkçe bir gazete alarak Ankara'daki patlama hakkında bilgi sahibi olmaya çalışıyorum. Patlamanın iş yerimin neredeyse önünde meydana geldiğini öğrenince ve birçok kişinin hayatını kaybettiğini duyunca çok çok üzülüyorum. Birden Afrika’ya gelirken yaptırdığımız sağlık sigortası ve olduğumuz aşılar aklıma geliyor. İnsan hayatı ne kadar tuhaf diyorum. Afrika’dan sağ salim dönüyorum ancak belki bu seyahate çıkmasaydım iş çıkışı patlamanın olduğu sokaktan ben geçiyor olacaktım diye düşünmeden edemiyorum…
Yaklaşık 20 günün yorgunluğu ve aldığım nahoş haberin etkisiyle uçakta derin bir uykuya dalıyorum ve neredeyse İstanbul'a inerken gözümü açıyorum.
Henüz Ankara’ya inememiş olsam bile eve dönme duygusu çok güzel. İnsanoğlu kuş misali sabah Nairobi’de, Afrika’dayım akşam İstanbul’da. Ve bu seyahat boyunca yaşadıklarımı düşünüyorum. Tır ile seyahat, çadır hayatı, seyahat arkadaşlarım Nesrin, Osman Hoca ve Şemi, yeni arkadaşlarım Tracy, Often, Dan, Andrew, Scot, Kate ve diğerleri, inanılmaz güzellikteki göllerde ve milli parklarda gördüğüm hayvanlar, pigme köyü, Afrika'nın en fakir insanlarının yaşadığı slum bölgesi, Serengeti’de safari, ekvator ile birlikte 4 ülke sınırından geçişlerimiz ve soykırım müzesi…. Anlatacak ne çok anım, gösterecek ne çok fotoğrafım ve yazı yazacak pek çok maceram oluyor. Çok mu geç kaldım, neden bunu daha önce yapmadım diye hayıflanıyorum. Ama ne olursa olsun insan hayatında bir kez bile olsa bu tip tecrübeyi mutlaka yaşamalı diyorum. Ve belli mi olur belki Oasis Overland’ın 56 günlük Kenya-Nairobi/Güney Afrika-Cape Town turuna bir daha ki sefere katılan ben olurum....
Sevgiyle kalın… 
Özlem ŞENOL
11.05.2016


6 Mayıs 2016 Cuma

DOĞU AFRİKA GÜNCESİ (VI. BÖLÜM)

16 Şubat 2016 Salı    SERENGETİ MİLLİ PARKI ve MUSOMA


Gün ışımadan sabah 05:30’da mısır gevreği ile çok hızlı bir kahvaltıdan sonra 06:00’da Mwanza’daki kamp sahamızdan Serengeti Milli Parkına doğru safari için ayarlanan aracımızla yola çıkıyoruz. Ruanda’da Gümüş sırtlı dağ gorilleri turuna gidemeyen ben bu tur için oldukça heyecanlıyım. Tura grup liderimiz Tracy ve iki İngiliz kız kardeşle birlikte tam takım Türk ekibimizle birlikte toplam 7 kişi katılıyoruz. Bu ekip için turun kişi başı ücreti 135 dolar oluyor.

Serengeti Milli Parkında
Şoförümüz yola çıkarken Mwanza’da bir yere uğrayarak öğle yemeğimiz için hazırlanmış kumanyalarımızı alıyor ve Serengeti Milli Parkı, Batı Koridoru Ndabaka Giriş kapısına kadar yolumuz yaklaşık 2 saat sürüyor.

Serengeti Milli Parkında" Ekibimiz Osman Hoca, Nesrin ve Ben"
Serengeti Millî Parkı

Tanzanya'da bulunan Serengeti Milli Parkı 14.763 km²'lik bir alandan oluşuyor ve bu alan ülke yüz ölçümünün %14’üne denk geliyor. Ülkenin en kıymetli alanı olarak kabul edilen Milli Parkın büyüklüğü yaklaşık Kuzey İrlanda Cumhuriyeti kadar. Serengeti Milli Parkının alansal büyüklüğü ile dünyada sadece birkaç ülke yarışabilecek durumda. 

Serengeti Milli Parkı, Av Sahaları ve Koruma Alanları

Milli Parkın Tanzanya’da yer alan bölümü “Serengeti”, Kenya’da yer alan bölümü ise “Masai Mara” olarak adlandırılıyor. Serengeti adı ise bir Masai kelimesi olan “Siringeti”den geliyor. Anlamı “Sonsuz Ova”. Ova, 3-4 milyon yıl önce Ngorongoro tepeliklerindeki dalgalı arazilerde yer alan dağların volkanik faaliyeti sonucunda oluşmuş.

Tanzanya'daki Amala nehri ve Nyangores nehri birleşerek Mara nehrini oluşturuyor ve Mara nehri Musoma yakınında Mara körfezinden Viktorya gölüne dökülüyor. Nehrin havzası 13.504 km2. Serengeti’de her yıl 1 milyondan fazla öküz başlı antilop (wildebeest/ak kuyruklu gnu) ve 200.000 zebra, 395 km’lik uzunluktaki Mara nehrinden geçerek parkın kuzeyi ve güneyi arasında döngüsel harekette bulunarak göç ediyorlar. Hayvanların bu içgüdüsel olayını ne Mara ve Kirawira nehirlerindeki timsahlar, ne zorlu vadiler ne de kuraklık engelleyemiyor. Parkın ekvator bölgesinde yer alması sebebiyle kurak ve yağışlı mevsimler bir arada yaşanıyor.

Dünyadaki en büyük hayvan göçlerinden birisi olarak kabul edilen ve “Büyük Göç” olarak adlandırılan bu olayda hayvanlar yağmurda yeşeren otlaklara doğru Masai Mara’dan Serengeti’ye, Serengeti’den Masai Mara’ya doğru bir yılda iki defa göç ediyor. Göç sırasında yeni doğan yavrularda bu yolculuğa katılıyor.

Serengeti Milli Parkı Göç Haritası
Öküz başlı antilopların göçünü izlemek üzere Aralık-Haziran aylarında, yırtıcı hayvanları görmek içinde Haziran-Ekim ayları arasında Serengeti’ye gitmek gerekiyor. Ancak vahşi hayvanların göç rotaları ve zamanlamalarını önceden tahmin etmek oldukça zor. Bu yüzden Serengeti'ye en az üç gün ayırmanız tavsiye ediliyor. Eğer yırtıcı hayvanları da görmek isterseniz kalma süresini biraz daha uzatmanız da fayda var.

Parkta öküz başlı antilobun yanı sıra Afrika'nın beş büyüğü olarak bilinen aslan, fil, leopar, gergedan ve bufalo görülebilir. Bununla birlikte zürafa, çita, leopar, vaşak, ceylan, nil timsahı, Afrika antilobu, su aygırı, sırtlan, yaban domuzu, colobus maymun ve babun dahil pek çok maymun türü, leopar kaplumbağası, yaban kedisi, deve kuşu, sekreter kuşu, leylek, akbaba vb. pek çok hayvan türünü görmek mümkün.

Serengeti Milli Parkında tur operatörleri aracılığıyla yapabileceğiniz etkinlikler arasında balonla safari, yürüyüş, savan alanlarda akşam yemeği, Moru’daki Masai antik taş boyamaları ile taşlarla yapılan yerel müzik dinletileri yer alıyor. Bölgenin jeolojik oluşumu oldukça ilginç manzaralar yaratmış. Teknik ismiyle monadnok olarak bilinen granit taşlar güneş, rüzgar ve erozyon sonucunda çatlama ve aşınma ile yuvarlağımsı şekiller almış. Bu tip kayalar "Kopjes" olarak adlandırılmakta, İngilizce "Copy" olarak okunmakta ve Felemenkçe "Küçük Kafa" anlamına gelmekte. 

Granit Kayalıklar-Kopjes

Serengeti Milli Parkında yer alan kaya gruplarının en önemlileri Barafu, Gol, Wogakurya, Maasai, Loliondo, Simba ve Moru’dur. Bölgedeki kayalıklar aslan, leopar, yabani kedi, vaşak ve hatta fil ile gergedanı kapsayan yaban hayatı için ev sahipliği yapmakta. Gol ve Barafu kayalıkları ise çitalar için önemli bir yetişme ortamı. Yağmurlu dönemlerde öküz başlı antiloplar tarafından da kullanılıyor.

Ayrıca Serengeti yakınında yer alan Ngorongoro Krateri, Olduvai Gorge, Ol Doinyo Lengai volkanı ve Natron Gölü flamingolarını da ziyaret edilebilir. Serengeti Milli Parkına ilişkin ayrıntılı bilgi ve fotoğraflara www.serengeti.org adresinden ulaşılabilirsiniz.

Serengetide ilk yerleşime antik çağlarda avcılık döneminde, yakın zamanda ise pastoral dönemde rastlanıyor. 1900’lü yıllarda kıtaya gelen koloniciler el değmemiş arazilerde aslan, leopar ve bufalolara yönelik sömürücü avcılık faaliyetlerinde bulunmuşlar. Afrika'nın henüz beyaz insanlar tarafından bilinmediği 1913 yılında Amerikalı avcı Stewart Edward White Nairobi’den güneye doğru yaptığı yolculuğu sırasında "Güneşten kavrulan ülkede kilometrelerce yürüdük ve sonra nehrin yeşil ağaçlarını gördüm, 3 km yürüdükten sonra kendi cennetimi buldum” demektedir. Bahsettiği yer Serengeti’dir. Masailer tarafından binlerce yıldır bu sonsuz ovada hayvanlar otlatılmakta ve bu alan “Siringitu” olarak adlandırılmakta.

1929 yılında vahşi hayvanların doğal hayatını devam ettirdikleri bu özel alanı ilk kez koruma sahası olarak ilan ediliyor. 1951 yılında ise Ngorongoro Kraterini de içine alacak şekilde Tanganika’nın (1961-1964 yılları arasında eski Tanzanya Cumhuriyeti ) ilk Milli Parkı olarak kabul ediliyor. 1959 yılında ise park bu günkü sınırlarına ulaşıyor. Serengeti ova ve yaylaların bir kısmı Ngorongoro Koruma Alanına ilave edilerek, kuzeyden güneye doğru öküz başlı antilop göçünün koruma altına alınması sağlanıyor.

Serengeti Milli Parkı ve tampon bölgeler ile birlikte Ngorongoro Koruma Alanı, Maswa, Grumeti, Masai Mara ve Ikorongo Av Alanı ile Loliondo  Kontrollü Av Alanları ve de Kenya'daki Masai Mara Milli Parkı ile dünyanın en geniş doğal hayat alanı olup, her yıl 90.000'in üzerinde turist bölgeyi ziyaret etmekte.

UNESCO tarafından ilan edilen iki adet Dünya Mirası ile iki adet Biyosfer Alanı 30.000 km²'lik bölgede yer alıyor. Bu benzersiz ekosistem, yazar Ernest Hemingway'den Peter Mattheissen’a, film yapımcısı Hugo von Lawick ve Alan Root gibi önemli fotoğraf sanatçıları ve bilim adamlarına ilham kaynağı oluyor.

Serengeti ekosistemi yeryüzünde en eski sistemlerden birisi. İklim, bitki örtüsü ve hayvan varlığının temel özellikleri ancak son milyon yılda değişmiş. İlk insan yaklaşık iki milyon yıl önce Olduvai Gorge’da görülmüş. Hayat, ölüm, uyum ve göçe ait desenler dağlar kadar yaşlı.

Viktorya Gölü kıyısı üzerinden göç rotası üzerinde yer alan Ndabaka Kapısından, Serengeti Milli Parkına saat 08:00’de giriş yapıyoruz.

Serengeti Milli Parkı, Batı Koridoru, Ndabaka Girişi

Arabamız büyükçe bir arazi aracı ve üstü açılıyor. Parka girer girmez yolda önümüze çıkan büyükçe bir kaplumbağa bize adeta hoş geldin diyor. Şoförümüz hemen bilgi veriyor. Bu bir leopar kaplumbağası. Kaplumbağa şans getirir derler, bugünümüzün çok güzel geçeceği ve pek çok hayvanı özellikle Büyük Beşli’yi rahatlıkla görebileceğimiz duygusuna kapılıyoruz.

Leopar Kaplumbağası

Şoförümüz hangi hayvanı nerede görebileceğimiz konusunda oldukça tecrübeli. Öğleye kadar Milli Park içerisinde stabilize yollarda toz toprak içinde daha önce yaptığımız safarilerde bol bol gördüğümüz hayvanları tekrar görüntüleme şansımız oluyor. Bazı hayvanlar araçları görünce çok ürkek davranıp kaçarken bazıları ise oldukça alışkın şekilde adeta poz veriyorlar. Araçtan inmemize kesinlikle izin verilmiyor. Yolculuğun büyük bir kısmını aracın arka koltuğunda ayakta ve araç üstünden çekim yaparak geçiriyorum.

Safari Aracımızda

Serengeti'de Zebralar

Serengeti'de Öküz Başlı Antiloplar "Gnu"

Serengeti'de Zürafalar

Serengeti'de Bufalo ve Ak Balıkçıl


Serengeti'de Afrika Antilobu

Serengeti'de Devekuşları




Sekreter Kuşu





Havanın ısınmaya başlaması ile birlikte hayvanların pek çoğu gölgelik alanlarda öğle uykusuna yatınca bizlerde bir kamp sahasına girerek öğle yemeği yemeye karar veriyoruz. Kumanyamız inanılmaz derecede lezzetli. Harika iki adet sandviç ve meyve suyu, yanında kızarmış tavuk, çerez ve kocaman bir muz ve su. Milli park içinde içindeki kamp sahası da oldukça temiz. Bu arada tesisin telle çevrilmiş bölgesinin kenarlarında bulunan bufalo kafataslarını yakından incelemek ve elime almak istediğimde tesis görevlileri tarafından anında uyarılıyorum. Serengeti’nin taşı toprağı ve kemiği altın kabul ediliyor:) :)

Serengeti'de Bufalo Kafatası
Öğle yemeğinin ardından küçük bir nehir kıyısında ağızlarını güneşe doğru açmış ve hareketsiz bir şekilde dakikalarca duran timsahlar ve hemen yakınındaki su aygırı sürüsünün çıkardığı homurtuları dinlemek ve izlemek gerçekten çok heyecan verici. Bu arada şoförümüz küçük nehrin içine aracımızı sokarak hızla karşı kıyıya geçerken artistik hareketlerde de bulunmayı ihmal etmiyor.
Serengeti'de Nil Timsahları

Serengeti'de Su Aygırları
Yola devam ederken ilk defa bir su aygırını sudan çıkmış ve çalılıkların arasında yürürken görüntülüyoruz. Doğduğunda 45-50 kg civarında pembe renkte olan,erişkin hale geldiğinde ise ağırlığı 3-4 tona ulaşan, sadece kafasının ağırlığı 400-500 kg olan, doğumunu suda yapan, önce yüzmeyi sonra yürümeyi öğrenen bu otçul ve son derece saldırgan hayvanı bu şekilde gözlemlemek çok ilginç bir tecrübe oluyor.


Serengeti'de Su Aygırı

Daha sonra çok uzaklardan gördüğümüz 2 adet fil ve beyaz gergedanı görmek bizi inanılmaz sevindiriyor ancak hayvanlara çok da yaklaşamıyor sadece dürbün ve fotoğraf makinalarımızın zoom objektifleri ile bakmakla yetiniyoruz…

Serengeti'de Filler

19 günlük seyahatimizin son günlerinde gerçekleştirdiğimiz bu 7 saatlik safaride içimizde hep göremediğimiz hayvanları yakından görme arzusu var. Ancak Serengeti’ye Şubat ayında gelmiş olmamız ve batı koridorunu kullanmamız sebebiyle safarinin bizim için çok da doyurucu olduğunu söyleyemiyorum. Hayallerimde bir çita ve fil sürüsü ile aslan ailesine rastlamak var ancak bunu gerçekleştiremiyorum. Ancak büyük göçün gerçekleştiği bu sonsuz ovada o havayı teneffüs etmek bile çok özel bir durum ve insana kendisini çok ayrıcalıklı hissettiriyor…

Parkın batı kapısından saat 16:00’dan sonra içeriye girişe izin verilmiyor. Sabahtan beri park içinde kaç km yol yaptığımızı kestiremiyorum ancak şoförümüz öğle yemeğinden yaklaşık bir saat sonra dönüş vaktimizin geldiğini söylüyor. Bizlerse hala heyecan içinde sağda solda görebileceğimiz başka hayvanlar var mı diye bakınıyoruz. Sanırım kapıdan oldukça uzak bir noktadayız ki şoför toprak yolda aşırı hız yapmaya başlıyor. Önce arabanın üstünü kapatıyor sonra da korkudan hepimiz koltuklarımıza oturarak emniyet kemerlerimizi bağlıyoruz. Batı kapısına ulaşmamız saat 15.00’i buluyor. Kapıda bizi bekleyen tırımız ve diğer grup üyesi arkadaşlarımızla buluşuyoruz. Kısa bir mola ve araç değişimi sırasında kaşla göz arasında milli parkın kapısındaki hediyelik eşya mağazasından da bir şeyler almayı ihmal etmiyoruz tabi ki :)

Yola kaldığımız yerden devam ediyoruz rotamız “Musoma” şehri. Yol çok uzun sürmüyor. Saat 18:00 gibi Musoma’dayız ve kampımız yine göl kenarında “Tembo Beach”de. Saat ve mekan o kadar uygun ki Viktorya gölünde yüzmeye karalıyım. Ancak bu sefer de rüzgar var ve göl çok dalgalı… Serengeti’de o kadar dolu dolu zaman geçirmişiz ki bunu hiç dert etmiyorum. Tesis ve odalar bir o kadar güzel ve ucuz ki. 20 dolara hemen bir oda ayarlıyoruz. Duvarlarda, perdelerde ve tablolarda hakim olan turuncu rengin enerjisi ile içimiz açılıyor.
Tembo Beach Otelde































Hemen plajda bir masaya oturarak soğuk içeceklerimiz ile akşam keyfi yapmaya başlıyoruz. Ve yine bir palmiyeler altında güneşi Viktorya gölünde batırıyoruz.


Viktorya Gölünde Gün Batımı

 Özlem ŞENOL
05.05.2016